sahip olduğu spor salonunu bilardo salonuna dönüştüren, ilk okulda sallanan dişi eliyle tutup çeken, sadece kastan oluşan, hatta bu oluşumu sayesinde bilmem ne dergilerine kapak olan, yerden bitme bir beden hocası.
- kurufasulyenin olur olmadık yerlerde insanları rezil edebileceği gerçeği.
birgün koşturmalı, taklalı bir beden eğitimi dersi arkasından çömelip spor salonumuzun zeminine oturmuştuk. gürültüsüz hoca da dinlenmez ama o gün ses mes yoktu kimsede. yorulmuş anlaşılan herkes. hoca konuşurken birden arkalardan pıızooorrtt!! sesi yankılandı. bir koku ve toz bulutu da kalkmış öne doğru geliyordu. arkamı dönmemle içindeki tüm kötü ruhları boşaltan arkadaşımın çevresinden insanların çil yavrusu gibi kaçıştığını gördüm.
hoca da dumur olmuştu. bir an kimse ses çıkarmadı. hocanın sözünü kesip sessizliğe sebep olan osuruğun sahibi bozdu yeniden neden olduğu sessizliği.
-: hocam pardon!( eli de yukarı kaldırmıştı.)
ulan öküz bir bok yedin de bunun da özürü mü dilenir!!
hoca ne yapsın kafasını salladı. o zamana kadar gülmeyen sınıf bu yanıttan sonra yarılmıştı. akşam ne yedin lan?! gibi sorular havada uçuştu. ne yediğini hiç öğrenememiş olsam da kuru fasulye olduğunu tahmin ederim hep.
-beden hocasının takla bahanesiyle kızlara tacizi.
-kasadan atlamama sonucu kasa sayısı kadar tokat.
-spor yapmayı değil, izlemeyi seven biri için işkence.
sürüden ayrılanı kurt kapar sözünün uygulamalı gerçeği.
nerden geldin sen buraya diye sormayın şimdilik. yazı sonunda eserse nota koyarım. başlıyorum..
sene bilmem kaç, voltranlar yeni bitmiş, gece yorgan altında saklanılarak radyodan korku hikayeleri dinlenen dönem. afili bi okul, çocukların bireysel gelişim zırvaları had safhada, okullar arası turnuvalar, yarışmalar, konferans salonu da denilen gösterilerin vs sergilendiği bi yerde pedagoglar tarafından verilen cinsel eğitim, uyuşturucu kullanımı, sigara ve alkolün zararları konulu mini derslerle ergenliğe yeni giren minnoşları sözde bilinçlendirme sempozyumları. genel görüntü oluşmaya başladı sanırım. çocukların kişilik gelişimleri ateşlenmeye çalışılıyor, yersen. asıl amaç daha çok para bas baby. neyse, olaya gireyim artık. ilk sözlü beden sınavı. e zaten bunun yazılısı yapılmıyor. hoca bi hafta önceden uygulamada neler soracağını kafamıza gömmüş. buraya kadar her şey güzel. sınav günü geliyor. kıyafetler değişiyor. herkes birbirini dürtüklüyor, lan hangi komutlar onlar, ben bişey dinlemedim, olm birlikte kalkalım, ben sizi takip ederim lafları uçuşuyor ortalıkta. hoca geliyor, düdük, sessizlik, hadi yallah...ilk takım 0 çekiyor, ikinci, üçüncü, dördüncü..herkes 0-1 arası notlarla oturuyor kıçının üstüne. sıra benim no'nun da söylendiği son takıma geliyor. düdük, başla, komutlar art arda bombardıman. yürü, dön, çark et...derken millet bi bakıyor; takımdaki üç adam başı takip etmiş, aynı hareketlerle devam ediyor, ortada kelaynak gibi değişik hareketler yapan, kıçı da bırak artık araları metrelerce açılmış bi dallama ben varım. sınıf kopuyor görüntüye, kahkahalardan yerlerde yuvarlanıyorlar. benim surat kıpkırmızı, içimden dünyanın oluşumundan bi gece önceki korku hikayesine dek gözümün önüne gelen herşeye ana avrat sövüyorum, bu arada da hocanın komutlarına uymaya devam ediyorum, görüntü iyice kopuyor. kulağa çarpan dalga geçen sözleri duydukça, ölsem de kurtulsam azabı içindeyim. ama bildiğimden de şaşmıyorum. neyse, son düdük, hoca notları söyledi, benim takımdaki mallar 0, ben 4,5. salondaki gülüşler bıçak gibi kesildi. o an benim kafam tavana çarptı, nasıl bi "lan ben haklıydım işte" ukalalığı bindi üzerime sormayın. bir poz vermişim, yüzümde yalayın lan kendi pisliğinizi köpekler ifadesiyle, kankam bile dumur olmuş. neyse, oturduk. hoca; sınav sonuçları yüzünden hepiniz tekrarlıcaksınız bunu dedi. tüm sınıf kalamaz. herkes sevindirik. bi sonraki hafta, sınıf yeniden sınav. bu sefer millet benden ders almış, sürüyü takip etmiyor, hatalı yapan varsa da kendi bildiğini okuyor. sonuçlar yüksek, 5 ler 4 ler havada uçuşuyor. son takım, ben hazırlanıyorum, notumu 4,5 den kurtarıp direk 5 takıcam diye. gel gör ki hoca no'mu söylemiyor. 3 kişi sınavı veriyor. ben oturuyorum. o sıfırlar siliniyor, herkes 5'leriyle mutlu karne kucağına yol alıyor. benim notum 4,5'ta yapışık kalıyor. sürü psikolojisine verilen o bol kese ikinci şans bana tanınmıyor. ve hocanın yaptığı ayrımcılıkla, çocuk zihnimde hayatın ilk acı derslerinden birini alıyorum.
not: eheh, siz de bu dramatik anlatımı yediniz? hikayecik reality'dir, o ayrı mevzu da, acılı adanadan başkasını yemeyin siz yine de. sahi, nerden gelmiştim ben buraya..ha, evet, ülkücülerden biri kürtçülerden birine entry çakmış, grup tehditleri vs. ordan kendi dönemimi hatırladım; lan biz nasıl gençlerdik; hababam crows ruhu karışımından, sürü psikolojisine geçti olay. sonunda beden dersinde buldum kendimi. haberiniz yok, açılan başlıklar benim gibi bazı malların zihnini nerelere sürüklüyor.
ancak boş derslerden biraz daha faydalı geçen saçma ve gereksiz aktivitelerin tümü.
yere çizgi çekip kim daha uzağa zıplayabilir diye cehennem azabı çektiren garip hocalar vardı bizde,
yere serilen mavi minderdeki ters takla konusuna zaten yukarda değinmişler.. *