bedri rahmi eyüboğlu

entry98 galeri18 video1
    69.
  1. Yeni Türk resim ve şiirinin belli başlı öncülerinden biri olan Bedri Rahmi Eyüboğlu, istanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde öğrenim gördü. 1930’larda Paris’e giderek sanat eğitimini orada tamamladı. Yurda döndükten sonra resim öğrenimi gördüğü aynı okulda öğretim üyesi oldu ve bu görevdeyken ömrünü tamamladı. Sanatında olgunlaşırken yavaş yavaş batı etkisinden sıyrılan Eyüboğlu, o zamana kadar kimsenin fazlaca üstünde durmadığı Türk halk sanatından esinlenmeğe başladı. Türk kilimleri, cicimler, çoraplar, hayvan süsleri, nazarlıklar, çevreler, yazmalar, çeşitli çiniler, seramik işleri, mozaikler ve hat sanatı onun sanatında baş yeri tutmağa yöneldi. Bu yoldaki araştırmacılığıyla yalnız halk motiflerini yakalayıp ustalıkla resminde kullanmakla yetinmedi, bunları gravür, serigrafi, litografi tekniklerine uygulayarak değişik ürünler de verdi. Özellikle yazmalar üstünde giriştiği çalışmalar ve ona paralel yürüttüğü iç ve dış duvar süslemeleri, özellikle mozaikler sön yıllarının özgün ürünleri oldu.

    Kaynak: http://www.yeniansikloped...i-eyuboglu/#ixzz2OREVECD3
    1 ...
  2. 68.
  3. bugün doğum günü olan şair. Doğum günün kutlu olsun şair!
    3 ...
  4. 67.
  5. "Eskiden yeterdim kendime
    Artardım bile!…
    Şimdi ne yapsam nafile!…
    Ve
    Kim demiş 'can eskimez' diye
    Bu can tedirgin tende.
    Can da eskimiş

    Ben de…"
    0 ...
  6. 66.
  7. Şairim,
    Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası,
    Ayak seslerinden tanırım.
    Ne zaman bir köy türküsü duysam,
    Şairliğimden utanırım.
    2 ...
  8. 65.
  9. eskiden yeterdim kendime
    artardım bile
    şimdi ne yapsam nafile!
    ve
    kim demiş "cân eskimez"diye
    bu cân tedirgin tende
    cân da eskimiş
    ben de...
    1 ...
  10. 64.
  11. üç tane elma soydular,üç tane portakal
    nafile
    bir bardak suyun yerini tutmadı
    acıktım
    kuş sütü,kuru üzüm getirdiler
    nafile
    bir çimdik somunun yerini tutmadı
    seni düşündüm sevgilim şükrederek
    su gibi aziz olasın her daim
    ekmek gibi mübarek.

    susadım isimli muazzam şiirin sahibi şair.
    0 ...
  12. 63.
  13. "ağaç bütün
    ışık bütün
    meyve bütün
    benim dünyam paramparça"

    demiştir kendileri. saygı ile...
    0 ...
  14. 62.
  15. "Kağıttan bir gemi yaptım küçücük
    Ya 5 öpücük sığar içine
    Ya 10 öpücük"

    dizelerinin sahibi; usta şair.
    2 ...
  16. 61.
  17. karadut şiirini çorum hapishanesinde yazdığı söylenen şairimiz.
    1 ...
  18. 60.
  19. sait faik'in en yakın arkadaşıdır. salah birsel ah beyoğlu vay beyoğlu adlı kitabında bu arkadaşlığı öyle bir anlatır ki benim hiç arkadaşım olmamış dersiniz.
    1 ...
  20. 59.
  21. 'suçun böyle değil, böyle doğmuşsun
    insan olmadan önce erkek olmuşsun' dizelerinin sahibi, türk edebiyat tarihinde nazım hikmet'ten sonra en çok sevdiğim şairdir.
    2 ...
  22. 58.
  23. lorca'ya 2 adlı bir şiiri vardır.

