bektaşinin birinin ineği hastalanmış ve "allahim ineğim iyileşirse üç gün oruç tutacağım ve bir de sadaka vereceğim" diye dua etmiş. neyse inek iyiyleşmiş adam üç gün oruç tutmuş dördüncü gün inek ölmüş
sonra bektaşi şöyle demiş: "allahim sen beni enayi mi sandın (töbe haşa) ramazanda oruç tutmamıştım o üç gün orucu ramazana say, kurban kesmemiştim ölen ineğimi kurbana say, verdiğim sadakayı da zekata say"
Bektaşi yıllar sonra çocukluk arkadaşıyla karşılaşır yolda. Arkadaşı hayli yükselmiş, paraya ve üne kavuşmuştur aradan geçen zaman zarfında. Başkalarınca takdir edilmeye can, edindiği payelere demir atanlarda görülegelen EGO şişkinliğinden muzdariptir farkında olmadan. Hep kendinden bahseder. Sündüre sündüre anlatır geçmişteki başarılarını ve gelecekle ilgili parıltılı planlarını. 'Peki ya sonra ne olacaksın, ardından ne gelecek?' diye sorar deminden beri ses çıkarmadan dinleyen Bektaşi. Arkadaşı gülümser: 'Sonra iki tuğlu paşa olacağım.' Beriki sorusunu yineler: 'Ya sonra?' Arkadaşı onu şöyle bir süzer: 'Sonra üç tuğlu paşa olacağım.' Bektaşi, dayanamaz gene sorar: 'Sonra?' Arkadaşı bocalar; 'sonra mı, hiiiç,' der fazla düşünmeden.
'Bak gördün mü' diye atılır Bektaşi, 'O kadar uğraşmaya ne gerek var, ben daha şimdiden senin dönüp dolaşıp geleceğin yerdeyim.'**
sanırım hasan pulur'un yazısında okumuştum.
köyün birinde kuraklıktan herkes dert yanıyormuş. toplanıp yağmur duasına gitmişler, lakin bir tek bulut bile gelmemiş. bir gün köydeki bektaşinin de onlarla birlikte gelmesini istemişler. bektaşi kabul etmiş. yağmur duasundan sonra şakır şakır yağmur yağmış. "nasıl yaptın?" diye sormuş köylünün biri. bektaşi adama bakmış ve şöyle demiş: bu günlerde yukarıdakiyle aramız kötü. yağdırma dedim O da yağdırdı.
- Baba erenler, niçin oruç tutmazsınız?
- Vallahi tutmak isterim ama halim mecalim yok.
- iftara çağırsalar gider misin?
- Aaa... doğrusu ne yapar eder giderim.
- Canım, bu nasıl olur? Allah' ın emrini dinlemiyorsun da kulların davetine icabet ediyorsun.
- Bunda şaşılacak ne var? Bilirsiniz ki Cenabı Hak merhametlilerin merhametlisidir. Bir eşref saatine gelirse kulların günahını derhal affedebilir. Fakat insanlar böyle midir ya? Onlar, en küçük bir sebepten güceniverirler. Bunun için davetlere derhal icabet etmek gerekir.
bektaşi ahaliyle birlikte dua ediyormuş. herkes "allahım bana sabır ver.", "allahım sana cok şükür, affet günahlarımızı." , "allahım sana sığındım güzel günler dile." , "allahım bana en güzel imanlarından ver." vs. şeklinde dua ederken bektaşi de "allahım akşama rakım kalmadı, yanında peynir olursa da cok şık olur." diye dua ediyormuş. sormuşlar "herkes iman, sabır, sağlık isterken sen neler istiyosun bre zındık?" , "eee imamım, herkes kendinde olmayan şeyi istiyor işte." demiş bektaşimiz de.
ramazan'da gölün kenarında yemek yiyen bektaşi'nin yanına köylülerden biri gelir ve "yahu bektaşi ne adamsın, alim bilirdik seni, sen ki ramazan'da oruç tutmuyorsun", bektaşi'nin cevabı "ben orucu geçen sene yemiştim gene mi başladı?"...
kimi rivayetlere göre bu hikayeden sonra "yemişim" sözcüğü çıkmıştır.
örnek:
+hacı ben derse gidiyorum, gelecek misin?
