başlıksız yazılar

entry66 galeri5
    66.
  1. bunun hiç bir önemi yok..
    mühim olan ''adressiz sorgular''dır, işkenceyi iliklere kadar hissettiren.
    1989, derleyen y. ayaşlı!
    0 ...
  2. 65.
  3. izin kalmış ruhumda
    Şimdilerde fark ediyorum
    Ansızın gelip aklıma
    Tebessüm ederken buluyorum
    Bilmiyorum nedensiz bu hal
    Anlatamıyorum kendime
    Sökülen kelimeler var ruhumda
    Yalnız ben olduğunda
    Seni buluyorum
    Sen mi buluyorsun ya da
    Onu da bilmiyorum.
    1 ...
  4. 64.
  5. isteyince ölünmüyor... der, gözlerini son kez kapayamayan adam, daha kaç kez açacağından habersiz.

    verecek bir tek can kaldığı zamanlar vardır.
    her nefesin külfet, her düşün kabus olduğu zamanlar.
    sonunda öleceğini bilerek yumar gözlerini, tekrar açamamak umuduyla…

    anılar silinir sondan başa doğru,
    zaman geçmişe akmaya başladığında.
    Kayıp yıllar, harap hatıralar geçidi başlar.
    Dipsiz bir kuyunun içine düşer gibi..

    Mutlu çocuklar, gülümseyerek ölür..
    Ya omzunda dünyayı taşıyan, çocukluk yaşamayanlar.
    Ölemezler çünkü dünya onların yüklendiği kadardır..

    Ağlayamayan çocuklar vardır, ölemeyen adamlar…
    ağlamayı unutan gözleri toprak doyurmaz,
    toprak üstü kaybedenlerin dünyası,
    altı sualler diyarı.

    toprak altı üstü toprak ama olamayanlar vardır..
    0 ...
  6. 63.
  7. yetiremiyoruz ne yapsak ve yine bunda da vardır bir hayır deyip şerle yatıp yuvarlak harflerle sövüyoruz modern kapitalizme.... kimsenin sikinde değil artık hatırlanası o en güzel anlar. hatırlamadığımız her şey mushaf uzaklığında aslında. duvarda asılı, gözümüzün önünde ama bilincimizin dışında. eskiye döndükçe hatırlayacağız renklerin sıcak yüzünü. blok halinde yıkılmış yerle yeksan en nadide anıları bulacağız moloz altında kaldığı ilk günkü gibi..

    unutulan her renk toprağa karışır bizden bir parçayla.. ama az ama çok..
    0 ...
  8. 62.
  9. her ne kadar 80ler-90lar neslini kapsasa da yaşanmışlık buldum. ve doğruladım paylaşmak istedim.ü

    --spoiler--
    Ben atarinin kolunun kablosunu atariye dolayarak çalıştıran nesildenim. Bana hiçbir şeyi çöpe attıramazsınız.

    içinden çıkan taso için cips alan, tasoyu alıp cipsi arkadaşına veren nesildenim. Bana ihtiyacım olmayan şeyleri paylaşmayı anlatmayın.

    Mahallenin en iyi top oynayan çocuğunu takımına almak için adım atan nesildenim, bana adaleti anlatmayın.

    Ben sevdiği kızı arkadaşı seviyor diye var gücüyle ona ayarlamaya çalışan nesildenim. içi yana yana sarıldıkları anı izleyip gülümseyen nesildenim bana delikanlılığı anlatmayın.

    Öğrenci zili çaldığı anda yerlerini alan, öğretmen geldiği anda hızlı bir şekilde ayağa kalkan, derste elleri çiçek olan, izin almadan tek kelime konuşmayan nesildenim bana büyüklere saygıyı öğretmeyin.

    Ben avucunu camla kesip, acımamış gibi yapıp, kankasıyla tokalaşıp kan kardeşi olan nesildenim. Bana dostluğu öğretmeyin.

    Akşam karanlığında mezarlıklarda saklambaç oynayan nesildenim. Bana cesareti öğretmeyin.

    Komşu teyzeye ‘cici anne’ diyen, evinden çıkmayan böreklerini çöreklerini yiyen nesildenim. Bana komşuluğu anlatmayın.

    Bayram sabahı erkenden kalkıp bütün mahalleyi kapı kapı dolaşıp şeker, harçlık toplayan nesildenim. Bana bayramları anlatmayın.

