kendi elinde olduğu için katılıp katılmamanın bir anlam ifade etmediği kampanyadır. bir dönem istanbul'da çok bilindik bir cezaevinin müdürü benim sınıf arkadaşımın babasıydı. adamın dediği şuydu: şu anki koğuş sisteminde içeri giren hırsız çıkarken ustalaşıyor, içerde her türlü propagandayı yapıyorlar, bilgi alışverişi sayesinde hırsızlığın, gaspın inceliklerini(!) öğreniyorlar ve içerisini bir ceza yeri olarak görmüyorlar. bunu bir cezaevi müdür söyledi ve düşündüğümde hapse götürülürken kameralara "çıkınca yine gasp yapacağım" diye bağıran adamın görüntüsü geliyor aklıma, star tv yayınlamıştı sanırım, adam hapisten 3 ay sonra çıkmış ve cezaevinin 300 metre ilerisinde gaspa kalkışmıştı. behiş asçı ölmesin, kendi elinde, o zaman ben de ölüm orucuna yatayım, bana da iş versinler, ulan 20 sene okudum 1 milyarlık işe bile tamah ediyorum, f tipi gerçek bir cezaevidir, koğuş sistemi ise mola yeri.
bir öğretmen ile annesini kaçırıp annesini bıçakladıktan sonra öldü sanıp bir yere atan ve öğretmene defalarca tecavüz edip boğazını keserek öldüren adamlar şu anda aramızda, 8 yıl sonra çıktılar hapisten, o anne ölüm orucuna mı girsin şimdi, hasssssta oluyorum ya, samimi olalım biraz.
behiç ölmesin dolayısı ile kendini adadığı f tipi cezaevlerinde yatan terör örgütü mensuplarıda ölmesin peki o zaman bunlar neden öldürüldü.
---alıntı---
DHKP-C TERÖR ÖRGÜTÜNCE GERÇEKLEŞTiRiLEN iNTiHAR EYLEMLERi
Örgüt içerisinde meydana gelen huzursuzluk ve dağılma psikolojisini etkisizleştirmek isteyen, ancak bunu sağlayacak şekilde ve düzeyde eylem ortaya koyamayan DHKP/C terör örgütü, intihar saldırı eylemlerini kendisine bir çıkış yolu olarak görmüş ve 2001 yılından itibaren intihar eylemlerine yönelmiştir.
1) 03.01.2001 günü saat 14.00 sıralarında istanbul Şişli ilçe Emniyet Müdürlüğü'ne Gültekin KOÇ isimli terör örgütü militanı tarafından gerçekleştirilen intihar saldırısı sonucu (1) polis memuru şehit olmuş, (2) polis memuru, (2) çarşı ve mahalle bekçisi ile (3) vatandaşımız çeşitli yerlerinden yaralanmıştır.
2) 10.09.2001 günü saat 17.40 sıralarında istanbul Taksim Gümüşsuyu Çevik Kuvvet bekleme noktasına DHKP/C terör örgütü militanı Uğur BÜLBÜL tarafından düzenlenen bombalı intihar saldırısı eylemi sonucunda ise, (2) polis memuru şehit olmuş, yaralanan (1) Avustralya vatandaşı da tedavi için kaldırıldığı hastanede ölmüş, (13) polis memuru ile (8) vatandaşımız yaralanmıştır.
DHKP/C TERÖR ÖRGÜTÜNÜN iNTiHAR EYLEMi TEŞEBBÜSLERi
1) 20.05.2003 günü saat 09.15 sıralarında Ankara-Çankaya-Kızılay-Ziya GÖKALP Caddesi 6/1 sayılı yerde faaliyet gösteren CROCODiLE Cafenin 3. Katında bulunan bayanlar tuvaletinde, meydana gelen patlama neticesinde maddi hasar meydana gelmiş, ve bir bayan ölmüştür. ölen bayanın parmak izi mukayesesinde DHKP/C terör örgütü mensubu Şengül AKKURT olduğu anlaşılmıştır.
