bir kadına aşık olmuştum, kendisi ilk sevgilim olmasa da, kendime "aşık olamıyorum lan ben" dediğim zamanlarda karşıma çıkıp yanıldığımı göstermişti. ilk kez gördüğümde onu derin bir nefes almak istemişti vücudum. galatasaray lisesinin önünde bekliyordu. o kalabalığın içinde gözlerim bir onda onu seçti, diğer insanların hepsini bulanık bir şekilde görüyordum. merhabalaşmanın ardından onu alıp, diğer arkadaşların yanına gittik. ve gece bir şekilde bitti. sabaha yakın tophane'de bir çay içmenin ardından tramvaya binip, eve doğru gidiyorduk. yanımızda başka bir arkadaş olduğundan rahat olamadım yine ona karşı. evine bıraktıktan sonra evime gittim ben de. biraz baş ağrısı vardı ve yanıyordu vücudum. yatağıma uzandım bitkin bedenim daldı uykuya.
zaman geçmişti aradan. bir gün konuşmak istedim onunla. ve bir şekilde, belki saçmalayarak ona duygularımdan bahsettim. "sesini duyduğum ilk anda kalbimin atışlarını duydum" cevabını vermişti. ve o an hiçbir şeyden emin olmadığım kadar eminim ki benden mutlu bir insan yoktu yeryüzünde. aşık olduğum kadın da bana aşıkmış bunu öğrenmek kadar nefes aldıran, ferahlatan bir şey yoktu, olamayacaktı da. daha sonrasında bir süre ilerledi bu ilişki. ve araya sebepler girdi; sebepleri gözümüzde büyüttüğümüzden artık aşık olduğumuz kişiler hayatımızda yoktu. belki bir daha bu kadar yoğun bir şeyler yaşamayacağım diye düşündüm. başka ilişkiler, başka öpüşmeler, başka sevişmeler girdi araya. fakat hiçbiri aklıma giremedi. dolu olduğundan veya o kişinin aklımdan da çıkartmak istemediğimden.
bazı insanlar doğru insanın hayatınıza bir defa gireceğini savunur. ve o kadını elde etmeli, kaybetmemeli hayatı onunla anlamdırmayı savunur. uzun bir süre bir şeyler yaşamama rağmen tam olarak o olguyu hissedemediğimden ben de bu önermeye inanmaya başladım. kısa bir süre sonra başka bir kadın girdi hayatıma. ilk zamanlar onun da hayatımı alt üst edecek bir kadın olduğunu bilmiyordum. o sadece samimi olduğum, rahat olduğum, beraber zaman geçirmekten hoşlandığım bir arkadaşımdı. bazen hoşlandığımı sanıyordum ama üstelemiyordum ya da yüz vermiyordum kendime o'nu arkadaş olarak da olsa kaybetmek istemediğimden. bir gün mesaj attı kendisi: "aşkım"
--bir açıklama--
hayatım boyunca kendine güvenen kadınları çekici bulmuşumdur. kendi ayakları üstünde durabilen, kendini ifade etmesi için karşındakinin duygularından emin olmayı beklemeyen. arkadaşça bir buluşmada artık dayanamayıp, dudaklarınıza yapışan veya elinizi tutan sizi şaşırtan, yüzünde bir tebessüm oluşturmanıza sebep olan kadınlar. fakat bunun hep sadece senaryolarda yazılabileceğini düşünürdüm başıma gelmeden önce. öğrendim ki anılarınıza da kazınabiliyormuş.
--bir açıklama--
evimde değildim. mesajı açtığımda büyük bir şaşkınlık yaşadım veya mutluluktu bu. ayırt bile edemiyordum. müsait olamadığımdan cevap vermedim. yerime döndüm ve suskun suskun oturdum. hiçbir şey olmamış gibi davranıyordum. aklım tabii o basit mesajını anlamlandıran sıfattaydı. onlarca soru sorup, cevaplamıştım kafamda. tabii bulunduğum ortamdaki muhabbete de katılıyordum bazen.
ertesi gün olmuştu. eve gidip yatağıma yattım yine güzel ve dinlendirici bir uyku çektikten sonra. o kadınla konuştum. şimdilerde salaklık olarak adlandırdığım o konuşmayı yaşadık. zira şimdi olsa böyle davranmaz o kısa anı da o güzelliği yaşamakla harcardım. sordum o'na:
-neden böyle bir mesaj attın diye?
"yanlışlıkla sana gönderdim" demesini bekliyordum ben. ürktü o,
+bir amacı yok, merak ettim sadece.
-ben "aşkım"ı kastetmiştim.