    Arkadaşı düşüp yaralandığında, onun ağladığını görüp gözleri dolan nesildenim. Bana şefkati anlatmayın.

    Ibızıttın mı?’ diyip ‘he?’ diye cevap alındığında ‘zıııııttt erenköy’ diye bağırıp gülmekten yerlere yatan nesildenim bana mizahı anlatmayın.

    Kemal Sunal filmlerini yüzlerce kez izleyen nesildenim bana film kültürünü öğretmeyin.

    Bütün bilyelerini tasolarını gözü gibi koruyan saklayan biriktiren nesildenim. Bana koleksiyondan bahsetmeyin.
    --spoiler--
    0 ...
  10. 61.
  11. çocukluktan beri düşmandı hayallere
    bunun aslında ne demek olduğundan habersiz
    ağzında sakızla -yaşayamaz derler, insan
    varsın olmasın neşet
    ama olsun biraz teşne
    hem ne çok bilmişler
    hepsinin canı cehenneme
    kim ölmüş hayal yetmezliğinden
    kırmızıyla maviyi karıştırıp
    yaktın mı bir sigara
    kıyak adamsın
    üstüne düşenlere ikram da edersen
    sahi mor
    daha sağlam basar ayakların yere
    ulaşamadığın her bir hayal için
    kanayan yaranı üfle
    sümüklerin karışırken göz yaşlarına
    sırf sinek konmasın diye

    şimdi ağlamak neye yarar
    pınar kurumuş, yeşile kara çalarken..
    0 ...
  12. 60.
  13. akrep vurdukça zamanı sırtından
    silinmeyen izler bırakacak derin
    zemberekten süzülen tozları uçuracak
    unutulmaya yüz tutan anılarım
    saçlarını okşayan rüzgara inat
    sigara külünden merhem kağıttan uçak
    şehrin gürültüsü ve biraz neşet
    boşuna sevilmedi

    süzülemezdi iki damla
    mührü süküp atmak kimin haddine..
    0 ...
  14. 59.
  15. biliyorum artık ısınmayacak suyum
    göz alıcı o uçsuz bucaksız kaynak
    bir gölgeden ibaret
    kendini bilmez bene
    uzak ne kadar uzak olabilir

    beyaz tepilen yol kadar kısa
    siyah bugün kadar yakın..
    0 ...
  16. 58.
  17. iş olsun diye kapanmadı hiçbir kapı
    öksürüyorken ağzımda beliren kan
    kırmızı şeker tadı iş olsun diye

