ruh'un küçücük bedene sığamaması! yırtmaya çalışmasına karşın bir şeylerle engellenilmesi! günah-sevap, iyi-kötü, güzel-çirkin gibi bir çok zıt kavramlarla ruhun yapmak istediklerinin önüne geçilmesi!
tanrı'yı boykot etmeki çok isteyip de günahla korkutulan bir çocuk gibi sessizce kalmak! dudakları aralamadan avazın çıktığı kadar bağırmak! kulak zarların yırtılırcasına sessizliği dinlemek!
bayram sabahları, şeker toplayan çocukları izlerken balkondan, kimsesiz çocukların varolduğunu anımsayıp eldekiyle yetinememek! tanrı'nın adaletini sorgulamak! her an her salise! günah olduğunu bile bile! yasak olduğunu bile bile!
ruh'a, hakettiği o muhteşem özgürlüğü sunabilmek için her şeyi denemek! aşık olmak! sigara içmek! alkolü yar edip, geceleri şarap şişesiyle uyumak! hepsinin yalan olduğu anlaşıldığında içsel yolculuğa çıkıp kaybolmak!
rüyalarda mutlu olmak! sadece rüyalarda! bilinçsizce! kimsesizce! 7 saniyede dünya turuna çıkıp, dünyayı gezmek! ölüm sonrasını düşlemek! ya cehennem yoksa diye içerleyip, şeytan'ın, cennet'in, cehennem'in varolması için birilerine yalvarmak!
ruhu her daim genç kalan, bedenleri ise çürümeye mahkum olan insan ırkının yaşadığı durum.. gençken anlaşılmaz değeri denilen şeylerin, zamanı gelip de anlaşıldığında da kendini hissettirir ruh. kafesinden çıkmak ister..*
sabaha karşı yatıp, yine de sabah kalkmaktır, enerjik olmaktır, biraz kırmızıdır, yıllar boyunca otobüsle gittiğin yolu yürümeye karar vermektir, sabah güneşinin vurduğu suratını hafiften ekşiterek, güneşe gülümsemektir, biraz sarıdır, mp3 playerında kargalar dışkılarını yemeden açtığın disko ezgilerinin ritmine, yürüyüşünü uydurabilmektir, biraz mavidir.
bedenin ruha dar gelmesi, renklerdir.
renkler, mutluluktur.