Yazı devriminden sonra(192,Atatürk'ün kara tahta başındaki resmi görülünce,O'na "başöğretmen" denilmeye başlanmıştı.
Aslında,adlandırmada geç kalınmıştı.
Kurtuluş Savaşı'ndan hemen sonra,bir istanbul gazetecisi kendisine şöyle bir soru yöneltmişti:
-Yurdu kurtardınız.Şimdi ne yapmak istrerdiniz?
Hiç duraklamadan şu cevabı vermişti:
-Milli Eğitim Bakanı olarak Türk Kültürünü Yükseltmeye çalışmak,en büyük amacımdır.
Ondan sonra Atatürk nerede görünse,mutlaka orada bir okula girer,öğretmen ve öğrencilerle konuşurdu.
Birgün Atatürkün yolu köy okuluna düştü.Tek sınıflı okulda bir genç öğretmen ders veriyordu.
Atatürk sınıfa girince,öğretmen kürsüsünü terk etti.
Atatürk:
-Hayır,yerinizde oturunuz ve dersinize devam ediniz,dedi.Eğer izin verirseniz,bizde sizden faydalanmak isteriz.Sınıfa girdiği zaman,Cumhurbaşkanı bile öğretmenden sonra gelir.
kara tahta başında tek bir resmi olan kişiye verilen sıfat. asker bir kişiye bu sıfat verilirse (bkz: ülkemizde bilimin gelişmeme nedenleri) üzerinde kafa yormamız çok doğal. sonra yok öğretmenler şöyle, yok bu kadar para alıyor.
ülke tarihinde gelmiş geçmiş sadece 1 tane baş komutan olması gibi gene sadece 1 tane gelmiş olan sıfattır. ikisinin aynı kişi olması da tuhaf değildir..
başkomutanlık da başöğretmenlik de öyle havadan elde edilen sıfatlar değiller. günümüzde birilerine bu sıfatlar verilmeye çalışılıyorsa sadece hasetlikten yapılmakta. ne insanları telefon üzerinden sokağa çağrılıp başkomutan olunur ne okulları imam hatipe çevirerek başöğretmen olunur..