Akp-feto-pkk üçlüsünün bir oldukları dönemde parlattığı kahpe.
Türkân Saylan'a attığı iftira hala aklımda.
Yaptığı icraatlarla Fettuşilerin kadınların beynini yıkamasına ve aşiret ağalarının kız çocuklarını mal gibi kullanmasına karşı koyan bir kadına feto emri ile ve pkk'lı refleksi ile iftira atmıştı bu leş.
"Türkan Saylan öldükten sonra hatırlanacak mı" demişti ama 12 seneye rağmen saygıyla hazırlanıyor yüce türkân anamız.
zaman gazetesinin kürtçü yazarlardan birisidir. bir yazısını okuduğumda şok olmuştum. bu yazar kürdistan'a düğüne gitmiş, oranın manzarası çok güzelmiş, bir tek boğaz yokmuş. aralarında konuşurken oranın önde gidenlerden birisi ''merak etme yakında orası da bizim olacaktır, istersek buraya denizi de getiririz.'' şeklinde gülmüş. sonra kahkahalarla gülmüşler.
dün kısa bir süre konuşma imkanı bulduğum kürt kökenli yazar, şair. kürt sorununda daha çok 'kimlik tanımı' üzerinden bir konuşma gerçekleştirdik. TRT'nin farklı dillerde yayın hakkı tanıdığı zaman Boşnak kökenlilerin 'biz Boşnakça yayın istemiyoruz' diye dilekçe verdiğini söyledi bana. Ayrı bir kültürün ve dilin temsilini istemek çünkü, kolayca siyasi yönden de ayrılıkçı görünmenize yol açabiliyor.
Zaman gazetesindeki yazılarıyla tanıdığım, "dağın ardına bakmak" adlı kitabını yeni okuduğum, kültür sanat programlarında sıkça rastladığım kürt alevisi yazar,şair.
Takip ettiğim kadarıyla da ilerde kürt sorunu konuşulduğunda fikirleriyle hizmet görebilecek bir aydın, şu an kürtlerin hakkını savunduğunu iddaa eden parti imralıya göbek bağı ile bağlı iken bejan matur her iki tarafı da kırmayan bir çözüm gerektiğini savunuyor ve mantıklı çözümlemeler yapabiliyor.
Ayrıca tüm söylediklerinde insanı odak alan,vicdanı hür ve sevgi esaslı bir dil benimsiyor; bu onun şair yönüyle değil gerçekten çözüm isteyen olgun tavrıyla açıklanabilir;bence sadece kürt sorununda değil bir çok meselede bu ülkenin değerlendirmesi gereken
bir cevher.
Eserlerindeki anlam çok derindir, dalmakta zorlanırsınız, dalınca da çıkamazsınız.
Rüzgar dolu konaklar ;
Doğduğumuzda Bizim için yaptırdığı sandıklara Gümüş aynalar Lacivert taşlar Ve Halep ten kaçak gelen kumaşlar Dolduran annemiz Bir zaman sonra Bizi koyup o sandıklara Yol Rüzgar Ve konakları fısıldayacaktı kulağımıza. Yalnız kalmayalım diye karanlıkta Çocukluğumuzu ekleyecek Avunmamızı isteyecekti O çocuklukla. Sırtımızdan jiletle akıtılan kanın Karıştığı uzun ırmağa Bırakıldığımızda Annemiz bu kadarını istemezdi Bu yüzden O uyurken Uzaklaştık Diyorduk sulara. Gidişin kendisinden artakalan Her şey, herkes burada. Ben buradayım Kardeşlerim yitikliğiyle burada Annem elbiseleriyle Erkek kardeşim savaş korkusuyla Babam burada hiç uyanmış olmasa da Dünya eksilmiş etrafımda Bir düş sanki olanlar Uzayan ve uzadıkça acıtan I Annemiz Siyah kadife elbisesini olkadığında Saçlarını düşürerek bakışlarına Babamızı hatırlardı: Beyaz bir dağda olduğunu söylüyordu onun Beyaz ve her bahar