2) 24.06.2004 günü saat 15.15 sıralarında, istanbul ili Fatih ilçesi Millet Caddesi üzerinde bulunan Çapa Kan Merkezi önünde, istanbul Büyükşehir Belediyesine ait Eminönü-Soğanlı seferini yapmakta olan 34 DJM 68 plakalı körüklü iETT otobüsünün içerisinde meydana gelen patlama sonucu; (3) vatandaş ve Behice ÇATALÇAM sahte kimlikli Semiran POLAT ölmüştür. (26) vatandaşımız ise yaralanmıştır. Yaralanan vatandaşlarımız çevre hastanelerinde tedavi altına alınmıştır.
Ölen şahıslardan birinin DHKP/C örgüt üyesi olup, firari sanık olarak aranan Zülfü kızı 1975 doğumlu Semiran POLAT isimli terörist olduğu, patlamanın Belediye otobüsünün sağ ön koltuğunda meydana geldiği öğrenilmiş olup, muhtemelen patlayıcının nakil sırasında söz konusu örgüt mensubunun iradesi dışında elinde patladığı ve patlayıcının telefon düzenekli hazırlanmış olduğu değerlendirilmektedir.
behic aşçı terör örgütüne yardım ve yataklıktan yargılanıyor, suçluysa f tipi ceza evinde cezasını çeksin tıpkı diğerleri gibi.
bayram yaklaşıyor kaç aile şehit edilen çocuğunun mezarının başında bayrama girecek bilen var mı?
onlar hergün ölüp ölüp dirilmekte iken, onlar hergün cocukları için ağlarken, behiç ve onun şakşakcıları hala insan haklarından bahsedebiliyorlar, madem insan hayatına bu kadar önem veriyorsunuz
buyurun efendim tüm gücünüzle bu akan kanı durdurmak için çaba gösterin, şehit yakınlarının haklarını savunmak için feda edin kendinizden birşeyleri.
insan kelimesinin anlamını bilmeyen, insan olmanın bilincine varamamış, hala hayvansal dürtülerle ağızlarının suyu aka aka akan kana karşılık kan isteriz diyenleri duyuyorum, görüyorum. * o bok yolunda insanlar ne mücadeleler verdiler. ama kim, ne anlıyor ki bu laflardan? eğer amaç sağcısı solcusu bir kenara insanların ölümünü engellemekse, insanca yaşamaksa amaç ve tepkini hiçbir şekilde dile getiremiyorsan, her geçen gün bir zamanlar yaşadığın dünyanın özlemini çekiyorsan, çevrendeki insanların insanlıktan çıktığına tanık oluyorsan ve her şeyden önemlisi biraz insanca duygular taşıyorsan, kendi çıkarını bir kenara bırakıp insanlık için bir şeyler yapma yolunda ne hukuk, ne halk yardımcı olmuyorsa, belirli kesimler göbeklerini diğer insanların kanını emerek şişirirken, sen; kendini insan sanan varlık! buna seyirci kalıp sadece kendi kıçının derdine düşmüşsen, unutma senin o çok sevgili kıçın da o bok yolunda yanacak!!
işte bu adam tüm insanlığın kaba etini kurtarmak için bu mücadeleyi veriyor, hayatı pahasına! işlemeyen hukuka ve düzene karşı daha büyük bir güç var mı?
işlemeyen hukuka ve düzene karşı yaşamayı redetmekten daha büyük olan güç halkın gücüdür. fakat bir bütün olamamış, halk olamamış insan yığını neye yarar?
insanlar yığın olmaktan çıkıp kitleye dönüştüğü gün, bu ülkede insanlar ölmeyecek!