-yemişim dersi yaaa... ben bara gidicem.... gibi...
bir gün fakir bir bektaşi yolun kenarına oturmuş beklemekteymiş. yoldan geçen varsılda acımış bizim bektaşiye; çıkarmış yüz lira vermiş. bizim bektaşi bir sevinmiş bir sevinmiş. varsıl da bir iki adım attıktan sonra tekrar bektaşiye dönerek:
-sen şimdi bu parayla gider meyhanede içersin de mi?, demiş.
bizim bektaşi de varsıla dönüp:
-e yüz lirayla hacca gidecek değiliz ya, demiş.
bektaşi cuma'ya gitmiş. camide hoca boyuna nutuk atmakta, şarap içenlere verip veriştirmekteymiş:
"sarap içenler öbür tarafta her türlü cezayi görecek. şarap içmeyenler ise her türlü sefayi sürecek. hatta her birinin emrine kırk huri verilecek. huriler şöyle güzel, böyle hoş olacak. şarap içenlerinse içtikleri her şişe kıl köprüden geçerken boyunlarına asılacak!"
bektaşi dayanamamış seslenmiş:
"hoca efendi şişeler dolu mu olacak, boş mu?"
hoca gürlemiş: "bre zındık, sen dolu şişelerle öbür tarafı meyhane mi sanırsın?"
bektaşi cevap vermiş:
"iyi ama hoca, adam başı kırk huri ile sen de öbür tarafı kerhane mi sanırsın?!"
bektaşi fukara, önünden geçen kelli felli bir adama "allah rızası için bir sadaka verir misin?" demiş.
adam elini cebine atıp bir 50 kuruş verirken; "biliyorum ki sen bu para ile meyhaneye gidip şarap içeceksin" demiş.
bektaşi elindeki demir paraya bakarak yanıtlamış:
" bu para ile kabe'ye de gidilmez ki..."
bektaşinin biri bir gece sarhoş geziyormuş sonra o kafayla karşısına bir kadın çıkmış. bektaşi bu kadına demiş ''gel evime gidelim benimle yat'' kadın da zaten kimse benimle yatmıyor diye hayıflanıyormuş. sonra eve gitmişler, yatmışlar filan... sabah bektaşi kalkmış şöyle etrafına bakmış, sonra yatağında bu kadını görmüş sonrada demiş ''ıyy, allahım buna da mı günah yazacaksın?''.
bektaşiler allah ın varlığı ve birliğiyle dalga geçen, islamın şartlarını haşa yok sayan,
sapık ve dalgacı kişiler değildir. her mezhep mensubundan böyle kişiler çıkmaktadır
dolayısıyla bunu bektaşiliğe itham etmemek gerekir. ne de olsa dindar(!) insanlar tüm
bektaşilerin günahını almak istemez değil mi? hele ki bektaşi günahı düşünün.
yalan ve yalan diyorum. fıkralar bektaşilerin, hoş şeyler renk katıyor ve hoşgörülü olmalarından kaynaklanmaktadır.
bekdaşi camiye gider , namaz başlar rukuye eğildiği an koltuğunun altında ki şarap şişesi düşer,hızlıca alır geri koyar yerine , namaz biter yanında ki çıkışır -' bire melun camiye şarap şişesi ile girmeye utanmıyormusun?' bekdaşi yanıt verir - ; sen zina aleti ile giriyorsun oluyorda ben şarap şişesi ile girincemi olmuyor?'
genç papaz ilk defa vaaz verecekti. bu nedenle çok heyecanlı görünüyordu. yaşlı papaz, bunu farketti ve şöyle dedi:
-evlaım, şu şişenin içindekinden bir bardak iç. sana iyi gelecek ve sakinleştirecektir.
genç papaz, bir iki derken bir şişe şarabı bitirdi. daha sonra çıktı ve vaazını verdi. kürsüden aşağıya indi ve yaşlı papaza heyecanla sordu:
-nasıldım peder?
-iyiydin evladım, yalnız bundan sonra şu üç noktaya dikkat et:
1; kürsüden inerken merdivenleri kullan, trabzandan kayma.
2; dua aralarında amin dedirt, oley değil.
3; isa peygamber, allah'ın oğludur, bilmemneyin çocuğu değil!..
bektaşi'nin birini ramazanda içki içtiği için yaka paça kadıya götürürler. çakırkeyif bektaşi'yi görür görmez kadı :
-behey kafir! bu yaşta hala içiyorsun bu zıkkımı. utanmıyor musun? bilmiyor musun haram olduğunu?, der.
-sırtınızdaki ipek kaftan da haramdır, diye karşılık verir bektaşi.
kadı :
-bunun içine pamuk katarlar.
bektaşi :
-dünya'da doğru adam mı kaldı, şaraba da yarı yarıya su katıyorlar...
ramazan bayramına birkaç gün kala, iftar sırasında misafirlerden biri:
keşke ramazan yılda iki kez gelse demiş.
sofrada bulunan bektaşi şu cevabı vermiş:
- öyleyse ramazan gider gitmez neden bayram yaparsınız? insan, sevdiği gidince bayram yapar mı hiç!?...
Bektaşi'nin biri her gün kasabada 'Her şey Allah'tan', 'Her şey Allah'tan' diye mırıldanarak dolaşır dururmuş. Bir gün kasabanın serseri delikanlılarından biri, yine böyle mırıldanarak dolaşmakta olan Bektaşi'ye arkasından sessizce yaklaşmış, ensesine okkalı bir şaplak atmış. Canı fena halde yanan Bektaşi'nin pür hiddet dönüp kendisine ters ters baktığını görünce;
-Öyle ne bakıyorsun baba erenler demiş, hani her şey Allah'tandı.
