o dönem lisedeyim, 7 yıldır tekvandocuyum. hayvan gibi kondüsyon var tabi. bir gün öğretmenimiz radikal bir kararla (normalde hiç spor yaptırmazlar) 10 dakika koşmamızı istedi. Ben tabi alışkınım, tutturdu bir tempo koşuyorum. Abi ergenlik işte, bütün arkadaşlarım hava attığımı sanıp dalga geçmişti.
Bi kere o tahta seyler vardi ya boyle kasalar onun ustunde kalin mat olurdu puf gibi. Ondan atliyoruz zipliyoruz ama sirf zevkine hocaya dedik sikiliyoruz bizi zorlayin bi seyler yapalim. En fazla ortaokul 2. Neyse yere puf mat koyduk orda napiyoduk ya kopru mu kuruyoduk takla mi aciyoduk. Sinifta manyak bi tip tam amuda kalkti ama egreti hic isinmadan falan yemin ederm butun sinifin onunde boynu altinda kaldi kiriliyordu. Hoca panikledi hepimiz kostuk bi de iri yari bi kizdi. Aptal falan diye baya bagirdi hoca o gunden sonra hic ellemedi bizim sinifi.
hemen hemen 2 ders süresi boyunca at gibi top peşinde koşturmaktır. lise 1 ve 2 boyunca haftanın bir günü özellikle son derslere denk gelirdi bu "ders görünümlü" şey biz erkekler futbol sahasına koşar kızlarda ya oynamak için voleybol sahasına ya dedikodu yapmaya gene voleybol sahasına toplaşırlardı. 1-1,5 saat kadar oynayıp arkasından evlere dağılırdık..
eşofmanımı getirmedim diye 1 saat tek ayak üstünde durmuştum. o kadar yıl geçti hala unutamıyorum. burayı okuyorsan hakkım helal değil sana hocaa, ayağım kopmuştu bee.
Ortaokuldaki sinirli bir beden eğitimi öğretmeni ve bir gün bizim salih'e tokat atması ve salih'in 3-4 defa yerde yuvarlanması. Çok sert de vurmamıştı ama bizim salih dayanıksız çıktı. Ayrıca bu öğretmen proje ödevi de verirdi. Evet beden eğitimi dersinden.
çarçur derslerden biriydi, "resim-iş" gibi... Haftada bir saat... Müzik dersi de öyleydi.
yani benim zamanımda öyleydi. şimdi nasıl bilemiyorum.
"pekiyi" de garantiydi tabii, hocayla iyi geçinmek kaydıyla tam not çantada keklikti...
Dersin adı beden eğitimiydi ama bir haltımızın eğitildiği meğitildiği yoktu!
Haftada bir saat, ne bir saati, kırk beş dakika mı elli dakika mı ne, iki "önemli" dersin arasına sandviç gibi sıkıştırılırdı. Bir külfetti.
Sınıfta soyunur, sınıfta giyinirdik.
Duş muş da hak getire...
Beden dersinden it gibi soluyarak, dayak yemiş gibi yorgun argın gelir, beş dakikada alelacele soyunur giyinir, bütün sınıfı kaplayan yoğun toz ve ekşi ter kokusu içinde ya fizik yazılısına, ya kimya sözlüsüne girerdik sonra... içimizden, çoğu zaman da dışımızdan, "müfredata" beden dersi koyan bakanlığa kalayı basarak...
