Son kitabı yaz'ı okumamış olmamla beraber birçok kitabını severek okuduğum kürşat başar'ın zannımca en başarılı romanı. anlatılan aşk öyle samimi, öyle içten ki elime aldığım gibi bitirdiğim sayılı kitaplardan kendisi. okuyunuz okutturunuz efenim.
" eğer, hayatımızın herhangi bir an'ına gidip orada sonsuza dek kalacaksınız deseler yalnızca iki şeyden birini seçmek isterdim. Biri, o çocukluğun bahçesindeki ağacın dalına asılı Salıncakta sallanırken...
Öteki, bütün hayatım boyunca en çok sevdiğim adamla öpüştügüm ilk gün...
Herkes aşık olmanın ortak dilini bulup yazmaya çalışıyordu."
" Şehvetle çocukluk bir araya gelir mi?
Evet, bende orada onun kollarinda,yüzlerimizin başka kimselerin bilmediği biçimlere büründüğü, sözcüklerin başka anlamlara geldiği, parmaklarimizin bile zevk çubuklarina döndüğü, istekle dolu inleyişlerin utangaç gülümsemelerle, pervasiz gülüşlere kariştiği bu anlarda kendimi küçük bir çocuk gibi hissederdim. Merakli, utangaç ama korkusuz. "
Bu kismi okuduktan sonra "oha ebenin a*I " diyip yazarin çocukluğunun nasil geçtiğini merak ettim doğrusu.
Ayrica yazarin erkek olmasi kadin ağiziyla yazmasi ve anlatan karakterin ismini hiç kullanmamasi da dikkatimden kaçmadi.
Sonuç olarak 10/7 puanlik bir kitap, tavsiye edilir.
"Eğer, hayatımızın bir anına gidip orada sonsuza dek kalacaksınız deseler yalnızca iki şeyden birini seçmek isterdim. Biri, o çocukluğun bahçesindeki ağacın dalına asılı salıncakta sallanırken Öteki, bütün hayatım boyunca en çok sevdiğim adamla öpüştüğüm ilk gün Herkes âşık olmanın ortak dilini bulup yazmaya çalışıyordu. Ama aslında bu kadar basitti işte: Birini öptüğünde salıncakta sallanır gibi hissediyorsan âşıksın."
insana edebiyatı sevdiren içeriği değerli kitaplardandır..
kuzenimin bana hatıra olarak verdi bu kitabı.içinde o kadar güzel cümleler var ki fosforlu kalemimle sevdiğim cümlelerin altını çiziyorum pek yapmam da genelde
sizi tamamlayacak öteki parçanız bir oyun gibi sizden uzağa, bilmediğiniz bir yere fırlatılıyor. üstelik ne kadar zamanınız olduğunu bilmiyorsunuz ve onu nerede,nasıl arayacağınızdan da haberiniz yok...
hem onunla karşılaşsanız bile bunu ancak derinlerden gelen ama asla doğruluğunu kanıtlayamayacağınız o duyguyla sezebilirsiniz ....
bunca imkansız bir oyunun içinde hayatınızın öteki parçasını bir rastlantıyla bulabildiyseniz ondan vazgeçer miydiniz?
yıllar önce okuduğum için çok fazla detay hatırlayamadığım kitap, fakat hatırladığım birşey var ki, o günlerde herkese tavsiye ettim, bununla yetinmeyip her fırsatta birilerine bu kitabı hediye ettim. kendi kitabımı da babama verince, başucu kitabım olarak kalamadı ne yazık ki.
basit bulabilirsiniz, o döneme kadar aklın neredeydi diyebilirsiniz, pek çokları yasak aşkı anlatan bir roman olarak tanımlayabilir, fakat bir dönemin siyasi meselelerini satır aralarında çaktırmadan gözünüze sokan bir roman olduğunu da gözden kaçırmamak gerekir. dönem ve konu hakkında hiç bir fikriniz yoksa, kimmiş bu hangi dönem bu dönem neden olmuş bütün bunlar diye araştırmaya başlayabilirsiniz.
Yani kitabı iyi yapan son derece nezaket dolu, saygılı, samimi, coşku ama aynı zamanda sükunet içeren bir aşk öyküsünün anlatılıyor olması ve romantizm etkisinde bırakıyor olması değil, aynı zamanda kitabı elinizden bıraktıktan ya da bırakamadıktan sonra satır aralarında yer alan diğer detayları arayıp okuyup araştırmaya teşvik ediyor olması.