-Tabii demiş Bektaşi, her şey Allah'tan da, ben hangi deyyusu aracı ettiğine bakıyorum.
bektaşinin birinin önüne iki şişe sarap koyup sormuşlar: "baba erenler, sen anlarsın, bak bakalım şaraplardan hangisi daha iyi?" bektaşi babası, şaraplardan birinden bir yudum çekmiş suratını buruşturup öteki şişeyi göstermiş:
"bu iyi." soranlar itiraz etmişler: "ama erenler, daha onu tatmadın bile!.." bektaşi omuz silkmiş:
"olsun..." demiş, "nasıl olsa bundan daha kötü olamaz!.."
Mevlevi, bektaşi ve softa yemekten sonra ikram edilen bir tepsi baklava için rüyaya yatarlar. En hayırlı düşü gören baklavayı alacak. Öneri kabul edilir. Yatar, uyurlar. Sabah olunca sofu: "Ne düş gördünüz anlatın bakalım?" der. Mevlevi sikkesini başına geçirerek: "Hayırdır inşallah göklere çıktım" der. Hoca da: "Ben ise düşümde cennete gittim," der. Bektaşi: "Erenler, ben de gece birinizin göklere uçtuğunu, diğerinizin de cennette gezdiğini görünce, 'artık bunlar fani dünyaya dönmezler' diyerek kalkıp baklavayı götürdüm!.." der.
Caminin önünden geçerken bektaşinin biri nasılsa camiye girmiş olan bir domuzu müezzinin koca bir sopa ile döve döve çıkardığını görünce söyle demiş: "Sofunun domuzunu görmüştüm ama, domuzun sofusunu ilk kez görüyorum!.."
Irza tecavüz davasıyla bir çapkını mahkemeye getirdiler. Yargıç sordu: "Bu suçu ne diye işledin?" Delikanlı: "Şeytana uydum. Bana yol gösterdi, bu işi yaptırdı" Bektaşi olan yargıç: "Behey çapkın! Hz. Adem'e bile secde etmemek için cennetten kovulmayı göze alan şeytanın işi yok da, sana pezevenklik mi yapacak!.." *
bu fıkra çok alengirlidir. çünkü aynı fıkrada bektaşi ismi çıkarılıp yerine atatürk konulup öyle anlatılmışlığı da vardır:
kısaca muallak bir fıkradır.
Bir gün bektaşiyi zorla camiye götürmüşler. imam o günkü vaazında alkolün kötülüklerinden bahsediyormuş. Bir ara cemaate dönüp şöyle buyurmuş: Efendiler, eşeğin önüne bir kova su koyun, bir kova da rakı... Hangisini içer? Cemaat hep bir ağızdan: Suyu hoca efendi, suyu... imam efendi kendini tutamayıp daha da ileri gitmiş: Neden peki efendiler? Neden rakıyı değilde suyu içer? diye sormuş. Cemaatten ses gelmemiş, imam da sinirlenmeye başlamış. Bu arada bektaşinin de dayanacak gücü kalmamış: Eşekliğinden imam efendi, eşekliğinden!..
Bektaşi ata binecek ama boyu kısa olduğu için sıçramaları sonuç vermiyor. Ya Ali!.. der, sıçrar. Bir sonuç alamaz. Ya Hasan!.. der bu kez. Ama sonuç değişmez. Son umudu Hüseyindedir. Ya Hüseyin!.. diyerek yeniden sıçrar. Bu kez de aşıp öte yandan düşer. Yerden kalkarken kendi kendine söylenir; Hey kurban olduklarım!.. Teker teker çağırdım, gelmediniz. Sonunda acıyıp hep birlikte yüklendiniz!.. *
mevlana ile taşlama ayarında kapışan adamdır bektaşi.
Bir adam kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır. Neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapmış olmak için bunu Hacı Bektaş Veli'nin dergahına kurban olarak bağışlamak ister (O zamanlar dergahlar aynı zamanda aşevi işlevi görüyordu). Durumu Hacı Bektaş Veli'ye anlatırlar. Hacı Bektaş Veli, Helal değildir! diye bu kurbanı geri çevirir. Bunun üzerine adam Mevlevi dergahına gider ve aynı durumu Mevlana'ya anlatır. Mevlana ise bu hediyeyi kabul eder. Adam aynı şeyi Hacı Bektaş Veli'ye de anlattığını, ama onun bunu kabul etmediğini söyler ve Mevlana'ya bunun sebebini sorar. Mevlana şöyle der: Biz bir karga isek, Hacı Bektaş Veli bir şahin gibidir. Öyle her leşe konmaz. O yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz, ama o kabul etmeyebilir. Adam üşenmez, kalkar Hacı Bektaş dergahına gider. Hacı Bektaş Veli'ye, Mevlana'nın kurbanı kabul ettiğini söyler. Hacı Bektaş da söyle der: Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlana'nın gönlü okyanus gibidir. Bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez. Bu sebepten dolayı o senin hediyeni kabul etmiştir!.. *