+arkadaşlarıma da derim ben onu, önemli bir şey değil.
bu cevabı aldıktan sonra emin olmuştum, bunun aslında u bir itiraf olduğunu. neden salak gibi emin olmaya çalışıyorsam? emin olduktan sonra arkadaş olarak kaybetmeyi de önemsemeyip, ben adım attım ve yine bir ilişki başladı hayatımda. aklımdan çıkmayan ve ilk defa aşk yaşamama sebep olan kadın artık yoktu aklımda. aklım fikrim, düşüncem kelamım o kadın olmuştu artık. gülüşü tebessüme; üzüntüsü dertlenmeme sebepti artık.
bu olaylara yaşadıktan sonra ilk buluşmamız gerçekleşti. o farklı bir şehirde okuyordu. saat altı buçuk, yedi gibi gelmişti. aramızda sadece bir yaya köprüsü mesafe vardı. merdivenlerden inmeye başladı. üzerinde beyaz bir hırkayla gelmişti, altında mavi bir kot ve elinde beyaz bir çanta. iki-üç basamak kalmıştı, bense basamakların dibinde bekliyordum o'nu. ellerini omzuma doladı önce, ve dudaklarıma yapıştı. hala gerçek anlamda hissederim o öpüşü. ve emindim artık o'na aşık olduğuma. o an anladım ki aşk karşımıza bir defa çıkmıyor. sonrasında taksim'e doğru yol aldık, ne yapacağımızı bilmeden. birer sandviç alıp, beşiktaş sahiline indik. o soğuk havada bir banka oturup, sandviçlerimiz yedik. gezdik, tozduk, güldük, öpüştük... akşam olmuştu, eve gittik. hayatımın en güzel gecesini yaşadım o'nunla. o'nunla uyumak bile tüm dertlerimi uzaklaştırıp, sebepsiz bir huzur yerleştirdi içime. ertesi gün o'nu yolcu etmek zorundaydım.
+bekleme, üzülürüm.
dedi ve gitti. sonrasında devam etti ilişkimiz. tüm bedenimde sadece o vardı artık. ne bir daha aşık olamayacağımı sanmama sebep olan kadın ne diğerleri, sadece o vardı iliklerimde. en uzun ilişkimi yaşattı bana, en çok o sevdirdi kendini. o geliyordu yanıma, ben gidiyordum. beraber geçirilemeyen tüm anların acısını çıkartıyorduk. ve bir gün yine ayrılık vakti geldi.
+bekleme, üzülürüm.
ayrılığın sarhoşluğuyla saçmaladık, üzdük birbirimizi. bazı şeyleri imkansız hale getirdik. bir süre dinlendik. arkadaşım olarak kalmasını dilediğimi söyledim, istemedi. sustuk, bir zamanlar tüm iliklerimizde birbirimizi yaşadığımız biz, artık.
günler geçti, çok günler geçti. doğum günümdü o gün, doğum günüm olduğumu kutlamalarıyla hatırlatan arkadaşlar aradı, bazıları mesaj attı, bazılarıysa facebook'u kullandı. bu günü pek önem vermediğimden herhangi bir organizasyona girmedim. sadece bir arkadaşım o günü benimle geçirmek istedi. ben de kabul ettim. ki o gün de kendisiyle büyük bir mazereti yüzünden buluşamadık. bir sürü pasta yemiştim ama, yaş pastayı severim!
akşam saatlerinde bir mesaj gelmişti, numarayı tanımıyordum.
+biliyorum, sen böyle şeylere pek önem vermezsin ama ben veriyorum. doğum günün kutlu olsun.
diyordu.
-evet, önem vermem ama kime teşekkür borcum olduğunu bilmek isterim.
dedim. o kadındı, uzun zaman geçmiş olsa da tüm iliklerimde yaşayan kadın. rica ettim, sonrasında sustuk yeniden. birkaç gün geçti ardından. bir site ismi sormak durumunda kaldım kendisine. tekrar o'nunla konuşup, hem o'nda hem kendimde bazı şeyleri hortlatmak istemiyordum ama. cevabını o'ndan başka biri bilmiyordu ve bilgisayarım bozulduğundan kayıtlı bir yerde yoktu ve sordum. hatırlamadığını söyledi. ben duşa girdim, çıktıktan sonra arkadaşım birinin bana mesaj attığını söyledi. o an başkasından mesaj bekliyordum. telefonuma baktığımda, aynı numaraydı, o kadının numarası. "bir şey diyebilir miyim?" diye soruyordu, "tabii ki" dedim. "çoğu şeyi özledim" dedi. kısa bir şaşırmanın ardından, sevinmiştim. zira artık tek dileğim, o'nun aklına geldiğimde sadece bir tebessüm etmesiydi, bunu o'na da söyledim. ve ben de "ben de özledim" dedim. biliyorum bunu söylemesem, özlediğimi belli etmesem daha bağlı olacaktı şu an. fakat bunun bilincinde olarak bıraktım kendimi. "neyi?" diye sordu ve ben sıraladım, "sen?" dedim. "aynı şeyleri" dedi. "neden o zaman ayrıyız?" diye sordum. "sadece merak ediyorum bunu." beni özlemediğini söyledi. "insan yaşadıkları şeyleri de o kişiden sebep özlemez mi?" dedim, "sonuçta aynı şeyleri farklı insanlarla da yaşayabilirsin. beni özlemiyorsan bana neden 'özledim' dedin." dedim. bir şey söylemedi. yine ufak çapta bir tartışmanın ardından. "bir daha özlediğimi hatırlatma öyleyse." dedim, özür diledi. ve bu ufak çapta tartışmalar yüzünden sanırım seneye de doğum günümü kutlamayacak. eskisi kadar önemsemiyorum ama artık, yani tabii ki isterdim yanımda olsun ama diğer aşık olduğum kadındaki gibi tekrar yaşayamacağım korkusu yok. biliyorum, daha güzeli hayatıma girecek ve belki hiç çıkmayacak. bilmiyorum belki de özlemim gelecek olan o kadınadır ve bu kadın da o özlemi hatırlatmıştır bana, o'na olan özlemimi değil.