--spoiler--
ölüm orucundaki insanlar şekerli su ve b vitamini ile beslenmektedir.
bu da zihni dinç ama bedenin bitmesine sebep olmaktadır. (#336624)
--spoiler--
daha sonra;
ülkemizde sıkça yapılan bir şey bu. insanın insan olduğunu unutmak. birisi soykırım da yapsa o insandır. sen insan olarak, duygusal olarak ona ceza vermek istiyorsun. onun bedenini cezalandırıyorsun. ama devlet, -ki o devlet hem ona hem sana yaşama hakkını verendir-, ondan intikam almak için hareket etmemeli. kimse, birini öldürmeyi, bir suç işlemeyi, gönüllü, bilinçli olarak istemez. bu kişinin ya psikolojik bozukluğu, ya da başka bir sorunu vardır.
bugün "hapishane" olan yapının da, kuruluş amacı bu insanları toplumdan soyutlamak değil, ıslah etmektir. dolayısı ile, taktir dersiniz ki, bu "ıslah" amacı, kişilerin sosyalleşme hakları ellerinden tamamen alarak gerçekleştirilmez. kişi terörist de olsa, cani de olsa, onun yaşama hakkını elinden alarak, bedenine acı çektirerek onu "ıslah" edemezsiniz.
bir ülkenin adalet bakanının, adalet bakanlığının da, bir insanın bu insan onuruna aykırı yaptırıma karşı verdiği, hayatından vazgeçme eylemini, "bırakın ölsünler" tarzı acınacak bir düşünceyle görmezden gelmesi, koskoca bir ülkenin, adalet bakanlığına yakışmaz.
ülkemizde bulunan tiplerine göre cezaevlerinin büyük çoğunluğunda yaşam koşulları f tipi cezaevlerine göre çok daha kötü durumdadır. madem insan yaşamından bahsediyorsun, insan hakkından bahsediyorsun neden sadece f tipi cezaevlerinin koşullarının düzeltilmesi için eylem yapıyorsun, diğer cezaevlerinde yatanlar insan değil mi? onlarında daha iyi koşulda yaşamaya hakları yok mu sana göre. tamam hepsinden geçtim adamlar türkiye cumhuriyeti yasalarına göre suç işlemişler ve cezalarını çekiyorlar, madem bu kadar düşünceli bir insansın neden çabanı diğer gençlerinde aynı kaderi paylaşmaması için harcamıyorsun. yoksa bazı ideolojik sebeplerin varda bunu duygu sömürüsü yaparak mı gizlemeye çalışıyorsun diye sormak istiyorum. sebebi aceba f tipi cezaevinde yatanların ideolojileriyle aynı ideolojiyi paylaşmaktan kaynaklanıyor olabilir mi?
pkk militanı, örgütlenmiş, beyni yıkanmış, dağlara salınmıştır değil mi? sen o militanı yakalayınca, onu ıslah etmek yerine, tecrit edersen, çıkınca yiyeceği yine aynı halttır. bu sefer üzerine, kendisini insanlardan soyutlamış bir devlete kin ile birlikte hem de.
peki bu insanları "ıslah" amacıyla hapse koyuyorsan, hapishanenin; birer örgüt evi, birer propaganda yuvası, birer pişman olan suçluları militanlığa geri döndürme okulu olarak işlev görmesine seyirci mi kalacaksın...bunu neresi ıslah, nerede ?
örgütler bu sebeple bağırıyor, çünkü çarklarına çomak sokuldu, çünkü pişman olan, hakiki manada normal bir hayata başlamayı amaçlayan örgüt üyelerini ajite edecek, beyinlerini yıkayacak ,sistemleri ellerinden alındı, yatılı militan okulu hüviyetindeki hapishaneler artık yok... ciyaklamaları bu sebeple
an itibari ile hapishaneler zaten "ıslah" amacını yerine getirememektedir. eğer hapishane, örgünt yuvası oluyorsa, bunun sorumlusu devlettir, adalet bakanlığıdır. hapishanelerde, sistem bozuk diye, suçluları, insanlık dışı bir şekilde cezalandırmak kabul edilemez.