küçülen bir dağda II Hepimizden büyük olan Ve uzaktaki savaştan korkan Erkek kardeşimiz Dönmeyince bir daha Biz de korktuk savaştan. Ama savaş değildi onu bırakmayan. Gelmirken yanımıza Atıyla uyumuş Babamızın karşısındaki karlı dağda Annemizin yüzü azaldıkça Omuzları küçüldükçe annemizin Şaşındık hangi dağa bakacağımıza III Evimizin uzun sofasında Kadife elbisesi uzayıp Gümüş başlığı ağırlaştıkça Bolardıkça gümüş kemeri Annemiz benziyordu baktığı dağlara. Baharda inceliyordu kabuğu Ama ulaşamıyorduk ona. Ölüyordu Bu defa gerçekten eriyordu Bir daha görünmedi sofada IV Her kış kaybolan Ve baharda ortaya çıkan Bir ağaç oldu annemiz Dövmeleri olan bir meşeydi o iniltisi geliyordu kulağımıza V Annemiz Her gece siyah kadifesiyle Dolaşıyordu dağların arasında Kökleri olmayan bir meşeydi o Suskun, arasıra ağlayan Ayrılmadan daha Toplaşır gölgesine annemizin Fısıldaşırdık aramızda Tanrım n olur bağışla Evimizi bağışla tanrım n olur Dokunma sofamıza Orada gülebiyoruz ancak Orada adamakıllı susuyoruz Orada ağzımız bizim oluyor Dokunmasak da Görüyoruz annemizi uzaktan VI Soğuklar başladığında Atlılar gelmişti bizi almaya Yaşlı ve tahaf atlılardı Korkutmuşlardı bizi Kar yağmıştı bakışlarına. Ve hiç konuşmadan bizimle Bakmadan ellerimizin küçüklüğüne Konaklara götüreceklerdi bizi Rüzgarla uğuldayan konaklara VII Annemiz Babamızın ve kardeşimizin ortasında Usulca uyurken Uzaklaştık yaşlı atlılarla. Boynumuz ağrıdı geriye bakmaktan Gözlerimiz uzadı her kıvrımda. Ama boşuna Boşuna bizim ağlayışımız Hastalığımız boşuna Yönü yitirmişti atlılar Dönemedik bir daha VIII Dağlardan yuvarlanan taşlar gibiydik. Dörk kızkardeş Gölgesiyle derinleşen vir vadide Artık bizim olmayan Yatağımızı aradık Aradık yatağımızı günlerce. Kaç dağ gittiysek O kadar uzaktık birbirimizden O kadar yalnız dendimizle IX Ne son ne başlangıç Ne içeri ne dışarı Oradaydık O taştan dünyanın ortasında. Yollarımız uzadıkça Annemizin dövmeleri kararmakta X Ayrılacaktık herbirimiz Bir yolağzında. Ama önce kim Kim korkacaktı Yoldan Geceden ve yaşlı atlıdan. Sıramız yoktu Bu yüzden ürperiyorduk her ayrımda. Ben kalmıştım sona Önümde uzanan dar yolla Acılarından güç alan Bir yolcuydum artık hayatta XI Geldiğimde rüzgar dolu iki konağa Günlerce uyudum Kilimler ve bakırlar arasında. Rüzgarı sevebilirdim Kapılar ve pencereler olmasa XII On yılım geçti rüzgarla Üşüdüm her konakta Konuşmanın ne anlamı var diyorum insanın yankısı olmazsa Suskun konaklar gibiydim Kapıları gittikçe çoğalan XIII Gümüşler ve atlar azaldıkça Taşınıyordum oradan oraya Yıldızların sesini tanıyordum Güneye yaklaştıkça XIV Geceleri Yalnız ve budala ay Bana benziyordu Bir tuhaflık vardı gülüşümde Büyüyordum. Aşkı düşünüyordum arasıra Efendisini gövdenin. Hangi gece uykusuz kalsam Toprak kokuyordum Ve çıktığım her yolculukta Yorgunluğuma aldırmadan Düşler kuruyordum. Yolların korkutmadığı bir zamanda Yoksulluğuyla alay eden Yeşil gözlü bir adam çıktı karşıma Gözleri