her zaman benim en cok sevdigim filmlerin basında olacak seri.
before sunrise, before sunset, before midnight.
hatta julie delpi nin 2 days in paris.
bu kadın yonetmen sanırım en sevdigim kadın yonetmenlerin basında geliyor.
cok uyuyor dunyaya bakan gozlerimiz. kalp.
Bir cogunun da dedigi gibi ilk film before sunrise en begendigim oldu. Bir kac yildir listemdeydi, seyrettim ve cok begendim. Normalde bir kere seyrettigim filmi bir daha seyretmeyi pek sevmem, seyretsem de aralarinda yillar gecer. ama before sunrise’i En az bir kere daha seyretmeyi dusunuyorum yakin zamanda o guzel diyaloglari icin. Bayiliyorum diyaloglari guzel ve ozenle yazilmis filmlere, dizilere. kisilerin birbirlerine derin ve uzun diyaloglarla isindigi, yakinlastigi (Allah’im amin). Sadece ask iliskileri olarak degil. Misal kızıl goncalar dizisi de diyaloglari sayesinde cekti beni icine, bilhassa cüneyd’le psikiyatr levent’in arasinda gecenler. Before sunrise’daki diyaloglarin buyuk bi kismi improvize gerci, ama o da zaten filmin guzelligine guzellik, kalitesine kalite katiyor.
Filmden en cok Aklimda kalan anlar, ciftin birbirine derin derin sarildiklari anlar oldu. Seyredeli bir kac hafta oldu, ama hala aklima gelir o sahneler. Bir de o parkta (ikinci filmden ogrendigimiz uzere) yakinlasmamis olmalarini dilerdim. Ne gerek vardi ki tek gecelik iliskiye cevirmelerine (9 yilligina da olsa)? O gözler kapali sıkı sıkı sarilmalar yeterdi.
izleyicilerin acaba trene bilet alsam böyle bir şeyle karşılaşır mıyım hayatımın aşkı bir trende mi yoksam diye hayallere gark eder. Böyle bir şey Türkiye'de sökmez arkadaşlar hayal kurmayın es kaza bir kıza gel yiyip içek gezek sonra bin git nereye gidersen derseniz imdat sapık var deyip linç ederler sizi o kamarada. En iyisi izleyin hoş bir seda olsun yüzünüzde ve konuyu kapatın. Bir romantik film.
benzer hikaye izmir-Ankara mavi treninde başıma gelmişti. Balıkesirde binip arkamdaki koltuğa oturan kızla gecenin ilerleyen saatlerinde tanışmış ertesi gün trende uyanıp bütün planlarımızı iptal etmiş ardından ankaranın bilimum sokaklarını müzelerini turlamıştık.Kaleden puslu ankara manzarasını izledikten sonra günü ankara soğuğunda içimizi ısıtsın diyerekten (bkz: aralık) kurtuluş parkına oturup titreye titreye içtiğimiz meyve şarabıyla sonlandırıyorduk ki ikimizde günümüzün bu filme ne kadar benzer geçtiğini fark etmiş öylece baka kalmıştık birbirimize. Filmde lunaparkta olan sahne bizim hikayemizde kurtuluş parkında olmuştu ne hoştu lan! Eğer geçmiş günlerimden birgünü tekrar yaşama şansım olsaydı bu ana dönmek isterdim. Her gittiğimde içime karanlık bulutların çöktüğü ankarayı ilk defa bu kadar toz pembe görmeme neden olmuştu bu olay.
Ertesi gün çöken derin yoksunluk sendromunu hala unutamam.
edit : birilerinin zoruna gitmiştir. Umarım zoruna giden kişi "o" değildir.
25 yıl önce vizyona girmiş film. 4. film acaba nasıl olur. Hayatları birlikte mi ayrı ayrı mı. Ne haldeler ... Daha az konuştukları, 3. Filme göre daha yumuşak bir film olurdu sanırım ...
Sene 1995. Iki insanın arasında bu kadar mı dolu ve güzel bir sohbet olur. Konuşulanlar, söylenenler düşündürür. Kendinizi bulursunuz.
Bence de öyle, kesinlikle, evet, işte ram da bu!
En sevdiğim filmler arasında.