    içim eziliyor lorca
    içim eziliyor
    içimde kıvırcık saçlı bir çocuk
    kurşuna diziliyor
    keçi can gayretinde lorca
    kasap malum
    elalem ortasında ağlıyorum

    içim eziliyor lorca içim
    beyaz beyaz kanıyorum
    kanım içime akıyor lorca
    utanıyorum.

    içim eziliyor lorca
    içim eziliyor
    içimde sana benzeyen bir çocuk
    kurşuna diziliyor
    perçemlerinde kan
    avuçlarında bir tutam püren
    bir tutam yonca
    kişi ne denli kepaze
    sevince
    bir kuş çırpınıyor lorca
    ufacık tefecik perişan bir kuş
    kanadından biri kökünden kopmuş
    dalsız budaksız bir ağaç
    lorca
    kökleri damar damar
    canına ciğerine işlemiş bu kök
    dişinle tırnağınla
    sökebilirsen sök

    bu kök acı kök lorca
    bu kök zehir zıkkım
    bağrında zoka
    böğründe zıpkın
    beyaz beyaz kanıyorum
    kanım içime akıyor lorca
    utanıyorum.
    1 ...
  24. 57.
  25. karadutum, çatalkaram, çingenem..bu sözcüklerin sahibi şair.eşi eren eyüboğlu da ressamdır.
    1 ...
  26. 56.
  27. taşyaka -bedri rahmi koyu- da büyük bir kayaya çizdiği balık resmi bulunan ressam ve şair.
    1 ...
  28. 55.
  29. kusura bakma

    kusura bakma
    içinde bulunduğum an
    bir yarın geçmişte neyleyim
    gelecekte öteki yarın
    zaman dediğin hasba üç ayaklı
    birinin canı ötekinde saklı
    şu anın canı gelecekte
    geleceğin canı geçmişte saklı
    1 ...
  30. 54.
  31. istanbul destanı

    istanbul deyince aklima marti gelir
    yarisi gümüş, yarisi köpük
    yarisi balik yarisi kuş
    istanbul deyince aklima bir masal gelir
    bir varmiş, bir yokmuş

    istanbul deyince aklima gülcemal gelir
    anadolu'da toprak damli bir evde
    gülcemal üstüne türküler söylenir
    süt akar cümle musluklarindan
    direklerinde güller tomurcuklanir
    anadolu'da toprak damli bir evde çocuklugum
    gülcemalle gider istanbul'a
    gülcemalle gelir

    istanbul deyince aklima
    bir sepet kinali yapincak gelir
    şehzadebaşi'nda akşam üstü
    sepetin üstünde üç tane mum
    bir kiz yanaşir insafsizca dişi
    boyuna posuna kurban oldugum
    kalin dudaklarinda yapincagin bali
    tepeden tirnaga arzu dolu
    sam yeli sögüt dali harmandali
    bir şarap mahzeninde dogmuş olmali
    şehzadebaşi'nda akşam üstü
    yine zevrak-i derunum
    kirilip kenara düştü
    istanbul deyince aklima kapaliçarşi gelir
    dokuzuncu senfoniyle kolkola
    cezayir marşi gelir
    dört başi mamur bir gelin odasi
    haraç mezat satilmakta
    bir gelinle güvey eksik yatakta
    köşede sedef kakmali tombul bir ut
    tamburi cemil bey çaliyor eski plakta
    sonra ellerinde şamdanlar nargileler
    pasli acem kiliçlari
    amerikan kovboylari
    eller yukari

    ne kadar da beyaz elbiseleri
    amerikan deniz erleri
    kocaman bir papatyadan yolunmuşlar gibi
    sütten duru buluttan beyaz
    beyazin böylesine ölüm yakişir mi dersin
    yakişmaz
    ama harbederken onlara
    bambaşka elbiseler giydirirler
    kan rengi, barut rengi, duman rengi
    kin tutar kir tutmaz