koyulaştı adamın Yaşlandıkça XV Çocuklarım oldu o yeşil gözlü adamdan Biri askerdeyken, diğeri kızıl saçlı olan iki oğlan. Ve gelinim, Her gece kızıl saçlı oğlumla uyuyan. Üşürdü hep -yenge ayakların ne sıcak- Derdi ona sokolarak. Onüç yaşında iki çocuk Uyurlardı her gece fısıldaşarak. O gecelerden birinde Yağmur girmişti uykusuna. Saçlarını bana bırak Saçlarını bana bırak Diyen yağmur, Büyülemişti oğlumu uykuda. Saçlarını rüzgarla yıkadığı Tepeye çıktığımda Görünen ova Sular altındaydı Bulutlar yapışmıştı toprağa. Bir kıpırtı bekliyordum Bir ses Oğlumu gizleyen sulardan. Arkamda toplanan köylüler Uçları yanan sopalarla Karanlığı hatırlattılar bana. Duramazdım indim buharlaşan toprağa. Çamurlar arttıkça Gücüm yetmiyordu karanlığa. Üşümesinden korkuyordum yine Saçlarının kirlenmesinden.Bir ses -Ölmüş- dediğinde Üşümüyordu artık oğlum Sessizdi yağmurdan. Yüzüm çamurlu ve keder içinde Taşıdım gövdesini, Saçlarını taşıdım ellerimde. Yüzükoyun bindirildiği at Tepeyi çıkarken Işık sızdırıyordu gizlice. XVI Yeşil gözlü adamın Bıraktığı yatakta Yaşlanıyorum tavana baktıkça. Artık Anneminki kadar uzun eteklerim. Saçlarım uzun Oğlumun kızıl saçlarından. Kısa sürdü her şey Yolculuklar Ölüm Ve konaklar Hiçbir şey kalmadı etrafımda isten kararmış sütünlardan başka Gücümü toplamalıyım son defa Saçlarım kına kokmalı Elma çiçekleri olmalı suyumda. Ve tanrı beni duyuyorsa Daracık bir mezar istiyorum ondan Konakların büyüklüğünü Uğultusunu unutturan ....
bugünkü yazısında muhteşem yüzyıl isimli diziyi eleştirenleri eleştirirken yazdığı gazetenin farkında olmadığını düşündüğüm gazeteci!
--spoiler--
Diziye muhalefet eden, kaldırılması için kampanya yürütenlerin muhalefet tarzlarına gelmeden önce dizinin senaristi Meral Okay'dan söz etmeliyim. Meral Okay'ı yakından tanırım. Benim çok sevgili bir arkadaşımdır.
--spoiler-- http://zaman.com.tr/yazar...urken-biraz-yaratici-olun
Şiirlerini okurken musiki bir hava yakalayabileceğiniz ender şairlerdendir.Kendisi bir demecinde şöyle demişti: "şiir yazmadan önce zihnimde musiki bir hava olmalı o hava varsa anında kağıda dökerim "yani bu lafından da anlıyoruz ki Ahmet haşim tarzı şiirlerin yani parnasizm'in günümüzdeki en iyi örneğidir Bejan matur...Ayrıca zaman'daki yazılarının okunması şıddetle tavsiye edilir.
--spoiler--
Bir sözüm de muhafazakâr basına; Türkiye'nin mahzenlerinde biriken Gladio tipi karanlıkla hesaplaşmak konusunda samimi olduklarını söyleyenler, Maraş katliamını kınayanlara müdahale edenlerin haberini neden ilk sayfalarında görmüyorlar. Sahiden önemsiz buldukları için mi? Bu mu samimiyet?
--spoiler--
bugünkü yazısında yazı yazdığı zaman gazetesine de şöyle bir dokundurmuş olan çok farklı bir dünyada yaşayan şari yazar.
kendisine bir kaç defa çok sakin ve izahatlı mailler atmış olmama rağmen en ufak bir tepki vermemiştir.
zaman gazetesi ve yazarlarının en büyük problemlerinden birisi de okurun düşüncelerini hiç sallamamalarıdır.