zaten ona öl diyen yok. kendi tercihi, saygı duymak lazım. ancak ilginç olan f tipi ceza evlerinin savunulması. anlamadığım orada kim yatıyor? her türden devlet düşmanı da neden insanlara duygu sömürüsü yaparak onlara acımalarını sağlamaya çalışıyoruz? neden korumaya çalışıyoruz onları? daha çok asker öldürsünler, ülkeyi daha çok karıştırsınlar diye mi affedilmelerini bekliyoruz. bence de böyle bir ceza evi olmamalı. onlar direk idam edilmeli ki diğerleri ne örnek olsun ve hadlerini bilsinler.
behiç aşcı ölmesin
elbetteki bir insanın bir dava uğruna hayatını feda edebilmesi başka çaresi kalmadığından kaynaklanmaktadır. "kimsenin umrunda olmayacak" söylemi ne kadar da gülünçtür. bir çok siyasi parti lideri (fazilet partisi, cehepe,...) sivil yoplum örgütleri( ihd, eğitimsen, halkevleri....) tmbb başkanı başkanı hiçbirşey zaten hiç kimse onlar değil mi?.
behiç aşcı ölmesin!
bugün itibariyle avrupa parlementosuna verilen bir önergede "türkiye de bir avukat 268 gündür f tipi cezaevlerindeki tecriti protesto ediyor" deniliyor. bunlarda kimsenin takmadığı insanlar oluyor. ha şimdi avrupa amerika bizimle oyun oynadı dış mihraklar falan denilecek ki avrupanın amerikanın kıçını yalamaktan vakit bulurlarsa türkiye topraklarına göz çevirsinler.
behiç aşçı ölmesin!
behiç aşcı'nın ölmesini isteyenler bir zamanlar abd'nin ve avrupa'nın pisliğini temizlemek için afganistan'a, lübnan'a, ırak'a gönderilen askerimizin oraya gönderilmesini istemeyen ve bunu ortaya koyan insanlara saldırmaktan geri de kalamaıştır. çok kısa zaman içinde bunlarla karşılaştık.
behiç aşçı ölmesin!
içlerindeki önyargılı düşüncelerini atıp da nihayetinde sebebi insan yaşamına duyulan saygı ve insana duyulan değeri göstermek olan bir eylemi yapan "insan"a saygı duymayı öğrenilerse eğer türkiye deki haksızlıkları görürler.
Yerim,
Göğüm,
Günüm,
Gecem,
Sobe;
Elim,
Dilim,
Göz bebeğim,
Ebe;
Üç yüz dersem
Öl,
Üç yüz bir dersem
Ölme;
Bir romana imrenip,
Yattığından beri tozlu döşeğe
Uğultularımızı sayıyorum,
Doksan sekiz
Doksan dokuz
Yüz
Önüm,
Arkam,
Sağım,
Solum,
Güz.
Burada adalet
insanların
Etinden,
Umudundan,
Sigarasının dumanından
Sağlanırken;
Sağırlığımızı sayıyorum;
Yüz doksan dört dersem
Öl
Yüz doksan beş dersem
Ölme;
Utancımızı sayıyorum,
En hafifinden beş yıl yatıran
Bir asiliği
Dökerken önündeki kâğıda
Şair,
Titreyen ellerimizi sayıyorum;
iki yüz doksan yedi dersem
Öl
iki yüz doksan sekiz dersem
Ölme;
Bugun Aksam saaatlerinde Aralarinda Ercan Karakas, Akin Birdal, Esber Yagmurdere'linin bulundu bir kisim sanatci ölüm Orucu direnisin 277.Gunun de bulunan avukat Behic asciyi ziyaret ettiler.
Basinin yogun ilgi gosterdigi ziyaret Behic Asci'nin saglik nedenlerinden dolayi oldukca kisa surdu.