    iş olsun diye oturuyorum uzun ayak
    pantolonumun yeşili çimen kokuyor
    karıncalara kıyak yapıyorum derken
    eylülü görünce havalanıyor aklım
    kanadında senin yamacında ben
    gözümde büyüttükçe karıncaları
    kapayıp gözünü kemiriyor kapıları
    ben düşündükçe bereketi kaçıyor
    kapılar kapısız kalıyor
    sen açmıyorsun iş olsun diye..
    1 ...
  18. 57.
  19. aşka inanan annem bile sen eleğini elemişin duvara asmışın kızım diyo.
    ben ne yapayım a dostlar.
    bide karşıma geçmiş herkes bana aşktan bahsediyo.
    inanmadığı birşeye kendini veremez ki insan...
    hepsi ütopya hepsi yalan.
    umut etmek mesela boş beleş hayal kurmak
    insanın canını acıtan sıkan şeyler bunlar. ne gereği var ?
    birine aşık olduğunu sanıyosun oda yetmezmiş gibi aşık olduğunu sandığın kişiyi
    kendin gibi sanıyosun yada çok daha iyisi
    sandıkların çıkmayınca da kızıyosun kırılıyosun
    karşındakinin suçu değilki hepsi senin suçun
    kendi kendini sen kandırıyorsun sen incitiyorsun
    hayaller kurarak umut ederek gerçekleri görmezden gelerek
    insanlar yalan söyler en iyi sandığın bile
    bunu bil kabullen bi önce nedenimi çok
    en basidinden eksik hissettiği için kendini
    etrafındaki herkes yalan söyleyerek kendini olduğundan masum
    gösterirken yalanlara ihtiyacı olmayan da yalan söyler.
    herkese göre kendisi masum zaten insanlar kötü.
    bu yüzden ben ayak uyduramıyorum.
    eksiğim bir çoğunuzdan günahkarım kırığım deliyim
    ama en azından dürüstüm
    ne bok yedimse anlatırım yok yalanlara ihtiyacım.
    bu yüzden de çekinir insanlar benden
    sorun ararlar uyduruyor mu diye
    inanmak güç geliyor birilerinin dürüst olup
    her yanlışını utanmadan anlatabileceğine
    aşktan meşkten muhabbetler edemem.
    gerçekçiyim kendimi olduğumdan bambaşka biri gibi gösteremem
    işte bu yüzden ben size göre sorunluyum.
    aslında ben çok ilerdeyim herşeyi düşündüm tarttım eledim
    birileri beni sevsin diye gereksiz muhabbetler dümenler çeviremem
    yalanlar söyleyemem
    olduğundan çok daha iyiymiş gibi gösteremem bu dünyayı pohpohlayamam
    ne hatanız varsa üzerine üzerine gider yaranıza basarım sen haklısın diyip geçemem.
    insanlar beni sevmesin ama ben benden vazgeçemem
    aşk var diyorlar inanıyorsunuz
    cennet var diyorlar cehennem var diyorlar inanıyorsunuz.
    en basidinden doğduğunuz andan itibaren paranın mutluluk olduğuna inanıyorsunuz...
    bu yüzden bir ömrünüzü para peşin de çırpınarak
    kariyerdi iş ti güçtü diyerek tüketiyorsunuz.
    aşk yoluna evleniyorsunuz çoluk çocuğa karışıyorsunuz
    cennete cehennemde bu dünyada insan kendi cennetini de cehennemini de kendi yaratır
    ben şimdi cenneteyim yalnızım ama yok bi şikayetim
    erken yaşta huzuru bulmak herkesin harcı değil
    şimdi siz sanarak umut ederek olmayan bir dünya için
    çırpınırken o olunca mutlu olacağınızı sanarken
    ben gerçek dünyada gerçekliğimle varım.
    sizi izlemekten başka bir işim de yok
    bir derdim de yok parayı aşkı dert etmekten vazgeçmişim
    geriye ne kaldı hayal kurmaktan umut etmekten vazgeçmişim
    şimdi benim canımı ne yakacak ?
    para uğruna kendimi harab etmeyeceğim.
    bu demek değilki çalışmam.
    canım sıkılırsa çalışırım seversem devam ederim sevmessem çıkarım
    aşk diye de bir şey yok zaten o ya hayalperestlik yada mazoşistliktir
    şimdi bundan sonra benim yapacağım güle oynaya
    günahlarımla eksikliğimle sizi izleyerek
    ama asla sizden biri olmayarak hayatımı sürdürmek.
    gereksiz bulduğum dertlerinizi anlatmayın bana
    çok saçma çok yalan kendinizi öyle kaptırıyorsunuz ki
    yazık ediyorsunuz kendinize
    size anlatıyorum açıklıyorum
    dertedindiğiniz herşeyden çıkacak bir çıkış kapısı gösteriyorum.
    ama inanmıyorsunuz ya da mazoşistsiniz.
    sonrada ben sorunlu ben deli oluyorum
    bırakın kendinizi ve deli olun o zaman
    bu dünya delilere güzel zaten.
    okadar sınırlandırmış ve inandırmışsınız ki kendinizi
    bir gün aşık olup evlenmekten
    çalışıp karıyer yapıp zengin olmaktan ( ki hiç garantisi de yok zaten )
    başka bir mutlu olarak hayatınızı sürdürme seçeneği bırakmamışsınız kendinize
    para mutlu etmez a dostlar aşksa zaten yalan
    bırakın yalanlara inanmayı ve cennetinizi bulun bi düşünün
    karnınız toksa bir odada olsa bir çatınız varsa
    nefes alıyorsanız sağlıklıysanız
    başka ne istemeli insan neden ihtiyacınız var yalanlara
    bırakın arabanız da olmasın
    birileri sizinle gurur duymayı versin
    neden dert edesiniz kendinize
    birileri de size deli desin varsın olsun.
    birilerinin ne dediğini önemsemeyi bırakın da bi düşünün.
    bu gereksiz çırpınışlar niye
    öleceksiniz
    yalanadan bir dünyanın için de kendinizi kandırarak
    kendinizi bulamadan bir cehennemi yaşayarak
    tüketirsiniz ömrünüzü
    sanmadan aldanmadan gerçeklerinizle gerçekliğinizle
    belki deli belki eksik normal bulunmayacaksınız ama huzurlu
    kendi cennetiniz de
    iki türlü de öleceksiniz ama hangisinde yaşayacanız kendi seçiminiz
    kendinizi yalanlara inandırmadan kendinizi kandırmadan
    önce bir düşünün..
    edit :önce bir düşünün diye başlık açtım silindi başlıksız entrym hangi başlık altın da sığınabilirdi ki ?
    0 ...
  20. 56.
  21. artık telefonumun şarjı 8 saatte bitiyor.
    eskiden 2 gün dayanırdı.
    çok mesajlaştığım biri var;
    sanırım sevgilim olucak sözlük.
    0 ...
  22. 55.
  23. söz söylemeyeli vakit çok geç!
    sözün sahibini, sözde anmaktan başka marifet mi bildik?
    bilgiç dolu kefen!
    sözün özünün tözde saklandığını bilen kim kaldı?
    matlubuna layık olacak talip!
    taliminde eksik olmasın ne mümkün?
    sözüme güvenmezken ben!
    seni neden yaksın cehennem?
    1 ...
  24. 54.
  25. senin ellerin soğuktu
    benim hala ödüm kopuyor
    kuşlardan bahsederek pembeleşenleri
    alınlarından öperek yere sermek istiyorum
    rüyalar muhabbete dahil..
    1 ...
  26. 53.
  27. belki cesaretli değildim, olmam gerektiği kadar. belki de fazlasına sahiptim. sahi ne kadar ceseretli olmam gerektiğini nerden bilecektim? cesaretimi tartmak için kendimi amerikan filmlerinde çevrilen şişenin önüne atacağıma, arkası yazılarla dolu bir patates kamyonunun altına atlamak daha mantıklı gelirdi bana..