Aklıma en net yer eden de şuydu; bence herhangi bir tanrı varsa bu içimizde değil iki insanın arasındaki o küçük boşluktadır.
bir film izledim hayatım değişti dedikleri şey tam olarak şuan gerçekleşti, tek pişmanlığım keşke çok daha önce izleseydim oldu. film ve başrol iki oyuncu o kadar mükemmel ki hayran kalmamak suratında sürekli aptal bir gülümseme ile izlememek mümkün değil. telefon görüşmesi taklitleri sırasında o birbirleri hakkında düşünceleri karşısında utanmaları,gözleri kaçırmaları,utanarak söyledikleri o güzel sözleri ve cocugun söylediği hayatımın sonuna kadar seni görmemeyi yada seninle evlenmeyi seçenek sunsalardı seninle evlenmeyi tercih ederdim dediği an ve filmin sonunda onların gittikleri yerleri göstermeleri izlediğim en en en mümemmel film ve bir başyapıt. düşünceleri ve dünyaları bu kadar farklı insanın bu denli tek günlük güzel aşkları hayran olunası.
böyle filmleri izleyip gerçek sanıyorsunuz sonra ben niye çok yalnızım yaaa triplerine giriyorsunuz . gram beyin yok sizde. çiftimiz çok geveze. diyaloglar çok saçma ve anlamsız. haa oyunculuklar çok gerçekçi, o plak dinleme sahnesi bundan daha iyi çekilemezdi. ama bu onu çok iyi bir film yapmaz. bir de siz sormadan söyleyeyim, evet odunum. teşekkürler.
Gecenin bi yarısı oturup 10 saniye arayla izlediğim üçlemenin ilk filmdir. Hayatımın filmleri isimli listede açık ara farkla birinciliği kaptı. Deniz kenarında oturmuş dalga sesini dinlercesine huzur dolu bi şekilde izledim ve nedenini bilmediğim bir şekilde gereksiz derecede etkilendim. Alnıma 'before sunrise izlemeyen cahiller selam vermesin' falan yazabilirim. Bayağı ağzımı yüzümü dağıttı film. Beni yıllar öncesine götürüp keşkelere boğdurdu. Ellerine sağlık Richard abi hayvan gibi şi yapmışsın tebrikler. Bu da böyle bi anımdı. iyi geceler banliyö severler.
bunun hakkında tanımsal manada bir şeyler yazmıştım ama bir de kişisel yorumumu ekleyip de yazayım. ergenliğimde izlediğim en güzel romantik filmlerden biridir. serinin geri kalan kısımları da bu filmi aratmaz. ikinci film before sunset diyalog tarzında geçen bir film olmuştur ve ilkinden bu yönüyle farklıdır. kimileri bu yüzden sevmemiştir ama üçlemeye bir bütün olarak bakınca neden öyle olması gerektiği ve güzelliği anlaşılabiliyor. son olarak serinin son filmi before midnight hakkında ise yorum yapamayacağım zira henüz izlemedim. bir gün onu da izlersem burayı editlerim.
iki insanın birbirleriyle hayata dair görüşlerini paylaşmasını izlerken kendimi onların yanında 3. kişi gibi hissettim. Sanki ben de ordayım da onların sohbetlerini hayranlıkla dinliyorum. Benim gibi çoğu romantik filmi yapmacık ve klişelerle dolu bulan, aşkın gün geçtikçe tükenen birşey değil de karşındaki kişiyi tanıdıkça artması gereken birşey olduğunu düşünen, bir ilişkide en önemli unsurun saygıdan sonra iletişim olduğuna inanan biri için o diyalogların içinden kendimden birşeyler bulmak hiç de zor olmadı. Keyifli vakit geçirmek, birkaç şey üzerine düşünüp çıkarımlar yapmak adına izlenmesi tavsiye edilir.
1 günlük de olsa nefis bir aşk hikayesi ve hatırası olarak kazınıyor akıllara.
biraz önce izledim ve bitirdim...
film sonrası birlikte geçirdikleri yerlerin fotoğrafları tek tek yayınlanırken istem dışı hüzün doluyor insan.
herkesin konuşmadığı, farklı şeylerin konuşulduğu, 14 saati doya doya geçirdikleri muazzam bir film. şans eseri tanışıp da bu denli kısa süreli bu denli şeyler yaşamak biraz çılgınca.
güldüğüm ve mutlu olduğum sahnelerden biri ise, mekandan şarap dilenmeleri ve kızın o esnada şarap bardaklarını çalması *
edit: film sonrası celine dion- my heart will go on şarkısı mutlaka ama mutlaka dinlenilmeli...