F tipi cezaevlerinde uygulanan tecridin son bulması için kitle örgütü, sendika ve siyasi parti üyesi yüzlerce kişi Taksim de oturma eylemi yaptı.
F tipi cezaevlerinde uygulanan tecridin son bulması için kitle örgütü, sendika ve siyasi parti üyesi yüzlerce kişi Taksim de oturma eylemi yaptı. Aralarında TMMOB, KESK istanbul Şubeler Platformu, Çağdaş Hukukçular Derneği, Tecride Karşı Avukatlar, ÖDP, SDP, TKP nin bulunduğu çok sayıda kuruma üye kalabalık bir grup, tecride son verilmesi için oturma eylemi yaptı. "Tecridi kaldırın ölümleri durdurun" yazılı pankart ve dövizler açan kalabalık adına Genel-iş Örgütlenme Sorumlusu Erol Ekici yaptığı açıklamada, tecridin insanın insana yapabileceği en büyük işkence olduğunu söyledi. "F tipi cezaevlerinde, daracık hücrelerde, insanları sosyal bir varlık olmaktan çıkarmayı amaçlayan ve adına 'tretman' denilen politikalarla uygulanmakta olan tecrit, bugüne kadar tam 122 can aldı. Behiç Aşçı, Gülcan Görüroğlu ve Sevgi Saymaz, her an ölüm haberlerini duyabileceğimiz kadar yakınlar artık ölüme" diye konuşan Ekici, tecrit kalkana kadar her cumartesi Taksim’de oturma eylemi yapacaklarını açıkladı...
F Tipi sorununda sorumluların ilgisiz, duyarsız tutumları büyük ölçüde devletin insan hakları konusunda takındığı baskıcı tutum ve muhalifleri dikkate almayan yaklaşımından kaynaklanmakta. Bununla birlikte kamuoyunun konuyu sahiplenme noktasındaki duyarsızlığının da bu durumu beslediği açıktır. Oysa herkesin yapabileceği bir şeyler olması gerektiğini düşünüyoruz. Aşağıda Meclis Başkanı Bülent Arınç’ın ve Başbakanlığın mail adresleri ve faks numaraları yer almakta. Bu mektubu kopyalayıp altına kendi adınızı koyarak mail ya da faks yoluyla Meclis Başkanlığı’na ve Başbakanlığa gönderebilirsiniz.
MECLiS BAŞKANI ve BAŞBAKAN ÖLÜMLER ZiNCiRiNE YENi BiR HALKA DAHA EKLENMEMESi iÇiN HAREKETE GEÇMELiDiRLER!
Türkiye, sorunlarını çözmek, hatta daha da öncesinde konuşmak noktasında zorlanan bir ülke. Ülkeyi bir tür sorunlar yumağına dönüştüren bu olgu devlet ile halk arasında, halkın belli kesimleri ile diğerleri arasında sağırlar diyaloguna yol açmakta ve sonuçta sıkıntılar, anlaşmazlıklar, gerilimler katlanarak büyümekte.
Cezaevi sorunu, daha doğrusu F Tipi cezaevlerinde uygulanmakta olan tecrit sorunu da son yılların önemli gerilim maddelerinden biri olarak ülke gündeminde yer almakta. Aralık 1999’dan itibaren F Tipi cezaevlerinde başlatılan tecrit uygulamasına karşı gerek içeride tutuklular tarafından, gerekse de dışarıda tutuklu yakınlarınca sürdürülen eylemler ölümlerle sürmekte. Ve doğal olarak bu sorun etrafında şekillenen tavır alışlar ciddi bir gerilim kaynağı olarak zaten bir hayli kırılgan olan toplumsal huzuru daha da riskli, sıkıntılı hale getirmekte.