    garip bir şekilde altında ezilerek can vereceğim tıka basa patates dolu kamyonun üstündeki patateslerin benden öç almak istediği düşünürdüm. bundan uzun seneler önce aile dostumuz nevra tevzenin evine her gittiğimizde, biz elma ağaçlarıyla dolu bahçede koştururken nevra tevze kendi deyimiyle biz çapasızlara çıtır çıtır, mis gibi kokan, harikulade patates kızarması hazırlar ve tazecik odun ekmeğinin arasına doldurup, soğuk ayranla beraber bahçedeki bin yıllık ağaç masada servis ederdi.

    o bahçede kesinlikle nevra teyze büyüsü vardı.. o yaşlardayken de patates kızartmasının patates kızartması olduğunu biliyordum. ama yediğim patates değil, sanki masallar ülkesinde ziyafet sofralarını süsleyen büyülü yiyeceklerden en büyülü ve lezzetli olanıydı.

    kendimi nevra tevzenin iyi kalpli bir büyücü olduğuna ve hasel ile grateli evine hapsedip, onları boğazlamaya çalışan yavşak cadının üvey kardeşi olduğuna bile inandırmıştım. ama yeteri kadar cesaret biriktiremediğimden, nevra teyzeye gidip hakkında her şeyi bildiğimi, onu rencide ve deşifre etmemek adına kimseye bir kelime etmediğimi anlatmadım. sanırım bu olay sonrasın cesaret denen şeyle (neyse artık) arama mesefe koymaya başladım.
    hem kimin ne kadar ceseratli olması gerektiği hakkında bir cesaretname falan mı var?! pekala ceseret timsali olarak addedilen aslanlar da ödlek olabilir. ve cesur bir ördek tarafından kuyruğuna teneke takılmış olabilir..

    cesaret denen o boktan hissiyatın genelde acı verdiğini asla mutlu etmediğini anladığımda henüz ikinci bisikletimi parçalamamıştım. ilk bisikletimi dizlerimle beraber parçaladığımda, kafamda da ölene dek taşıyacağım, alnıma nakşedilmiş bir cesaret apoleti takmıştım. bu yüzden çocuklarınıza cesaret ve aptallık arasındaki ince çizgiyi görmeleri ve farketmeleri için aydınlık bir ortam hazırlayın. aksi takdirde çocuğunuz kafasına aldığı ağır darbelerle potansiyel bir mankafa adayı olacaktır.

