bektaşi cuma'ya gitmiş. camide hoca boyuna nutuk atmakta, şarap içenlere verip veriştirmekteymiş:
"sarap içenler öbür tarafta her türlü cezayi görecek. şarap içmeyenler ise her türlü sefayi sürecek. hatta her birinin emrine kırk huri verilecek. huriler şöyle güzel, böyle hoş olacak. şarap içenlerinse içtikleri her şişe kıl köprüden geçerken boyunlarına asılacak!"
bektaşi dayanamamış seslenmiş:
"hoca efendi şişeler dolu mu olacak, boş mu?"
hoca gürlemiş: "bre zındık, sen dolu şişelerle öbür tarafı meyhane mi sanırsın?"
bektaşi cevap vermiş:
"iyi ama hoca, adam başı kırk huri ile sen de öbür tarafı kerhane mi sanırsın?!"
Bektaşi yıllar sonra çocukluk arkadaşıyla karşılaşır yolda. Arkadaşı hayli yükselmiş, paraya ve üne kavuşmuştur aradan geçen zaman zarfında. Başkalarınca takdir edilmeye can, edindiği payelere demir atanlarda görülegelen EGO şişkinliğinden muzdariptir farkında olmadan. Hep kendinden bahseder. Sündüre sündüre anlatır geçmişteki başarılarını ve gelecekle ilgili parıltılı planlarını. 'Peki ya sonra ne olacaksın, ardından ne gelecek?' diye sorar deminden beri ses çıkarmadan dinleyen Bektaşi. Arkadaşı gülümser: 'Sonra iki tuğlu paşa olacağım.' Beriki sorusunu yineler: 'Ya sonra?' Arkadaşı onu şöyle bir süzer: 'Sonra üç tuğlu paşa olacağım.' Bektaşi, dayanamaz gene sorar: 'Sonra?' Arkadaşı bocalar; 'sonra mı, hiiiç,' der fazla düşünmeden.
'Bak gördün mü' diye atılır Bektaşi, 'O kadar uğraşmaya ne gerek var, ben daha şimdiden senin dönüp dolaşıp geleceğin yerdeyim.'**
- Baba erenler, niçin oruç tutmazsınız?
- Vallahi tutmak isterim ama halim mecalim yok.
- iftara çağırsalar gider misin?
- Aaa... doğrusu ne yapar eder giderim.
- Canım, bu nasıl olur? Allah' ın emrini dinlemiyorsun da kulların davetine icabet ediyorsun.
- Bunda şaşılacak ne var? Bilirsiniz ki Cenabı Hak merhametlilerin merhametlisidir. Bir eşref saatine gelirse kulların günahını derhal affedebilir. Fakat insanlar böyle midir ya? Onlar, en küçük bir sebepten güceniverirler. Bunun için davetlere derhal icabet etmek gerekir.
bektaşi ahaliyle birlikte dua ediyormuş. herkes "allahım bana sabır ver.", "allahım sana cok şükür, affet günahlarımızı." , "allahım sana sığındım güzel günler dile." , "allahım bana en güzel imanlarından ver." vs. şeklinde dua ederken bektaşi de "allahım akşama rakım kalmadı, yanında peynir olursa da cok şık olur." diye dua ediyormuş. sormuşlar "herkes iman, sabır, sağlık isterken sen neler istiyosun bre zındık?" , "eee imamım, herkes kendinde olmayan şeyi istiyor işte." demiş bektaşimiz de.
bir gün fakir bir bektaşi yolun kenarına oturmuş beklemekteymiş. yoldan geçen varsılda acımış bizim bektaşiye; çıkarmış yüz lira vermiş. bizim bektaşi bir sevinmiş bir sevinmiş. varsıl da bir iki adım attıktan sonra tekrar bektaşiye dönerek:
-sen şimdi bu parayla gider meyhanede içersin de mi?, demiş.
bizim bektaşi de varsıla dönüp:
-e yüz lirayla hacca gidecek değiliz ya, demiş.
bektaşinin birinin ineği hastalanmış ve "allahim ineğim iyileşirse üç gün oruç tutacağım ve bir de sadaka vereceğim" diye dua etmiş. neyse inek iyiyleşmiş adam üç gün oruç tutmuş dördüncü gün inek ölmüş
sonra bektaşi şöyle demiş: "allahim sen beni enayi mi sandın (töbe haşa) ramazanda oruç tutmamıştım o üç gün orucu ramazana say, kurban kesmemiştim ölen ineğimi kurbana say, verdiğim sadakayı da zekata say"
bu fıkra çok alengirlidir. çünkü aynı fıkrada bektaşi ismi çıkarılıp yerine atatürk konulup öyle anlatılmışlığı da vardır:
kısaca muallak bir fıkradır.
Bir gün bektaşiyi zorla camiye götürmüşler. imam o günkü vaazında alkolün kötülüklerinden bahsediyormuş. Bir ara cemaate dönüp şöyle buyurmuş: Efendiler, eşeğin önüne bir kova su koyun, bir kova da rakı... Hangisini içer? Cemaat hep bir ağızdan: Suyu hoca efendi, suyu... imam efendi kendini tutamayıp daha da ileri gitmiş: Neden peki efendiler? Neden rakıyı değilde suyu içer? diye sormuş. Cemaatten ses gelmemiş, imam da sinirlenmeye başlamış. Bu arada bektaşinin de dayanacak gücü kalmamış: Eşekliğinden imam efendi, eşekliğinden!..
ramazan'da gölün kenarında yemek yiyen bektaşi'nin yanına köylülerden biri gelir ve "yahu bektaşi ne adamsın, alim bilirdik seni, sen ki ramazan'da oruç tutmuyorsun", bektaşi'nin cevabı "ben orucu geçen sene yemiştim gene mi başladı?"...
kimi rivayetlere göre bu hikayeden sonra "yemişim" sözcüğü çıkmıştır.
örnek:
+hacı ben derse gidiyorum, gelecek misin?
-yemişim dersi yaaa... ben bara gidicem.... gibi...
Bektaşi'nin biri her gün kasabada 'Her şey Allah'tan', 'Her şey Allah'tan' diye mırıldanarak dolaşır dururmuş. Bir gün kasabanın serseri delikanlılarından biri, yine böyle mırıldanarak dolaşmakta olan Bektaşi'ye arkasından sessizce yaklaşmış, ensesine okkalı bir şaplak atmış. Canı fena halde yanan Bektaşi'nin pür hiddet dönüp kendisine ters ters baktığını görünce;
-Öyle ne bakıyorsun baba erenler demiş, hani her şey Allah'tandı.
-Tabii demiş Bektaşi, her şey Allah'tan da, ben hangi deyyusu aracı ettiğine bakıyorum.