Ne yazık ki, bugüne kadar tam 122 insanın ölümüne yol açan bu sorunun çözümü ve toplumsal gerilim odaklarından biri haline gelen bu sıkıntının giderilmesi noktasında sorumluların herhangi bir somut çabası görülmemektedir. Bunca acıya karşın sorun medya tarafından görmezden gelinmekte; Adalet Bakanlığı ise “konu kapanmıştır” yaklaşımı içinde kanayan yaranın adeta üstünü örtmeye çalışmakta. Halbuki tüm bu umursamazlığa, soruna yönelik taleplere karşı takınılan duyarsız tutuma karşın, bu sorun yeni canlar alarak sürmekte ve ülke gündeminde zaten gereğinden fazla bulunan gerilim odaklarından biri olarak toplumsal huzuru olumsuz yönde etkilemeye devam etmekte.
Siyaset ve Siyasetçi insani Bir Soruna Gözlerini Kapayamaz!
Oysa, hiç tartışmasız cezaevlerinde süregelen tecrit dayatmasına karşı itirazları, tepkileri, talepleri görmezden gelmek gerek hukuk ilkeleri, gerekse de insan hakları ile çelişen bir tutumdur. Daha garibi ise bu derece ağır sonuçlara yol açmış ve toplumsal bir huzursuzluk kaynağına dönüşmüş bir uygulamanın tartışılmasının dahi adeta engellenmesi, bu soruna yönelik çağrılara, taleplere otoriter bir tahammülsüzlükle kulak tıkanmasıdır.
Açıktır ki, hapis cezası bir hak mahrumiyetidir ve en temel hak olan özgürlüğün kısıtlanmasını içerir. Tecrit ise ceza içinde ikinci bir ceza olmaktadır. Bir an için mevcut hukuk sisteminde sıkça karşılaşılan aksaklıklar, çarpıklıklar bir kenara bırakılacak olsa dahi, suçlu insanların özgürlüklerinin kısıtlanmasına ek olarak ikinci bir cezalandırmaya tabi tutulmalarının ve tecride mahkum edilmelerinin hukuk mantığıyla çelişen bir uygulama olduğunu görmemek mümkün olabilir mi?
Cari sistem nezdinde suç işlemiş olmak, insanın özüne aykırı muamelelere tabi tutulmasını haklı çıkarmaz. insan sosyal bir varlıktır, siyasal kimlik taşır. Şartlar kısıtlı da olsa, birtakım engellerle yüz yüze de olsa paylaşma ve kendini geliştirme duygularını sürdürmek ve gerçekleştirmek ister. Oysa tecrit insanların tam da bu niteliğini köreltmeyi, tasfiye etmeyi hedefleyen bir dayatmadır. insanı özüne, fıtratına yabancılaştırmayı amaçlamaktadır. Ve gayet açıktır ki, söz konusu olan şey inancı, görüşü, siyasi tutumu ne olursa olsun insani değerleri önemseyen herkesin karşı çıkması gereken bir zulümdür.
Tecrit hukuki boyutuyla karşı çıkılması gereken bir uygulama olduğu gibi, siyasi açıdan da tavır almayı gerektiren bir sorundur. Ölümlere yol açan bir soruna bitmiştir, kapanmıştır tarzıyla yaklaşmak olsa olsa siyasetin ve toplumsal sorumluluğun ölümüne işarettir.
Ölümlere yol açan ve vicdanlarda derin kırılmalar meydana getiren tecrit sorununa karşı hükümetin basit bir düzenleme yapıp, kanayan bu yarayı iyileştirme çabasına girmekten kaçınmasını anlamak mümkün değildir. Bu çerçevede örneğin daha önce çeşitli mesleki örgütlerin ve kuruluşların Adalet Bakanlığı’na önerdiği “3 kapı 3 kilit” düzenlemesinin neden kabul edilmediğinin izahı yoktur.