    ikinci defa yeni bir bisiklet sahibi olduğumda ise mutluluktan altıma kaçırmıştım. hatta bisikletimin parçalanmasına ve yüzümde hayat boyu silinmeyecek bir yara izine sebep olan, gerizeka düzeyinden aşağılarda konumlandırdığım hareketimi içten içe sevmeye bile başlamıştım. taki alt sokaktaki devasa inşaat sahasından (devasa geliyordu o dönemde) beton gibi kum yığınının üstüne çakılıncaya dek. mahallenin fırlamalarından olan piç cemal bana öyle bir gaz verdi, öyle bir gaz verdi ki, hani ikinci katı bırak üçüncü kattan bile atlarsın dese ordan bile atlardım. eşşeğlu nasıl doldurduysa beni! hasılı önceki cesaret denememin sonuçlarını unutup omuzlar üstünde ikinci kata çıkartılmıştım bile. boşluktan aşağı doğru baktıktan sonra az sonra kumun üstüne atlayıp oracıkta öleceğime dair onlarca senaryo geçti aklımdan. en saçmasıysa, ben atladıktan sonra bir cesaretle arkamdan atlayan piçin kafama basarak beynimi parçalayacağını düşünmem olduğuydu sanırım. neyse delikanlılığa bok sürdürmemek için ölümü göze alıp, kapadım güzümü ve piç cemale "olum arkadan itin beni! biri tarafından itilirsem, en azından intahar etmiş sayılmam" dedim. cemal piçi "yok yaaa! sen intahar etmeycen. ben seni öldürmüş olcam öylemi! diye cıyakladı. bunun üstüne bende "kesin ulan itin dedim işte" diyerek lafını ağzına sokmamla, belime öyle bir tekme yedim ki felç olmak için montsuz motora binmeme gerek kalmayacaktı artık. yere öyle bir düştüm ki kaburgalarım akordeon gibi birbirine girmişti. ve iki büklüm kum yığınının üstünde kala kaldım. nefes alamıyor, sadece ıhlayabiliyordum. tekmeyi atan piç cemal olacak ki, hemen başıma gelip ölmemem için bana embesilce ilk yardım yapmaya çalışmıştı. ama ne yardım! geri zakalı üstüme çullanıp bana uyan uyan diye tokat atmaya başlamıştı ki, kendine çiko denmesinden hoşlanmayan hakan, onu tek eliyle üstümden kaldırıp, sırtımı göğsüne dayadıktan sonra ellerini karın boşluma dayayıp beni iki kere yukarı aşağı salladı. meğer güreşçiymiş sevgili hakan. az buçuk nefes almaya başladığımda cemal öldün oğlum sen diye cılız bir tehdit savurmuştum. sonra bayılmışım..

    uyandığımda yanımda aile fertleri vardı, bilmem kaçıncı kaburgam kırılmış falan filan diye anlatırken annem ben cemali sordum. annem sorumu geçiştirerek bana ne olduğunu sordu. cevabım basitti. hep cesaretim yüzünden!

    neyse daha fazla çocukluğuma inmek istemiyorum. sizin çocuğunuzda çocukluğuna indiğinde böyle abukluklarla milletin başını şişirmesin istiyorsanız. cesaretin ne menem bir şey olduğunu iyice çocuğunuzun kafasına sokun. yoksa o kafasını kıracak! benden söylemesi..

    istatistiğe prim vermek istemiyorum artık. istatistik açısından yaptığım her şeyin yapmadıklarımdan farksız olduğunu bilmek midemi bulandırıyor ve her seferinde bir şeylere cesaret edişimde, başıma daha önce olamadık bir bela hasıl oluyor. yetmezmiş gibi kırılan ceseretim her seferinde daha gür ve ölümcül bitiyor.. tutmamış olduğum o eli tumayışımın sebebi, kendimden çok elin sahibini düşünüyor oluşumdur aslında. bu boktan halde bile kendimi değil karşımdakini düşünmek, bana bok içinde de olsa insan olmanın huzurunu yaşatıyor..

    bir cesaretle tutmuş olsaydım o eli, kim bilir belki de üstümüze yıldırım düşerdi..