    istanbul deyince aklima
    kocaman bir dalyan gelir
    kimi pasli bir örümcek agi gibi
    gerinir beykoz'da
    kimi fenerbahçe'de yan gelir
    dalyanda kirk tane orkinos
    kirk degirmen taşi gibi dönmektedir
    orkinos dedigin baliklarin şahi, orkinos mavzerle gözünden vurulur
    denizin içinde agaçlar devrilir
    kan çanagina döner dalyanin yüzü
    camgöbegi yeşili bulanir
    bir çirpida kirk orkinos
    reisin sevinçten dili dolanir
    bir marti gelir konar direge
    atilan kolyosu havada yutar
    bir başkasini beklemez gider
    balikçi gülümser tatli tatli
    adi marikadir bu martinin der
    her zaman böyle gelir böyle gider

    istanbul deyince aklima adalar gelir
    dünyanin en kötü fransizcasi orda harcanir
    çalimindan geçilmez altmişlik madamlarin
    agzi dili olsa da tenhadaki çamlarin
    görüp görecegi rahmeti anlatsa insanlarin

    istanbul deyince aklima kuleler gelir
    ne zaman birinin resmini yapsam öteki kiskanir
    ama şu kizkulesinin akli olsa
    galata kulesine varir
    bir sürü çocuklari olur

    istanbul deyince aklima
    tophane'de küçücük bir sokak gelir
    her allahin günü kahvelerine
    anadolu'dan bir sürü fakir fukara gelir
    kimi dilenecek dilenmesine utanir
    kiminin elinde bir süpürge peyda olur uzun
    dudaklarinda kirli pasli bir tebessüm
    çöpçü olmuştur bugüne bugün
    kiminin sirtinda perişan bir küfe
    kiminin sirtinda nakişli semer
    şehrin cümbüşüne katilir gider
    kalin yagli bir kolana koşulur
    piyano taşirlar omuz omuza
    kendinden agir yükün altinda adamlar
    balmumu gibi erir dururlar
    sonra kanter içinde soluk alirlar
    nazik eşya nazik hamallar ister neylersin
    ama onlar kadar piyanoyu ciddiye alirlar mi dersin
    nazdan nazik çiniden bilezik eller
    derken
    karşi radyoda gayetle mülayim bir ses
    evlere şenlik üstad sinir zulmettin
    haciyagina bulanmiş sesiyle esner:
    gami sadiyi felek
    böyle gelir böyle gider

    istanbul deyince aklima
    stadyum gelir
    güne güneşe karşi yirmibeşbin kişi
    hepsinin dudaginda istiklal marşi
    bulutlar atilir top top pare pare
    yirmibeşbin kişilik bir aydinlik içinde eririm
    canim agzima gelir sevinçten hilafsiz
    isteseler bir gelincik gibi koparir veririm

    istanbul deyince aklima
    stadyum gelir
    kanimin kariştigini duyarim ilik ilik
    memleketimin insanlarina
    daha fazla sokulmak isterim yanlarina
    ben de bagiririm birlikte
    avazim çiktigi kadar
    gögsümü gere gere

    ver lefter'e yaz deftere

    stadyum gelir
    istanbul deyince aklima
    binlerce insanin ayni anda
    ayni şeyi duymasindan dogan sevincin
    heybetini düşünürüm
    birbirine eklenir kafamda
    binler yüzbinler milyonlar
    sonra bir misra havalanir ürkek
    bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar

    istanbul deyince aklima
    yahya kemal gelirdi bir eyyam
    şimdi orhan veli gelir
    demindenberi dilimin ucundasin orhan veli
    demindenberi senin tadin senin tuzun
    senin şiirin senin yüzün
    yarali bir güvercin misali
    başimin üstünde dolanir durur
    gelir sessizce konar bu şiirin bir yerine
    neresine mi arayan bulur
    erbabi bilir
    deli eder insani bu şehir deli
    kadehlerin çinlasin orhan veli

