yapılması gerekendir. giden gitmiştir zaten sevseydi gitmezdi felsefesine erişmeye nail olmuş kişinin kararıdır . saygı duyulasıdır.
neden, nasıl, ve niçin, sorularının ardından gelen karardır.
sinirle ve isyanla yapılan vazgeçiştir. beklersiniz, gelecek olan kişi gelmez. sanki siz, ağzından alev çıkaran canavarmışsınız gibi yaklaşmaz bile. giysinize "dikkat ölüm tehlikesi" yazan bir kağıt iğneleyip, karşısına geçip, alay edesiniz gelir. gelmezse gelmesin efendim, sorun değil. vazgeçiş, aşağılanmaktan kurtulmaktır. işte kapı, işte sapı. yallah.
beklemenin sadece huzursuzluğu ve endişeyi arttırıp başka bir işe yaramadığını anlayarak beklemek yerine içinde olduğu zamana renk katmaya karar vermek.
ellerimden kayan şu naylon ip özgürlüğündü, biliyorum. yükselirken gök(yüzüne), tebessümün güneşi kıskandırdı. son kez el salladın bulutların puslu yalnızlığından geriye.
içimde giderek ağırlaşan bir yük. eksiklik desem değil, kırgınlık hiç... taşımakta zorlanıyorum kalbimi. sen varken de böyle miydi acaba? yoksa taşıyan sen miydin tüm bu rengi/sesi bozuk kelimeleri?
harfler koyulaşıyor, yazılarsa silikleşiyor giderek. "anlamsızlık" dedikleri bu olsa gerek.
giderek küçüldüğümü hissediyorum, nokta kadar büyük olmak çok zor artık. cümleler uzuyor. manasız bir uyku kaplıyor vücudumu. gözlerim ağırlaşıyor. uyuyup uyanamamaktan korkuyorum, sonra rüyalardan. bilmediğim yerlerde yürüdüğüm tüm rüyalardan korkuyorum şimdi.
görülmeyecek kadar küçülüyorum; "kaybolmak" dedikleri bu olsa gerek.
günahlarımı sayıyorum (günah denen ne ki), ayak basmadık toprak bırakmıyorum yer(yüzünde)... yollar boyu yürüyorum. nefesim karışıyor kirli yüzlere. yüzler kadar özlüyorum seni tozlandıkça bağcıklarım. ölene kadar beklemekten bahsediyorum. "sen yoksan ben de yokum" derdim hep. şimdi anlıyorum öldüğümü. seni beklemekten vazgeçiyorum.
inancını yitirmektir başka da bir şey değil... inanılan şey yokolmuşsa eğer yıllarını hiçe sayıp beklenen her insan öldürülmüştür artık ve hiçbir değeri kalmamıştır ne beklenenin ne de bekleyerek geçirilen zamanın...
--spoiler--
ne hasta bekler sabahı
ne taze ölüyü mezar
ne de şeytan bir günahı
seni beklediğim kadar
--spoiler--
Kimisi senin beni beklettiğin kapıda beni bekledi. Seni beklemekten yorulur, onunla birlikte çekip giderim diye buralardan...
Ve ben en çok onların sevgisine inandım.En çok onlara derinden üzüldüm.
Ve hep merak ettim, karşılıksız ve onca yıl bir hayaleti nasıl böylesine
sevebildiler diye...
(bkz: cezmi ersöz)
--spoiler--
her gün batımında kendi kendine verilen sözün sabahın ilk ışıkları ile birlikte yalan olma hadisesidir.
ya da
konu gelmeyen otobüsü, treni beklemekse ya ilk an vazgeçilmelidir ya da sonuna kadar beklenmelidir. o ilk an ne zamandır diye sorarsanız ben de bilmiyorum.
kısacası beklemek zordur vazgeçmek daha da zordur.
karar verilerek başarılacak, ben vazgeçtim beklemekten denecek bişey değildir beklemekten vazgeçmek. dilinizle defalaca söyleseniz de herkes öyle biliyor olsa da kalbiniz başka türlü atar, isteseniz de istemeseniz de. ta ki zaman öğretirse bekleyenin gelmeyeceğini, kalbe de kabul ettirirse, beklemekten vazgeçilir yavaş yavaş, kendiliğinden. ama karar vererek asla yapılamaz.
BEKLEMEYi ÖĞRENMEKLE DOĞRU ORANTILIDIR. ÖĞRENiLMiŞ ÇARESiZLiK GiBi. AMA BEKLEMEK ERDEMSE SABIR DAHA BÜYÜK BiR ERDEMDiR. ÇARESiZ DURUMLAR DIŞINDA, UMARIM HAYAL KIRIKLIĞIYLA SONUÇLANMAZ.
bazen olur bu. birşeyin istediğiniz gibi olabilmesi için elinizden gelen herşeyi yaptıktan sonraki bekleme evresi uzadıkça uzar. ve sonra neden onu istediğinizi ya da neden beklediğinizi, daha beklemeli misiniz? gibi polemikleri düşünüp dururken, ani bir kararla kesersiniz bütün iletişimi. bu çok risklidir. istediğinizi elde etmek ya da onu tamamen kaybetmek %50 lik şans payına sahiptir çünkü. beklemek ya da vazgeçmek, ikisi de sizi ayrı yönlere götüren farklı seçimlerdir. beklemekten vazgeçmek lazım bazen. tamamen umutlarını söndürmek lazım, azla yetinmeyi tadabilmek için.