baştan aşağı şair, derin acıların, yürek dolusu aşkların duyarlı insanı.
DÜELLO !..
parçalanmış bir aynada
nakışları esmer bir yüz
yansısını görüyorum
perçemleri akdenizli
bakışları simli sündüs
parçalanmış bir aynada.
ah! benim bu deliliğim
ıssız bir ada arıyor
yanaşıp çıkınca, şaşkın
dolaşmış çok önceleri
yabanıl ayak izleri
ah! yazık orda binlerce.
titrek bir mum ışığında
yeniden sarsak yüreğim
asla anmayacak aşkı
bir kez daha yapmayacak
yine çarpıp kayalara
su almakta, su almakta
batmaktadır köhne kalyon
yıldızları sönmüş gece.
bir yaz günü oldu bunlar
gri yağmurlar yağıyordu
çekildi bütün kılıçlar
ben bir yanda rakip hayat
denizse köpürdüyordu
ve şarkılar söylüyordu
alabildiğince bir siren
ölmemi istemiyordu.
ne parçalanmış bir ayna
ne mum ışığı kalacak
birazdan gün ağaracak
her gece yeni bir düello
her sabah yeni bir ölüm
hepsi bu şiire sığacak.
orta çağ karanlığından fırlamış engizisyonun aç kuşları tarafından sivas 93'te katledilmiş güneştir.
AÇ KUŞLAR
1.
kana boyandı kirmenimde yün
kuşmarlara, tuzaklara düştüm
menevişlendi durgun sularım
sedef
bir bıçak aldım dostlar
güneşi yiyorlar
aç kuşlar.
aç kuşlar, yorgun işçi
yeni çıkan vardiyadan
elliyorlar yıldızların
kınasını.
aç kuşlar, topraktan
güneşi bakır bir kap gibi
kalaylıyorlar.
2.
bense, toy bir çırak
kırık keman
paslanmış tabanca
küflü bir an
kurutulmuş papatyalarla
kitabın ortasında
3.
hayat, aşıp geçiyor
bütün kitapları
yeni acılar gerek
yeni aşklar
yaşamaklar ve anlatımlar
beklemiyor bizi
hiçbir şey
hiçbir yerde
solgun hercaimenekşe
ve buna, buğulanıp çarpıyor
benimle birlikte
buzlu bir camın arkasında çarpıyor
buğulanıp.
sesim
dişlilerin şarkısına karışıyor.
her şey geçer
aşk da acı da geçer,
ağlamaklı bir şarkı
ayrılıkların
üzerinden.
rüzgar olur
savrulur geçer
sağılır
yaldızlı bir
sabahın ağaran
seherinde, hüznün
sütbeyaz
güğümünden.
yol olur
düğüm düğüm
devrilir kağnı
aşiretler ve
gelincikler göçer.
yıldız olur
kayar mavi
çipil yıldız
dökülmüş yalnızlığın
pirincinden.
gece de
homurtuyla
kederli bir tren
gibi geçer,
benimse
çiğnenmiş zakkum
yüklenmiş yorgun
kalbimden
aşk da
acı da
her şey ama her şey geçer
kör
bir güvercinin
türküsü
bile.
tortusu kalır.
yaşadıklarını
anmak için beyaz bir yazıya
gecedesin, ay ışığına sevdalan
şakayıklara sor.
ipince ipekten gece
hışırdasa yırtılır gibi
çalıyor sessizliğin kampanası
dışarda, afiş asıyor çocuklar
uzaktan silah sesleri geliyor
kal diyor, bir kadın sesi -
gitme kal,
ve patlamaya hazırlanıyor
leylaklar...
1.
hoşça kal ayak izim
serseri sokaklarda
hoşça kal
kendine bir başka
gökyüzü büyüten
kardeşim
gece feneri
hoşçakal kal çaldığım
Islık
söylediğim türkü
doludizgin karlarda.
hoşça kal
annemin
yüzü
hep beyaz yaşmaklı
sırı dökülmüş bir yalnız
aynada.
hoşça kal
dolunayın
altında
ıhlamur ağaçlarına
kazıdığım
şey
hoşça kal uzaklarda yanan
anızların parıltısı hoşça kal.
2.
bir gün gelecek bu gün de
bir anı olacak nasılsa
oturduğumuz bu masa
bu kum saati, bu rüzgar, bu eski
komodin
bu kırık
sandalye
bu kelepir yürek
bu aşk
nasılsa.
3.
hoşça kal ayak izim
serseri sokaklarda
hoşça kal
yarım kalmış
duvar yazıları
hoşça kal
bir gün gelecek
akacak yeraltı suları
hoşça kal
yakut, bezirgan, gön
hoşça kal eski zaman
aktarları
gidiyorum
bu şehri bu yağmuru
bu düşleri
bu aşkı bu kavgayı bu kederi
size bırakarak.
şiir adına kısacık ömründen dünyaya müthiş şeyler bırakmış büyük şair, süzülen iki damla yaşın sebebi, hep bu ülkenin bir yerlerinde duracak yaralardan. bir de ezginin günlüğü'nden dinlemesi vardır ki şiirlerini, işte o zaman durur şiir olduğu yerde, biter söz, sürer gider henüz küllenmemiş notalar.
türkiye'nin en önemli şairlerinden biridir. 2 temmuz 1993'te şehit düşmüştür. beyaz bir gemidir ölüm şiirinde bahsettiği gibi sönmüş bir yıldız değildir oysa kendisi...
çolpan ve tren. ağır işçisi kederin ve aşkın. yanmış çam kozalağı. bıyıklarını keserek beş yıl daha kazanan kardeşim. sarnıçlardan ses veren dili ülkemin.
bir şiir gününden çıkmışız. sen, metin abi, ahmet... armağanımız birer şişe şarap, birer saksı çiçek. bir şaire daha güzel ne verilebilir? sesin büyüyüp duruyor şiirin göğünde; o esmer, lirik sesin. eğilseler birazcık yüreğin görülecek gözlüklerinin ardından.
içimde akçamın turuncu bulutu sakarya'dan geçiyorum siline siline. bir serin su, bir mavi aydınlık; bir ince buğday sapı soluk almak için. sesin seçiliyor sesler içinden, o derin davudi merhaban; bir güven duygusu kadar güçlü ve güzel...
bir deli oğlanın devekuşu sergisindeyiz. kadınlar ve rakı ve nâzım. bir ülke resmi çiziyoruz devekuşlarının eşliğinde '68'den '93'e... tanrı bile bilemez bir ay sonra yanacağınızı.
bir oteldesiniz, sevdiğim ne kadar adam varsa. dışarda cinnet, içerde umut ve yalnızlık. hangi resme baksam, hangi kapıyı aralasam yanık yır kokusu, ağır bir duman yükseliyor. "durgun yıllarda gelmiş olanlar dünyaya/anımsamazlar geçtikleri yolları" (1) bizim anımsayacak ne çok acımız var değil mi? ah sevgili behçet, "yok başka bir cehennem/yaşıyoruz işte" (2)
Türk şiirinin önemli şairlerindendi. Şiirlerinde toplumsal duyarlılık; düş kırıklıkları, anılar, aşk gibi bireysel temalarla kendini hissettirdi. Behçet aysan'ın yalın, kendi halinde sesi sivas'ta insanlık düşmanları tarafından kesildi. Katledilen 37 aydın arasında o da vardı.
1984 Yaşar Nabi Nayır Şiir Ödülü (Sesler ve Küller ile)
1988 Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü (Eylül ile)
1987 Abdi ipekçi Barış ve Dostluk Ödülü (Deniz Feneri ile)
1949'da Ankara'da doğdu. Kuleli Askeri Lisesi'nden mezun oldu. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde eğitim gördü. Doktor olarak çalıştı. Kısa ömrüne yüzlerce şiir sığdırmayı başardı. 2 Temmuz 1993'te Sivas’ta Madımak Otel'in yakılması sırasında yaşamını yitiren aydınlarımız arasındaydı. Duru dili ve içli şiirleriyle dikkat çeker.
" bir damla gözyaşından
doğurmuştu anası onu " (KANLI ZAMBAK )
1949 ankara doğumlu tıp doktoru ve şairdir.
2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas'ta yakılarak öldürülen 35 kişiyle birlikte can verdi.