O kadar bıkar, bezerdim ki, son sınıfta koç gibi sağlam olduğum halde rapor aldım, herkesin tazılar gibi koşturduğu beden dersinde inadına tuvalette sigara üstüne sigara içtim.
tuvalette sigara içerken yakalanmaktan da korkmazdım. tuvaletlerin keşhaneye dönmesiyle, sigara içmeyen öğrencilerin de pasif içici konumuna girmemeleri için okul yönetiminin sigara içenler için kafes şeklinde belli alan yapmak zorunda kalmasını sağlayacağımı düşünüyordum. ne salakmışım amk! hiçte öyle olmadı... ne zaman yakalansak ağzımıza sıçıp velileri aramışlardı.
bir gün tuvalete sigara içmeye girmişiz yine, aha duvarda bir yazı; "sigara içmeyen çocuklar" yazı asmışlar "'tuvalette sigara içmeyin kardeşim... biz gelip sizin kül tablanıza sıçıyor muyuz?" diye. o yazıyı asan çocukları bulup dövdüğümüzü net hatırlıyorum. tabii bu olayın üzerine veliler yine çağrılmıştı.
evet konu sigara değil beden eğitimi. neyse...
Sonra Kolej'e girdim ve şaşırdım kaldım.
Liseliler beden dersini gene haftada bir ama yarım gün yapıyorlar, bütün bir öğleden sonrayı buna ayırıyorlardı. Okulda tenis kortu bile vardı ve bunlar... kullanılıyordu! Daha da tuhafı, bir sürü duş vardı ve yirmi dört saat da şakır şakır sıcak su!
Suyunu çıkarırdım valla... çantaya sabun, şampuan ve temiz çamaşır atıp uzun uzun tadını çıkartırdım, özellikle de kışın...
bazı okullarda beden eğitimi dersinin "seçmeli" ders olduğunu öğrendim.
ister seçmeli olsun ister seçmesiz, devlet okullarında boyun eğdiğimiz rezil şartlarda olacaksa, hiç olmasın, kaldırılsın daha iyi.
Çocuk nasıl olsa mahallede düşe kalka, ya da belediyelerin tel örgülü sahalarından birinde sporunu yapar.
Bizi beden dersinden nefret ettirdiler zamanında, daha bu yaşta tıknefes olduk şimdi. Ya "layığıyla" verin şu dersi, ya da hiç boşuna çocuklara eziyet etmeyin.
Sınıf kaleciliğini yapmıştım bir süre, aynı maçta topu iki kere bacak aramda tutunca maç sonu kazandığınız koladan bir bardak daha fazla içmiştim. Güzel bir anımdır vesselam..
Hocalar hep erkekti benim şansıma. Her hafta hocam benim karnım çok ağrıyor diyerek düz koşudan kaçardım. Hoca da acaba anlamıyor muydu haftada bir neyin ağrısı? Ayda bir olsa tamam da bildiğin nefret ediyordum o düz koşudan. Yok kardesim yok sevmiyordum.
Koşu nedir ya, jimnastikte de hep geç giderdim yine girmezdim. Beden dersleri hakket gerekli ama zorlanmamalı ya. Basketbol bilmem etmem kurallarını bilmem parmağımı kirmiştım hocanın attigi kocaman sert basketbol topunu tek elle tutmaya calisacak kadar maldim zira...
Ama benim uyuşukluğumdan her şey. Beden dersleri haftada bir bile olsa gerçekten saglıklı ve sart.
hoca çayını alır eline ve öğretmen masasına oturur. başlar potanın yüksekliği, filenin yüksekliği, basketbol topunun ağırlığını anlatmaya. yav hoca sal bizi gidelim, haftada iki saat kafamız rahat onu da zehir etme. ama hoca dinlemez. güzelim yağmurda ıslanma keyfinden mahrum eder öğrencileri.
soyunma odalarındaki çorap ve ter kokusu. bu toplumda günlük yıkanma alışkanlığı, sevişme ihtimaline endekslenmiş herhalde ki, üniversiteye gitmeden kimse yıkanmıyor. keşke zamanında batının ahlaksızlığını alsaymışız da temiz olsaymışız azıcık.
Parasızlık nedeniyle kardeşle paylaşılan spor ayakkabı. kardeşim benden iki yaş küçük olmasına rağmen ayakları taraklı olduğu için sürekli dikişlerini patlatır ve her hafta balmumu ile güçlendirilen iple dikmek zorunda kalırdım.