F Tipi cezaevleri sorunu gündeme geldiği andan itibaren büyük acılara, hak gasplarına ve aynı zamanda da ısrarlı bir direnişe sahne oldu. Bugüne dek içeride ve dışarıda tam 122 insan bu uygulamaya karşı tavırları neticesinde can verdiler. Tüm bu yoğun ve sarsıcı zemine rağmen yetkililerde en küçük bir kıpırdanma göze çarpmıyor. Sorumlular suskun ve ilgisiz. Oysa ülke yeni bir ölümün eşiğinde durmakta.
Ölümler Zincirine Yeni Bir Halka Daha Eklenmesin!
Av. Behiç Aşçı tecrit dayatmasına karşı aylar önce başladığı ölüm orucu direnişinde tehlikeli bir sona doğru ilerlemekte. Müvekkillerinin hukukunu korumak, bir türlü duyulmak, görülmek istenmeyen taleplerini seslendirmek için bir avukatın ölüme yatması şimdiden bu ülkenin insan hakları sicilini lekeleyen bir görüntü doğurmuştur. Behiç Aşçı’nın eylemi yetkililerden olumlu bir yaklaşım sadır olmazsa ölümle sona erecektir. Bu ise şüphesiz tüm bir toplum için ağır bir yük, bir vebal demektir.
Ülkemiz cezaevlerinde yaşanan tecrit sorununun zannedildiği gibi sadece muhalif sol kesimlerin gündemleştirmeye çalıştığı bir konu olmadığına, bu sorunun temelde insan hakları ve elbette islami değerler açısından ciddi bir sorun olduğuna inanıyorum. Ülkeyi geren, huzursuz eden sorunlar demetinden birisi olarak algıladığımız bu sorunun adalet ve hakkaniyete uygun bir tarzda çözülmesinin toplumsal barışa katkıda bulunacağını düşünüyorum; bu soruna dair yapılacak bir düzenlemenin olumlu yankılar getireceğine inanıyorum. Bu kaygılar ve temennilerle kendilerini toplumsal sorunlar konusunda sorumlu bir birey olarak yeni bir ölüm vakasının daha gerçekleşmemesi için yetkilileri harekete geçmeye çağırıyoruz.
behiç aşçı gebersin diyebilecek kadar insanlıktan uzaklaşmış, tecrite son verilmesi talebiyle ölüme yatan behiç aşçı nın taleplerini dahi anlayamayacak zeka seviyesine sahip olamayan birkaç kişinin yorumladığı başlık. birkaç kişi geridir, geneli değil.
hukuk sisteminin içinden biri olarak yaptığı eylemin sonuçlarını önceden çok iyi biliyor olmalıydı av. aşçı. pasif bir direniş olacağını, belki bir kaç kalabalık gösteriyi tetikleyebileceğini, basında iki-üç günde solacak bir gündem olacağını da biliyordu.
hapis cezası alanların, eylemlerini yakalanma riskini göze alarak gerçekleştirdiklerini, yakalandıklarında çarptırılacakları cezayı önceden kabul etmeleri gerektiğini de biliyordu.
militan olmakla, düşünce yoluyla sistem düzeltmek arasında zaman farkı var, kabul ediyorum. ama aksi, devrim olurdu ki, sistem kendisini korumak için buna izin vermiyor. hem ben ve birkaç milyon kişi daha "onlar"ın devrimini de istemiyoruz.
yasalar "suç ve ceza" tanımlarını yapmış. karşı çıkmak ve maruz kalmayı göze almak bir "seçim"dir. av. aşçı'nın eylemi de öyledir. o yemeden ölmeyi seçmiş. Kendisi bilir.
Çok mu pragmatik yaklaşıyorum, ya da insancıl mı değil söylediklerim? Resme nereden baktığınıza göre değişir. F tipi hücrelerde yatan tutukluların ellerine can teslim etmiş ailelerin gözlerinden bakarken "gebersin .ezevenk" de denebilir; canı yanan insan tepkisidir. hümanizma her tür insani acıyı ve söylettiklerini aynı uzaklıktan hoş "görmek" durumundadır subjektif değilse.
