spartacus'tan tanıdığımız andy whitfield'ın kanserle olan savaşını anlatan belgeseli.
belgeseli izlerken gerçekten de bu dünyada adalet olmadığını daha iyi anlıyorsunuz. hayatın zaten bildiğiniz bir gerçeği yüzünüze çok sert vuruyor. herkes bilir bir gün kendisinin ve sevdiklerinin öleceğini. annesinin, babasının, dostunun, eşinin. ama bazen düşünmez. başka şeylerle doldurur hayatı. ta ki ölüm sizi durdurup, düşünmeye zorlayana kadar.
biz adamı spartacus'ta tanıdık. orada rol icabı dövüşüyordu, acı çekiyordu, darbe alıyordu, savaşıyordu. ama o acıları gerçek hayatında kanser denen illetten de çektiğini görmek koydu açıkçası.
akla gelebilecek her türlü tedavi yöntemini denediler. eşi ve dünyalar tatlısı biri 4 biri 6 yaşındaki çocuklarıyla birlikte. kemoterapi, radyoterapi, hindistan'a gitti doğunun tedavi yöntemlerini denemek için. her defasında hastalığı iyice yayıldı. her olumsuz haber aldığında pes etmeyerek yeniden tedaviye başladılar. eşi bu süreçte muazzam destek oldu. daha sonra andy'nin annesi ve babası da geldi destek olmaya. ama maalesef olmadı. sonlara doğru yürüyemeyecek hale geldi. koltuk değnekleriyle yürüyordu. evi taşıdılar başka yere, andy artık merdivenleri çıkamıyor diye. ve maalesef 11 eylül 2011'de güneşli bir avustralya sabahı eşinin kollarında hayata gözlerini yumdu. andy'nin iyice güçten düştüğünü gören eşi, çocuklarını babalarıyla vedalaşmaya getirdi ve aralarında şöyle bir diyalog yaşandı.
andy: yakın bir zamanda gideceğim ve cennete gitmem lazım çünkü vücudum artık gerçekten çöktü.
4 yaşındaki kızı: neden babacığım?
andy: çünkü vücudum bir kelebek gibi kırıldı. kanadı kırıldığı zaman kelebek bir daha uçamaz. artık gitmesi gerekir. ama sakın merak etmeyin, çünkü gökyüzüne çıkacağım. beni görmek istediğiniz her zaman orada olacağım. sadece bana bakın.
adam kansere yakalandığı ilk zamanlarda çoğu insan şöyle düşünmüştür. ''ünlü bir dünya yıldızı sonuçta, onlarca doktor, hastane, yapımcı vs. seferber olmuştur. adam 38 yaşında atlatır, ölecek değil ya'' halbuki bu şekilde düşündüğümüz hastalık sürecini andy'nin aslında ne kadar yalnız başına geçirdiğini görüyoruz bu belgeselde.
şöyle diyordu andy bir başka sözünde. ''yaşamınızı kızgınlık ve öfkeyle doldurmak insana iyi gelmiyor. bunların tam tersiyle sevgiyle, merhametle ve affedicilikle doldurmalıyız zihnimizi. bu insanı iyileştiriyor.”
andy öldükten bir süre sonra 4 yaşındaki kızı kapılarının önünde şu kelebeği bulmuş. anneleri de babanız bizi ziyarete geldi demiş.
sonra her gittikleri piknikte ve bazı yerlerde omzuna hep kelebek konmuş. anneleri de "babanız da bize katılmak istedi çocuklar" diyormuş. bu şekilde olduğuna inanıyorlarmış.
çok iyi bir aktör, çok iyi bir eş, baba ve insan olan andy, arkasında şöyle bir aile bırakmıştır.