    bitti
    1 ...
  28. 52.
  29. çarpılan kapının ardından
    çarpmıyorsa kalbin daha hızlı
    duyduğun felaketin sesi
    hatırlatmıyorsa içinde kopan kıyameti
    karartmıyorsa gözlerini dönerken başın
    film şeridi hızla yol almıyorsa siyah ve beyaz
    doğmuyorsa kışın ortasında yalın ayak koşma isteği nedensiz
    basan afakanların harareti limon kokmuyorsa
    ve özlemiyorsan sezen dinlerken nah yapan o çocuğu
    neyi kaybettiğini hatırlamanın vaktidir

    dışarının içerden daha dar olduğunu
    içeride bırakarak daralttığın ömrünü
    aynaya bakarak anlamazdan gelirken
    tütsülenmiş duygularını dünkü gibi
    güle oynaya aldırmaya gidiyorsan
    son kalan sigarayı ters yakıp
    sandalyeye ters oturmanın vaktidir

    bilmezden gelir insan..
    çocukluk bunun neresinde?
    1 ...
  30. 51.
  31. nedensiz değildir elbet sıkıntısı içimin
    bilmemek için değil mi ya bunca uğraş
    bu yüzdendir soğuk ve karanlık
    dört duvar iki metre bir aydınlık

    sönmeye yüz tutan ateşi kim harlayacak?
    1 ...
  32. 50.
  33. gece sessizliğine boğulanda nefes almak ne zor!
    el ayak çekilende yıkılan duvarların altında
    akar zaman üstüne yıldızlar dökülür pul pul
    su yol alırken dökülen yıldızlardan taç yapan
    temiz kalır ve yalız..
    1 ...
  34. 49.
  35. iyilikten maraz doğruracakları mazur görsedim eğer
    öldürecek kimse kalmazdı
    iki metre toprağa boğulanda
    hiçbirinin başında fatiha okunmayacaktı
    üzüldüğüm yoktu buna
    ama öldürecek kimse kalmasaydı
    sevecek kimsede olmazdı
    üç nokta arasına sığdırdığım hayat
    ölümle mi son bulacaktı...
    0 ...
  36. 48.
  37. gitme deseydim, bırakır mıydın kendini bana?
    uçuşan saçlarınla savurduğun hayallerimi
    kuşatacak duvarları örerken
    görünmeseydi yıldızlar
    yalnızlık uykusuzluğa isyan ederdi
    çatardı kaşlarını gök gürlerdi
    damlalar ıslatırken beni
    seni yakardı alevler
    kuşatılmış kalelerde
    direnmek teslim olmaktan kolaydı
    zafersiz meydanların tozuna kattığın
    bir ben varsa şayet
    hatırlanacak tek anı, -nasılsın?..

    ne tadı var çayın ne kahvenin
    sigara hala sen kokarken..
    0 ...
  38. 47.
  39. başlıksız, kala kalsaydım bir gün, tarihsiz ve tarifsiz, şöyle saçmalardım bilesiniz. amaçsız, avare serseri, kendinde değil, ama sarhoş hiç değil, sevgisiz sevgilisiz, arayan bir gece geçerdi aklımdan şüphesiz;
    ........
    kara kış değildi kıştı, beyaz
    kelebeklerin taarruzu.
    ne bir şemsiye ne bir başlık.
    başlıksız korkarım gecelerde.
    kelimelerim ürkek süvari,
    pusulasız.
    ne yazsam ne yazsam diye yalvarsam,
    göklere gibi yukarılarda gözüm,
    yoksun.
    bir adım atar gibi yazıyorum adını,
    taşa takılıyor iki gözüm çeşme yoksun.
    mektup yazıyorum arıyorum,
    pulsuz başlıksız.
    şiir yazıyorum noktalı virgül bir hece,
    ve her gece,
    saat tam on biri çok geçe,
    bekçi diyor nafile
    kapalı olur buralarda her gece meyhane.
    kelebeklerin taarruzu,
    nefessiz kara yeller,
    başlıksız hep,
    ricat süvariler, kelimeler.
    köpek havlıyor,
    pencere aralıklarından sızan iniltiler,
    yüzüme çarpıyor soğuk.
    şen
    şakrak
    ah başlıksız aşklar
    başlıksız
    nihayetsiz
    kara bir çamur bile olsam
    sensiz
    sen, sen
    benim müstesna başlığım
    yeganem.
    0 ...
  40. 46.
  41. dönüp baktığımda
    her gece sahteydi gündüzün olduğu gibi
    suya kanan ben suyla kandırılmıştım
    şarabın lezzetini de biliyordum bal gibi
    döndürüp seni haykırmak varken
    kısıp senini radyonun
    gözlemişim izlerini gizli
    hem neden düşmeliydim aklına
    göz ucuyla indirdiğim perdenin
    avuç içine sığdığı günde..
    0 ...
  42. 45.
  43. bazen bırakıp her şeyi, dağınık
    dinlemek istersin kulağına hoş çalan bir şarkı
    ne anlatır bu şarkılar? nasıl yankılanır bütün izleri?
    toprağa kapanıp haykırmak, geleni gelmekte olanı
    dili bağlanmış tüm kelimelere ses olmak
    kuş ve dalga sesleri olmadan anlatılsa
    geçenin geçmekte olanın, havanın karatısına şükür ile
    bol şans dileyenler ve yalancı dilekler
    bitip tükemez sağaltışlar
    girse yerin dibine
    yeşil olmasa hep kahverengi olsa mevsimler
    unutturur belki soğuk bir yaz gecesi
    afyon çekerek hu diyenleri
    bulup çıkarsak göklere
    yüzü olsada konuşsa
    büyüklüğü su gibi satanlar
    tuzlu ve ıslak ve karanlık bir gecede..
    0 ...
  44. 44.
  45. yeşile dönerken gece saracak, merhameti sonun başladığı yeri
    boşluk doldukça hafifletecek iri cüsseli -kim dediğinde ben diyebilen her- kimi
    etraflıca düşünüp şimdi dediğinde oturmayanlar sarınacak kutlu payeyi
    ilmeğin ta başında bocalayanlar sendeledikçe çözülecek
    işlenmemiş her cevher yüz eskitecek

