3. aydan ihtibaren etrafta olup biteni 5 duyu ile gözlemleyip beyninin derinliklerine kaydeden ve büyüdükçe kişiliğini topladığı bilgilere göre oluşturan ve davranışlarını bilinçaltının yönettiği müthiş sevimli varlık.bu nedenle zaten bir şey anlamıyor diye bebeklerin yanında yapılan davranışlara dikkat etmek gerekir.
(bkz: filmlerde bebeği bir köşeye bırakıp sevişen çift)
sanırım dünyadaki en güzel starbucks'ın yerleştiği istanbul semti. deniz ayağınızın tamamen altındadır, çok dipte kalmadıysanız daima bir esinti olur. brownie cheesecake'inizi yer, caramel frappucinonuzu yudumlarsınız yazın sıcağında. bu semtin en ironik esnafı "bebek kasabı"dır, düşününce tüylerim diken diken oldu yine...
bebeğin yüzünün, erişkin hemtüründe serotonin, melatonin, endorfin gibi ne kadar mutluluk hormonu varsa salgılattığı söylenir. bu agucu cucu tavırları hep bu hormonların işi, şerefsizler!.
doğa, yeni meydana getirdiği yapıları o kadar güzel bir biçimle oluşturuyor ki, daha önce oluşmuş olanlar onu seviyor, kolluyor, koruyor. hatta farklı türler arasında bile bu var, "ay canımmmm!! ne tatlı çita yavrusu" bile dediği oluyor insanların. yalnız bu hormonlar herkesde aynı şekilde işlemiyor tabii. bazı insanlar hiç hormonlarını yormaz bir bebek gördüklerinde.
annelerin işi ise iyice zorlaşıyor bu hormonlar yüzünden, zaten var olan salgılar üzerine bir de annelik ile desteklenmiş bir görev biniyor ki taşınacak yük değil vesselam.
bu yaz boku yediğimizin resmi olan şarkıdır. adeta bir hastalık gibi genç kızlarımız arasına hızla ilerliyor, şimdiden kızların diline dolanmış bile bu şarkıyı hoplaya zıplaya hep bir ağızdan söyleyen kızları düşünün. neyse bi şey diyemiyorum. bir de o gülme efekti yok mu aman allahım akıllara zarar.
bu unuttum seni, buldum yenisini, keyfime bakarım, seni silerim, umrumda değilsin adammısın türevi şarkıların modası ne zaman geçecek merak ediyorum.
ne vardı bu kadını delirtti de ibrahim kutluay. niye saldı milletin üstüne.
sefasını o sürdü cefasını biz çekiyoruz bu şarkılarla anasını satıyım.
dünya üzerindeki tüm yaratıkların en şirin, en masum, en sevilesi hali...
ufaklık, mis gibi kokusuyla, tüm dünyadaki en güzel duygularla çıkageldiğinde ne hissedeceğini şaşırıyor insan. sanki bebekle yeniden doğuyor gibi tanıyor dünyayı, bambaşka gözlerle bakmayı öğreniyor! bebek bir nimet, bir hediye, yepyeni bir aşk oluyor yuvaya...
insan bebek beklerken hep ağzını, burnunu, gözlerini merak ediyor. tekmelerken minicik ayaklarını, ellerini düşünüyor. sonra çıkıp geldiğinde, henüz açamadığı gözleriyle ilk karşılaştığında değişiyor duygular. ilk inatlarını yaptığında, ilk bilinçli kahkahasını attığında algılıyor onun da insan olduğunu. kişiliği olduğunu anlamaya, o ufak tefek karamela sepetinin kendinden bir farkı olmadığını görmeye başlıyor...
bebek, küçük insan! tüm yaşamımı gözden geçirmeme neden olmuş mucize. hayatımın büyük bir bölümü 3 haftalık bir bebeğe bakıp "acaba ne düşünüyor şu an? ne hissediyor?" demekle geçiyor şu an. onu anlamaya çalışmakla... sarıp, koruyabileyim; öpüp koklayabileyim; hep yanında olabileyim istiyorum elbette ama hiç böyle bakmamamıştım bir bebeğe daha önce. insan olduğunu, kişiliğini kavrayarak; saygıyla. önce anlamak istiyorum seni bebek, anlayayım ki daha çok sevebileyim...