Türkiye'nin en nadir şairlerinden biri. ontolojik ritimle son derece özgün bir dille şiirlerini kaleme alır. hakkında sayfalarca şey yazılabilir ama buraya eklemek istediğim en önemli bilgi 'bejan Matur' isminin mutlaka ama mutlaka okunması gerekliliğidir. siyasi yorumlarından ziyade şiir diline ve içeriğine dikkat çekmek isterim. şiirlerinde tüm kelimeler birer güçlü çağrışım olmakla birlikte varlığın ilk varoluş halini yansıtması yönüyle çok önemlidir. modern zamanlara dair bir varlık ismine rastlamak neredeyse mümkün değildir. çok güzel bir ruh haritası ve yol göstericidir. çünkü sorgulamak ve başkaldırmak gizli birer alt zemindir. sükunet dolu, derinlemesine tüm zamanların insanlarına dair sesleri bulmak mümkün. kürt ve alevi kimliğinin yanında cinsel tercih farklılığı onu bambaşka bir zemine oturtmakta.
kadın şairler neden iyi yazamaz gibi aptal saptal tartışmalara dünya çapında verilecek cevabın içini olduracak isimdir. şiirleri yabancı dillere çevrilen ve okunan bir şaidir.
bunların dışında zaman gazetesinde çarşamba ve cuma günleri köşe yazıları yayınlanmaktadır. genel olarak kürt meselesi, alevi meselesi gibi etnik farklılıkları dile getiren ama bunu yaparken gündelik siyasi dilin dışında bilgece bir yordama sahip, insan çerçeveli argümanlarla birçok yazarın ötesinde cümleler kurabilen ruh derinliğine sahip.
fakat şairenin söyleşilerini de okumanızı tavsiye ediyorum. sıradışı bir ruh müziğine sahip, içselliğin farkına vardıran bir üslup...
bir de şairin yüz haritasını gördükten sonra şiirlerini okumak başka bir anlam da kazandırıyor.
kalemi en keskin kürt muhaliflerindendir.
pkk'yı muhatap almayanlar bu kadını es geçmemelidir.
ne söylediği, neden söylediği,neden öyle söylediği iyi araştırılmalıdır.
siyaset bilimi öğrencilerinin dikkat etmesi gereken bir düşünür.
zaman gazetesinde yazan kürt alevi yazar, şairmiş. pek yazarlığını falan da görmedim. zaman'da yazmak zor mesele. hele cemaate şirin görünmeye çalışan bir kürt alevi için daha da zor olmalı...
bejan ağrısız,sızısız gibi bir anlama geliyor ama gazete yazılarında hep ağrısı, sızısı varmış gibi yazıyor.memleketinde acı ot vardır onu yese o yazılardan daha çok yarar sağlar karın ağrısına...
Keskin bir kılıçla toprağa çizilmiş
Dar ve kavuşmasız sokaklar.
Kan izi, kaçıyor hayat.
Küf, eski yurdun belleğinden akarak,
Giriyor duvarlara.
Çürüme,tanrıdan gizlenen.
Ve kurban edilecek oğul hazır.
Kediler,eski karanlık prenslerin yerinde,
Uzun kuyruklarıyla duruyorlar.
Fıskiyelerin gölgesi,
Dişli hançer,
içerde ilerleyen çelik.
Ve bir halktan artakalan lehçe,
Tütsü,
Merdiven.
türkiye'nin azınlığı olarak kürt, kürtlerin azınlığı olarak alevi olan; dilinin yalınlığı, sözcüklerinin basitliği ve genelliği ve bıçağa benzeyen imgeleriyle okuyanlarını derinden etkilemiş olan; `90'larda edebiyat dergilerinde görülmeye başlanan şair.
türk şiirinin kadın şairleri arasında özel bir yeri vardır. özellikle "doğu" onunla türk şiirine girmiştir diyebiliriz.
siyasi ve kültürel aktivitelerde bulunmuş; "doğu'nun kadınları" adlı festivalin (11-17 haziran 2005- istanbul) moderatörlüğünü yapmıştır.