    çıkılan yolun birliğini sağlamak için ifraz ettiğimiz her parçamız kurumuş, dökülmüş
    salik geceye bulanmış, gece karartmış..
    0 ...
  46. 43.
  47. maddiyat uğruna satılmış eski dostlukları gördüğüm her vakit, dostlarımın sağlığına şükreder kendimi şanslı addederdim. dün gibi canlıydı ve en fazla birkaç hafta geçmişti üstünden son şükrümün. iki insanın arada bir rant bağıntısı olmaksızın bir araya gelmesi ancak filmlerde görülürdü. rantın mahiyeti dostlar açısından manen ağır bir külfetti. bu külfeti göze almaksızın dost tutmak namümkündü. ve bedelli bir bağlanıştı dostluk bağıyla bağlanmak. bu yükün manevi ağırlığı maddiyatı sindirmeliydi. sinmeyen maddi ranta rağmen dost tutulamazdı. en güçlü dostluk bağının temeli maddi çıkarsızlıklarla atılır, manen fedanın getirdiği yükümlülükle pekişirdi. çıkarsızlığın her iki ucu bu eylemin etkeni olmakla yükümlüydü. bir ucun etken, diğer ucun edilgen olması düşünülemezdi. ilk fedanın ardından körüklenen dostluk, her feda edişin ardından kuvvetlenen bir sarmala dönüşürdü. sarmal sımsıkı kenetlendiği andan itibaren çözülüş süreci akla düşen ilk gölge ile başlardı. bunun adı şüpheydi. şüphe kemirmeyle başlar ve semirene kadar durmaz bu bağı. zamanında parmakla gösterilen, artık bir olmuş sarmalın ayrılışında iki düşman peyda olurdu.

    eski dostlar artık çarpışmaya hazır kıtalar halini almıştır. cephaneliklerinde kurşundan ağır feda edişleri vardır. zamanında bile isteye, güle oynaya, seve seve yapılmış her iyilik çomak olur girer arı kovanının derinliklerine. ta ki içini dışına çıkarıncaya dek. geçmişin, gitmemiş anılar bütünü olduğunu hisseder taraflar. geçmişin, bitmemiş hesaplar manzumesi olduğunun ispatı peşinde koşarlar durmaksızın. artık tek ortak mutabakata imza atacak olan eskinin dostları, şimdinin azılı düşmanları. uğruna feda edilmiş her şeyi yitik zamanların öfkesine bulayarak kısar gözlerini ve kendinliğinden feragat ettiği her anın acısıyla başlar savaş.

    iki insanın eskiden bir dostluğu vardıysa, bugüne kalan iki insanın iki doğrusu ve iki yanlışı vardır. artık doğrular sadece kendini doğrulmak içindir. yanlışlarsa düşmanı püskürtmek için. hep aynı nakarat döner durur, yazıklar olsun- devamında gözüne sokmak için kullanılır tüm fedakarlıklar.

    belki it dalaşına, belki sidik yarıştırmaya döner işin sonu. işte mutlu bitmeyen filmin sonudur burası. iki doğru - iki yanlış. ama doğru, ama yanlış..
    1 ...
  48. 42.
© 2025 uludağ sözlük