    istanbul deyince aklima sait faik gelir
    burgaz adasinda kiyida
    mavi gözlü bir çocuk büyür döne döne
    mavi gözlü bir ihtiyar balikçi gencelir küçülür
    ikisi bir boya geldi mi sait kesilirler
    bütün istanbul'u dolaşirlar elele başbaşa
    ana avrat küfrederler uçan kuşa eşe dosta
    sivriadada da marti yumurtasi toplarlar çilli çilli
    ziba mahallesinde gece yarisi
    sabaha galata'dan geçer yollari
    maytaba alacaklari tutar kahvede
    zararsiz bir deliyi
    ula hasan derler gazeteyi ters tutaysun
    çaktirmadan gazetesini tutuştururlar fakirin
    sonra oturup sessizce aglarlar

    istanbul deyince aklima
    sait faik gelir
    taşinda topraginda suyunda
    fakirin fukaranin yanibaşinda
    bir kalem bir bilek bilendikçe bilenir
    kildan ince kiliçtan keskin
    hep iyiden güzelden yana
    hep kimsesizlerin

    istanbul deyince aklima
    sait'in son yillari gelir
    hey allahim en güzel çaginda sait'e
    dört beş yil ömrün kaldi denir
    sait sait olur da nasil dayanir
    mavi gözlü çocuk boşverir ölüm haberine
    ihtiyar balikçi pis pis düşünür
    bir zehir yeşilidir açilir
    bir yeşil ki cigerine işler adamin
    bir yeşil ki kasip kavurur
    küçük mavi çocuk
    ihtiyar balikçi
    ve dilimize bulaşan zehir yeşili
    istanbul çalkalandikça bu denizlerde dipdiri
    dilimiz yaşadikça yaşasin sait'in şiiri

    istanbul deyince aklima
    sabiyem gelir
    sabiyem boynundan büyük bir demetle
    sariyer'den gelir pendik'ten gelir
    bahar nereden gelirse velhasil
    sabiyem oradan gelir
    ne delidir ne divane
    aslini ararsan çingenedir
    tepeden tirnaga güneştir
    topraktir
    anadir
    analar içinde bir tanedir
    biri sirtinda biri memesinde biri karninda
    karni her daim burnundadir
    canini mendil gibi takar dişine
    yürekten birşeyler katar işine
    bir ucundan girer şehrin ötekinden çikar
    alçakgönüllüdür sabiyem
    hem masa satar, hem göbek atar
    ver bir çeyrek güzelim der
    neyse halin o çiksin falin
    cani çikar sabiyemin fali çikmaz
    sonra anlatir dün gece başina gelenleri
    görürüm üryamda bir sari yilan
    cenabet ugraşir durur benimlen
    uyanir bakarim benim bebeler
    yatagin ucuna kaymiş
    ayagimin parmaklarini emer

    istanbul deyince aklima
    bir basma fabrikasi gelir
    duvarlari uzun masalari uzun sobalari uzun
    dal gibi dalyan gibi kizlar çalişir bütün gün ayakta
    kanter içinde mahzun
    yüzleri uzun elleri uzun günleri uzun
    fabrikada pencereler tavana yakin
    al topuklu beyaz kizlar dalga geçmeyin
    dişarda agaçlar dizi dizi
    duvarlar duvarlar uzun duvarlar
    niçin agaçlardan ayirdiniz bizi
    dişarda tarlalar turuncu asfalt mosmor
    dişarda dişarda dişarda
    mevsim gürül gürül akip gidiyor
    ondokuz yaşinda eyüplü gülsüm
    dalmiş beyaz köpüklü akişina ipeklilerin
    kötü kötü düşünüyor
    ipegin akişina doyum olmaz
    ama gel gör ki ipekli emprimeden oglana don olmaz
    bir top amerikan bezi sakiz gibi beyaz
    bir top amerikandan neler çikmaz
    perdeler yatak çarşaflari çoluga çocuga çamaşir
    sakiz gibi agarmiş bir top amerikan bezi
    gülsüm'ün gözleri kamaşir
    üçüncü oglani dogururken gülsüm
    bir top amerikana hasret sizlere ömür
    gülsüm'lerin sürüsüne bereket
    yerine bir gülsüm'cük bulunur elbet
    gider gülsüm gelir gülsüm
    azrail ettigin bulsun