Öte yandan dili de gayet güzeldir, son derece sadedir, asla sıkmaz, sayfaları atlayarak okuma isteği uyandırır ama bunu uzun çekilmez betimlemeleri dolayısı ile değil bundan sonra ne olacak heyecanı ve merakı uyandırdığından yapar.
bazı sayfaları atlayarak okumaya sebep olan kitap. biliyorum, yazarlar dili güzel kullanmak isterler ama çeşitli söz sanatlarına başvuvarak iki saat hisleri anlatmaları bi süre sonra benim gibi sabırsız okuyucuların içinin sıkılmasına sebep olur.
güzel bir kitap ama bir süre sonra o kadar çok sıkıyor ki insanın "sadede gel ulan artık" diyerek sayfaları koparası geliyor.
Hikayenin günümüzde yaşanması halinde karakterinin ben olduğuma inanacağım, kitaptaki ana karakter olan isimsiz kadına kalemiyle ustalıkla hayat verebilmiş Kürşat Başar'ın harika romanı...Bir kadının yaşadığı yalnız bir aşk. Tüm o sevinçler, iç çekişmeler, mücadeleler, çalkantılar tek başına yaşanır. Evet ortada ara sıra gelip yoklayan bir adam vardır. Mesleki konumu bir yana; yaramaz, şımarık bir çocuk gibi "Cee" yapmaktan öteye gidemeyen, asla kadının ne yaşadığını sorgulamayan, ilişkiyi hiçbirzaman tam anlamıyla sahiplenemeyen, yaptığı romantik jestlerle,olup olmadık yerlerde kadının karşısına çıkarak günü kurtaran bir adamdır O. Kadın çocukluğundan, genç kızlığından itibaren hayatına bir şekilde dahil olmuş bu adama hep hayranlık duyarak hayellerinde başkalaştırmıştır, yüceltmiştir, ona söylemeden hissettirmeden içinde bir aşk büyütmüştür, birlikteyken bile tam olarak telaffuz edemediği duygular yaşamıştır. O yüzdendir ki bu ilişkinin bir yanı hep gölgede kalmıştır, paylaşılmamıştır sevgiliyle, kimbilir belki de gizemi de buradan beslenmektedir. Bu hikayede aşkı yaşayan sadece kadındır benim kanımca, o yüzden monolog bir iç diyalog sürüp gider kadının yaşantısında. Pişmanlıklar da tek başına göğüslenir, bedeller de. Her yasak aşkta olduğu gibi..Ama herşeye rağmen şimdi sorsalar o kadına ve bana hep aynı cevabı veririz...
"Eğer hayatınızın bir anına gidip orada sonsuza dek kalacaksınız deseler yalnızca iki şeyden birini seçmek isterdim. Biri, o çocukluğun bahçesindeki ağacın dalına asılı salıncakta sallanırken... Öteki, bütün hayatım boyunca en çok sevdiğim adamla öpüştüğüm ilk gün..."
yıllar önce, devamlı alışveriş yaptığım kitabevinin sahibi iki adet tuna kiremitçi kitabı vermiş ve bunları oku beğenmezsen getir değiştiririz demişti ve ben cidden kitapları beğenmemiştim. geri götürdüğümde bana başucumda müziki tavsiye etti ki kürşat başar okumamıştım henüz. anlatışı, hikayenin örülüşü o kadar hoşuma gitmişti ki ondan sonra aldığım kürsat başar kitaplarında kesinlikle bu tadı bulamadım. aşk, aşk ,aşk...bir kadının sadakatinin ömrünün sonuna kadar sürebileceği gerçeği...
--spoiler--
ışığım, sabahlarım...
--spoiler--
ne zamandır artık hayatın puslu, soğuk bir sonbahara döndüğünü sanıyordum. seni gördükten sonra birdenbire güneşli bir sabaha uyandım. şimdi dünyanın neresine gidersem gideyim, hangi mevsimde olursak olalım seni düşündüğüm zaman ( hayır yalnış söyledim çünkü senin yüzün, gülüşün hep benim yanımda) hep güneşli, ışıltılı bir gün yaşıyorum. acaba benim için dünyanın ışığının değiştirdiğinin farkında mısın?
sıradan üslubuyla, kürşat başarın vasat romanı.
kardeşim roman yazıyorsun, kompozisyon değil, biraz daha uğraşsana, biraz daha kaliteli bir üslup geliştirsene. blog yazan insanlardan bir farkın olmalı. arka kapağı döşeyip gerisini bırakmak ayıp...
tam tersi için;
(bkz: murathan mungan)
arka kapaktan: " eğer, hayatınızın herhangi bir an'ına gidip orada sonsuza dek kalacaksınız deseler yalnızca iki şeyden birini seçmek isterdim. biri, o çocukluğun bahçesindeki ağacın dalına asılı salıncakta sallanırken... öteki, bütün hayatım boyunca en çok sevdiğim adamla öpüştüğüm ilk gün... herkes aşık olmanın ortak dilini bulup yazmaya çalışıyordu.
ama aslında bu kadar basitti işte: birini öptüğünde salıncakta sallanır gibi hissediyorsan aşıksın.''