behçet necatigil

    3.
  1. SEVGiLERDE

    Sevgileri yarınlara bıraktınız
    Çekingen, tutuk, saygılı
    Bütün yakınlarınız
    Sizi yanlış tanıdı.

    Bitmeyen işler yüzünden
    (siz böyle olsun istemezdiniz)
    Bir bakış bile yeterken anlatmaya herşeyi
    Kalbinizi dolduran duygular
    Kalbinizde kaldı.

    Siz geniş zamanlar umuyordunuz
    Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
    Yılların telaşlarda bu kadar çabuk
    Geçecegi aklınıza gelmezdi.

    Gizli bahçenizde
    Açan çiçekler vardı,
    Gecelerde ve yalnız.
    Vermeye az buldunuz
    Yahut vakit olmadı.

    Behçet Necatigil
    19 ...
  2. 103.
  3. Behçet Necatigil/Mehmet Behçet Gönül. (d. 16 Nisan 1916, istanbul - ö. 13 Aralık 1979, istanbul),şair, öğretmen, çevirmenlik yapmıştır.

    Modern Türk şiirinin önde gelen şairlerindendir.Herhangi bir edebi akıma katılmamış; bağımsız bir şair ve fikir adamıdır.Şiir dışında, tiyatrodan mitolojiye, sözlük biliminden roman çevirilerine ve radyo oyunlarına kadar kadar birçok edebiyat alanında eser vermiştir. Türkiye’de radyofonik oyunun bir edebiyat dalı olarak benimsenmesinde oyunları, çevirileri ve uyarlamalarıyla büyük emek vermiştir.Edebiyatçılığının yanında öğretmen kimliği ile tanınır.

    (bkz: yıldızlara bakmak)
    14 ...
  4. 8.
  5. gizli sevda

    hani bir sevgilin vardı
    yedi sekiz sene önce,
    dün yolda rasladım
    sevindi beni görünce.

    sokakta ayaküstü
    konuştuk ordan burdan,
    evlenmiş, çocukları olmuş
    bir kız bir oğlan.

    seni sordu
    hiç değişmedi, dedim
    bildiğin gibi..
    anlıyordu.

    mesutmuş, kocasını seviyormuş,
    kendilerininmiş evleri...
    bir suçlu gibi ezik,
    sana yalan söyledi.
    12 ...
  6. 12.
  7. "ya ümitsizsiniz, ya da ümit sizsiniz. ya çaresizsiniz, ya da çare sizsiniz."
    behçet necatigil
    12 ...
  8. 84.
  9. Sevgileri yarınlara bıraktınız
    Çekingen, tutuk, saygılı.
    Bütün yakınlarınız
    Sizi yanlış tanıdı.

    Bitmeyen işler yüzünden (Siz böyle olsun istemezdiniz)
    Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
    Kalbinizi dolduran duygular
    Kalbinizde kaldı.

    Siz geniş zamanlar umuyordunuz
    Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
    Yılların telâşlarda bu kadar çabuk
    Geçeceği aklınıza gelmezdi.

    Gizli bahçenizde Açan çiçekler vardı,
    Gecelerde ve yalnız.
    Vermeye az buldunuz
    Yahut vaktiniz olmadı.
    11 ...
  10. 9.
  11. akşam şiiri

    birden hatırlarsın,
    o da seni-birden bazan:
    nerde, ne yapar şimdi
    parlar bir özlem anılar arasından.

    bu akşam ne garip sözcük
    sanki ilk duydum, yadırgıyorum:
    akşam. bilmem bulur muyum
    yollara baksam?

    söner yangın birazdan
    yatışır özlem.
    bir gün karşılaşırız
    bir gün, bir yarım akşam.
    9 ...
  12. 93.
  13. Behçet necatigil şiirin burçları olduğuna inanır. Ona göre şiirin üç burcu vardır: gurbet burcu, hasret burcu ve hikmet burcu.

    “şair, hayatı boyunca, üç burçtan: gurbet, hasret ve hikmet burçlarından geçiyor. ilki gurbet burcudur; şair önce bir süre bir gurbeti yaşar. sanki robinson gibi, ıssız bir adaya düşmüştür. sağda solda eline geçirdiği öte beriyle kendine bir barınak yapar. bir korunma içgüdüsü, onu, bulduklarıyla bir yapı, bir çatı kurmaya ve varlığını böylece kanıtlamaya zorlar. tam bilincinde değildir yazdıklarının ve bu dönemde rastlantının payı büyüktür. beğenisi sağlam temellere oturmamıştır. beğendikleri, iyi şairler de olabilir, kötü şairler de. gününün ustalarına rastlamışsa, bu onun için bir şanstır. onlar gibi yazar; onlardan farksız da, onlardan iyi de yazabilir. ne var ki özentidir, taklit ve kendini arayıştır bu dönem ürünleri. yeri, zamanca kendine yakın birkaç kuşak içinde bir şairin tekrarıdır. gurbet burcudur bu. burada ne kadar kalınacağı da, şairine göre değişir.
    sonra sıra ikinci döneme, hasret burcuna gelir. şair, şiirini özlüyor, gurbetlerde oyalanmanın zaman kaybından başka bir şey olmadığını gördü. yazdıklarında da ne kadar kendisi, ne oranda başkaları olduğunu gördü. kendine özlemiyle dolmuştur. yoğunlaşır, belirginleşir bu özlem. şimdi şikâyetleri, tedirginlikleri kişisel biçimlere girer, kendi bakış açısını, kendi yazış biçimini bu süreçte bulur. saplantıları, inançları dikeyinde derinleşir. sularda halkalar eşmerkezlidir, kıyılara daha sert çarpar. şair, büyülenmiş gibi, içinde uzayıp giden kendi kervanının peşinde, asıl bu hasret döneminde, önleyemediği bir güçle kendini, kendi dünyasını aktarır bize.
    zaman geçer, birden görür: çevreyi, dünyayı dilediğince bir biçime sokmanın zorluğunu görür. mutluluk (çapı belli bir çevrenin ya da çok geniş bir alanın, diyelim dünyanın mutluluğu) hâlâ gerçekleşmemiştir. bunu anlar. anlar ki, kendi küçük özlemlerini bile gerçekleştirememiş, yakın çevreyi bile değiştirememiştir. gösterdikleri, hatırlattıkları yüzde kaç uygulanmış, sözü ne dereceye kadar geçerli olmuştur; görür, yazdı da ne oldu!
    o zaman hikmet burcuna girer. hikmet çapraşıktır ve çok az değişir. geçmişin büyük şairlerini o zaman anlar. niçin her biri bir yerde kötümser olmuş, dışımızdaki zamanın içimizdeki vakti nasıl çabuk tükettiğini algılamanın acısıyla niçin her biri yunus’laşmış, hayyam’laşmış, galip’leşmiştir. şair hikmet döneminde daha çok, değişmez alınyazısına geçer. kader ki alınyazısı değildir, en ileri uygarlık kesimlerinde de vardır. ve insan bıkar. özlemiştir, olmamıştır, bıkar. şimdi neye sığınacaktır: hikmet burcuna geçer. şikâyetlerin, isyanın şiiri; zamanla yerini, kabulün, benimsemenin, vazgeçişin şiirine bırakır.
    sözlüklere baksanız, nedir hikmet: bilgelik, gizli neden, insanlarca tanrı’nın anlaşılmaz amacı. ve bütün büyük şairler, bir gün gelmiş, hattâ günlersiz ayarsız, önceden, hikmet burcuna girmişlerdir. ve kalan, galiba daha çok, hikmet burcu ürünleridir. insanın en şaşmaz falını hikmet burcu gösteriyor; çünkü gurbetler geçici, hasretler geçici ve ebedi insan hikmet burcunda yaşıyor.”
    9 ...
  14. 10.
  15. sık sık beşiktaş çarşısında rastlanırdı necatigil' e. birinci sigarasını asla ağzından düşürmezdi, serserilerle sohbet eder, çocuklarla şakalaşır, sürekli şiir yazardı.
    şiirlerinin buhranla dolu gecelerde, kabuslarının sözcüsü olduğunu dile getirendir. onun şiirlerinde mutluluk pırıltılarının üstü kapalıdır.
    *
    8 ...
  16. 92.
  17. şiirle ilgili görüşlerini içeren kitabının adında bile çok anlamlılığı kullanan söz sihirbazıdır:
    Behçet Necatigil bile/yazdı.

    Kitap kurdu bir edebiyat öğretmenidir. Yüzü satırlarda solmuştur.

    Dışarının, sokakların sahteliğinden, her türlü kurtlar sofrasından evlere sığınmış bir şairdir. Ev, dışarıdaki büyük savaşın sığınağıdır. Evle ilgili birçok şiiri vardır. Birkaç tanesi şöyledir :

    Kurşun
    Bitkinim, bitkinsin
    Saçlar ağarır ümitlerle beraber
    insanın evi olması
    Büyülenmiş gibisin.

    Satırlarda soldu yüzün
    Kalabalık evlerde eğreti
    Üzgünüm, üzgünsün
    Mumlar eridi.

    Sokaklar, eğlenceler uzakta
    Farkında bile değilsin
    Hasadını esirgeyen toprakta
    Bitkinim, bitkinsin.

    Çökmüş siperlerden kurtulan yorgun
    Askerleri düşün
    Yeraltında saatler
    Yılları ömrümüzün.

    Bilmezden gelsek de
    Gün sönmeye başladı
    Seneler eriyor cenkte
    Yaşamaya vakit kalacak mı?

    Diyelim kurtardık hayatı
    Ya ansızın yalnızsak
    Ya külçeleşir de ayaklar
    Yürüyemez olursak?

    Yahut askerleri düşün
    Tam çıkmışlar siperden
    Bakıyorsun
    Pusudaki tepelerden bir kurşun.

    Evin halleri

    Evin yalın hali
    ister cüce, ister dev
    Camlarında perde yok
    Bomboş, ev.

    Evin -i hali, sabah,
    Geciktiniz haydi!
    Uykuların tatlandığı sularda
    Bıracaksınız evi.

    Evin -e hali, gün boyu,
    Ha gayret emektar deve!
    Sırtınızda yılların yorgunluğu
    Akşam erkenden eve.

    Evin -de hali, saadet,
    Isınmak ocaktaki alevde
    Sönmüş yıldızlara karşı
    Işıklar varsa evde.

    Evin -den hali, uzaksınız,
    Hattâ içinde yaşarken
    Aşkların, ölümlerin omzunda
    Ayrılmak varken evden.

    içerlek
    Onlar evlerde yaşamazlar mı, şaşıyorum.
    Evlere uğramaz, evlerde iş yapmaz,
    Bakmazlar mı bir şeye, şaşıyorum.
    Bakkallar, kasaplar, çarşılar..
    Onlar evlere hiç bir şey almazlar mı, şaşıyorum.
    Yollarla, sokaklarla, kahvelerle iş bitmiyor ki!
    Trenler, gemiler, düşler bırakıyor insanı bir yerde,
    Sonra gene dönülmez bir yol gibi ev!
    Onların yolları, akşam üstleri, gece
    Sona ermez mi evlerde, şaşıyorum.
    Yorgunlukları yollara yaymak, iyi ama sonu yok ki!
    Sevdalar sokaklarda serin ama sonu yok ki!
    Bölüşmek umutları, paylaşmak acıları, bunalmak,
    Ummak yarınlardan bir şey, evcek yok mu,
    Şaşıyorum.
    Evcek, uzaktan da olsa, yüzlerine tutulan ayna
    Yansıtmaz mı hiçbir şey onlara?
    Yaldızlı süslerle örttüğümüz oyuklarda
    Yalnız en yeni çorapları asıp ele güne karşı
    Tespih böcekleri gibi kaçınık yaşamak!
    Hangi utançtır alıkor bizi bu kadar
    Vermekten evlerdeki yitik şarkıları, şaşıyorum.
    Şiirlere bir insan, evlerden bir şey katmadan
    Nasıl girer, şaşıyorum.
    Örneğin daha demin kavgalar, dargınlıklar
    Varken - işliyen saatler gibi alışılmış -
    Kapı çalınsa, biri gelse, gülüşlerin, kaynaşmaların
    Birden başlaması yok mu afallamış odalarda?
    Onlar huysuzluklarda donmuş, katı
    Bir türlü bitmek bilmeyen ay sonlarını
    Hiç mi yaşamazlar, şaşıyorum.
    Kanlı kırmızı yollarda, beyaz sinirli soluyan
    O azgın yatıştırıcı ay başlarını onlar
    Hiç mi bilmezler, şaşıyorum.
    Geçer gider ömürler kışlar, baharlarla değil,
    Eriyen yağlar, tükenen sabunlarla geçer gider.
    Çocuklar büyür gider, başlayan şarkılarla değil,
    Eskiyen giysiler, tükenen güçlerle büyür gider.
    Evde hasta oldu mu hepimiz hastayız
    Onlar hastalık nedir bilmezler mi, şaşıyorum.
    Onlar hep ev dışında mı, şaşıyorum.
    Sırlı küplerden sızan iplik-ince bir su iken ömrümüz
    içerdeki seslere nasıl tıkanır kulak, şaşıyorum.
    Ah, bu çılgın oyunlardan uzaklara da kaçsak
    Değil mi ki odaların eni boyu belli,
    Değil mi ki görmekten hep aynı yüzleri, bıkmış
    insanların soluğunu iletir birbirine
    Hattâ ayrı odalarda ayrı yataklar.
    Değil mi ki kezzap gibi damlar göze
    Kimi gece düşman
    Sıcak kollar gibi sarar soğuklarda bizi
    Kimi gece dost ev.
    Nasıl yaşanırdı dönüşler de olmasa unutuşlarda
    Bir şifalı su gibi ılık, arı dönüşler
    Ah, nasıl taşınırdı sürüp gitseydi hınç!
    Gene de hiç kimse kurtulamaz içinde büyüyen
    Bu korkunç boşluktan, diyorum.
    Kurtarırsa o kurtarır bizi, ne aşklar, ne yaşlanmak
    Ne avuntular dışarda.
    Dünyada mutluluk adına ne varsa başkaca
    Evcek, evlerde yaşar yaşarsa.

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/1410444/+
    8 ...
  18. 95.
  19. dönme dolap

    nerden niçin mi geldim
    bilmeden bir şey diyemem, ya siz?
    hem hiç önemli değil
    geldim, yer açtılar, oturdum
    girip çıkanlar vardı
    zaten ben geldiğimde.

    başka şeyler de vardı, ekmek gibi, su gibi
    gülüşler öpüşler ne bileyim hepsi.
    doğrusu anlamadım bir düğün-dernek mi
    sonra da kimileri düşünceli, durgundu
    gidenler neye gitti doğrusu anlamadım
    zaten ben geldiğimde.

    bir luna-park mı bir konser bir gösteri
    bilmem pek anlamadım önüm kalabalıktı
    sıkıştığım yerde vakit çabuk geçti
    bak dediler baktım pek bir şey göremedim
    hem her yer karanlıktı
    zaten ben geldiğimde.

    benim tek düşüncem büzüldüğüm köşede
    nasıl kalkıp gideceğim kalk git dediklerinde
    çünkü çıkmak sıkışık sıralardan mesele
    kalkacaklar yol vermeye bakacaklar ardımdan
    az mı söylendilerdi şuracığa ilişirken
    zaten ben geldiğimde.

    behçet necatigil
    7 ...
© 2025 uludağ sözlük