    istanbul deyince aklima
    agzina kadar sogan yüklü bir taka gelir
    sülyen kirmizisi üstüne zehir gibi yeşil
    samsun'dan sürmene'den sinop'tan
    yaz demez kiş demez mutlaka gelir
    kirli yelkeninde yeni bir yama
    demirinin pasi gelir dilime
    nabzimda duyarim motorunun hizini
    canimin içine sokasim gelir
    iri kalçalari pullu denizkizini

    istanbul deyince aklima
    takalar gelir
    alçakgönüllü kalender
    ya peleng-i deryadir adlari ya şimşir-i zafer
    istanbul deyince aklima
    koca sinan gelir
    on parmagi on ulu çinar gibi
    her yandan yükselir
    sonra gecekondular gelir ardisira
    isli pasli yetim
    eyy benim dev memesinde cüceler emziren acayip memleketim.
    2 ...
  32. 53.
  33. türküler dolusu

    kirazın derisinin altında kiraz
    narın içinde nar
    benim yüreğimde boylu boyunca
    memleketim var
    canıma ciğerime dek işlemiş
    canıma ciğerime
    sapına kadar.
    elma dalından uzağa düşmez
    ne yana gitsem nafile.
    memleketin hali gözümden gitmez
    binbir yerimden bağlanmışım
    bundan ötesine aklım ermez.

    yerliyim yerli olmasına
    i̇lmik ilmik, damar damar
    yerliyim.
    bir dilim trabzon peyniri
    bir avuç tiftik
    bir çimdik çavdar
    bir tutam şile bezi gibi
    dişimden tırnağıma kadar
    ressamım.
    yurdumun taşından toprağından şurup gelir nakışlarım
    taşıma toprağıma toz konduranın
    alnını karışlarım.
    şairim şair olmasına
    canım kurban şiirin gerçeğine hasına
    i̇çerisine insan kokusu sinmiş mısralara vurgunum
    bıçak gibi kemiğe dayansın yeter
    eğri büğrü, kör topal kabulüm
    şairim
    zifiri karanlıkta gelse şiirin hası
    ayak seslerinden tanırım
    ne zaman bir köy türküsü duysam
    şairliğimden utanırım
    şairim
    şiirin gerçeğini köy türkülerimizde bulmuşum
    türkülerle yunmuş yıkanmış dilim
    onlarla ağlamış, onlarla gülmüşüm.

    hey hey, yine de hey hey
    salınsın türküler bir uçtan bir uca
    evelallah hepsinde varım
    onlar kadar sahici
    onlar kadar gerçek
    i̇nsancasına, erkekçesine
    "bana bir bardak su" dercesine
    bir türkü söylemeden gidersem yanarım.

    ah bu türküler
    türkülerimiz
    ana südü gibi candan
    ana südü gibi temiz
    türkülerde tüter dağ dağ, yayla yayla
    köyümüz, köylümüz, memleketimiz.
    ah bu türküler,
    köy türküleri
    dilimizin tuzu biberi
    memleket ahvalini onlardan sor
    kitaplarda değil, türkülerde ara yemen'i
    öleni, kalanı, gidip gelmeyeni...
    ben türkülerden aldım haberi.