"Yıkın hücre duvarlarını yoksa açlıktan ölürüm" derken sayın aşçı benden daha az mı pragmatik? Yıllarca savunma avukatlığı yapmış, müdahil avukat olmamış birinin "tuttuğu" taraf bu kadar açıkça ortadayken, kendisine karşı taraf olunacağını da önceden hesaplamış olduğunu tahmin ediyorum.
Ölmeye yatmak kendi seçimiydi; herkesin kendi seçimini desteklemesini beklemek de bu cesareti gösteren birinden beklenmeyecek kadar naif bir tutum olurdu. (kendisine kolaylıklar dilerim.)
tecrit uygulamalarını adalet bakanından başka kimse inkaar edemez hale gelmiştir. öyle ki devrimcilerin zıttı olarak görülen islamcılar bile tecrit sorununa dikkat çekmek için basın açıklamaları yapmış, mektuplar yazmıştır. bazı kuş beyinliler (kuşlardan özür dilerim) ise tecritin anlamını bile bilmeden -bunlar bölücü -bunlar terörist, tecrit yoktur, bölücülük vardır gibi modası geçmiş, eskimiş söylemlerde bulunmaktadır.
onlar kuş beyinlidirler çünkü insanlara saygısı kalmamış, araştırmadan yoksun insanlardır.
onlar kuş beyinlidirler çünkü çıkan her asi, isyankar sese terörist damgası vururlar.
onlar kuş beyinlidirler çünkü insan hayatına verdikleri değer kalmamıştır.
onlar kuş beyinlidirler çünkü kamuoyundaki sesi dinlemez, kendi kafalarının dikine giderler.
onlar kuş beyinlidirler çünkü cezaevlerinin işkencehane olmalarını anlayışla karşılarlar.
onlar kuş beyinlidirler çünkü cezaevlerindeki kişilerin değiştirilip dönüştürülmesini anlamsız bulurlar.
onlar kuş beyinli bile değillerdir belkide, çünkü kuşlar bile kendi evlerini yapabilirler belki düşünürler. ama onlar düşünemezler. düşünemezler. düşünemezler. öyle acayiptirler işte tarif edilemezler.
ısrarla bazı kuşbeyinlilerin aksi düşüncede yorum yazdığı başlık.
ki bu kuş beyinliler adalet nedir bilmezler. herşeye şüphe ile yaklaşılınca gerçeklerden ne kadar uzaklaştıklarının farkına varmazlar. o kadar pervahsızlaşırlar ki tecrit sorununun toplumu ilgilendirmeyeceğini bile iddia edebilirler. doğru ya kuşlara göre ölüm orucuna yatanlar toplumdan birileri değillerdir. onların rahat kıçlarına batar. hayatlarından memnundurlar ama başkalarına sataşmaktan rahatsızlık duymazlar. bize dokunmayan "karga" bin yaşasın derler. işte öyle insanların da yorum yapabildiği bir başlıktır.
öncelikle f tipi nedir onu bilmeli insan. f tipi; insanları- bakın insanları diyorum- tek kişilik hücrelere kapatan ve gardiyanından başka bir insanın yüzünü görmemesini sağlayan psikolojik bir araçtır. savunduğu düşünceden vazgeçirmek amacıyla kurulmuştur. yani psikolojik bir işkence aracıdır.
görüldüğü gibi f tipi bir ceza biçimidir. amaç düzene karşı gelen düşüncelerin yok edilmesidir, bir umudun dahi yeşermemesini sağlamaktır. korku ve baskı düzeni oluşturarak insanların düşünmesini engellemektir. işte bu nedenlerden dolayı karşı çıkmaktadır behiç aşçı. yoksa herhangi bir örgütün propagandasını devam ettirmek değildir amaç. amaç; korku ve baskı düzenine karşı bir umudun yetişmesini sağlamaktır.