    ah bu türküler, köy türküleri
    mis gibi insan kokar, mis gibi toprak
    hilesiz hurdasız, çırılçıplak
    dişisi dişi, erkeği erkek
    kaşı kaş, gözü göz, yarası yara
    biçağı bıçak.
    ah bu türküler, köy türküleri
    karanlık kuyularda açılmış çiçekler gibi
    kiminin reyhasından geçilmez
    kimi zehir, kimi zemberek gibi.

    ah bu türküler, köy türküleri
    olgun bir karpuz gibi yarılır içim
    kan damlar ucundan, mürekkep değil
    i̇şte söz, işte ses, işte biçim:
    "uzun kavak gıcım gıcım gıcılar"
    i̇liklerine kadar işlemiş sızı
    artık iflah olmaz kavak ağacı
    bu türkünün yüreğinde sancı var.

    ah bu türküler, köy türküleri
    ne düzeni belli, ne yazanı
    altlarında imza yok ama
    i̇çlerinde yürek var
    cennet misali sevişen
    cehennemler gibi dövüşen
    bir çocuk gibi gülüp
    mağaralar gibi inleyen
    nasıl unutur nasıl
    ömründe bir defa
    kazım'ın türküsünü dinleyen...

    şiirini çok beğendiğim şair. *
    3 ...
  34. 52.
  35. MARiFET

    Marifet hiç ezilmemek bu dünyada
    Ama biçimine getirip ezerlerse
    Güzel kokmak
    Kekik misali
    Lavanta çiçeği misali
    Fesleğen misali
    Itır misali
    isâ misali
    Yunus misali.
    Tonguç misali
    Nâzım misali
    1 ...
  36. 51.
  37. 50.
  38. canının çekirdeğinde diken,
    gözünün bebeğinde sitem olan yazar.
    1 ...
  39. 49.
  40. karadut adlı şiiri gerçekten güzeldir.

    &NR=1
    3 ...
  41. 48.
  42. mükemmel şair ve ressam ayrıca ; sayesinde nazım hikmet'in bilinmeyen şiirleri yıllar sonra gün yüzüne çıkmıştır. Nazım'ın sesini kayda aldığı bandı oğlu ve gelini ne "bu kaydı çok iyi saklayın, aman ha" diyerek vasiyet etmiştir. görüldüğü gibi onlarda çok iyi saklamıştır ve Nazım Hikmet'in hiç bilinmeyen şiirleri gün yüzüne çıkmıştır.
    2 ...
  43. 47.
  44. 1960 yılında nazım'ın sesini banda kaydederek türkiye'ye büyük bir armağan bırakmış olan şair, ressam.

    iş bankası ve yapı kredi yayınlarının birlikte neşrettikleri bu kaydı derhal edinip dinledim, nazım'ın sesiyle doldu evim.

    bu kaydın başında bedri rahmi ile nazım'ın diyaloğu ise beni benden aldı.

    nazım kayıt cihazının başında o munis sesiyle soruyor bedri rahmi'ye:
    - başlayayım üstat?
    bedri rahmi eyüboğlu gürül gürül sesinde büyük bir saygıyla veriyor cevabı nazım hikmet'e:
    -başla reis!
    3 ...
  45. 46.
  46. paramparça

    ağaç bütün
    ışık bütün
    meyve bütün
    benim dünyam paramparça.

    büyük bir ayna kırılmış
    kırılıp yere dökülmüş
    kainat içine düşmüş
    düşmüş amma paramparça.

    yaprak yaprak yapıştırdım
    diyar diyar dolaştırdım
    bir alevdir tutuşturdum
    yandım amma paramparça.
    3 ...
  47. 45.
  48. sadece şu şiirini okuyan birisi bile bu kaleme için büyük övgüler düzebilir , hatta sadece bu şiiri bile yalnızlık üzerine yapılan tariflerin tarifidir .

    yalnızlık

    yalnızlığın kadarsız
    yalnızlığın mis kokmalı
    yalnızlık dediğin büyük zindan
    dünyanın en kalabalık zindanı
    dinden imandan çıkarır
    ama öyle adam eder ki insanı
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük