hayata bakılan binbir türlü pencereden, sadece birkaçı...
tesadüflerimiz kadar gelişimizin herkesi güldürdüğü, gidişlerimizle ağlatabileceğimiz dünya.
yorgun ve solgun,
içine; kendimizden başka sığdırdırğımız bir yada daha fazla hayat.
sonuçlarını bilmeden tehditkar bakışlar ve süreki bir ölüm nefesi,
boyadığımız manzara renklerinin beyazı ve biz, gelicek ve bizi alıcak,
yorgun düştüğümüz her gecenin sabahı uyanmadan, uzunca dinlenmek.
her gece birinin yanıbaşımızda durduğunu bilerek yaşamak, korkmak!
kimseyi görememek ve ölmek.
bitmeyecek hastalığımıza itafen...
Annelerin yaptığı olaydır.
ben yemesem de olur çocuğum yesin.
ben o montu almasam da olur kızıma şu botu alalım.
Türlerine nadir rastlanan insanüstü varlıklar.Sevgi yumaklarıdır onlar.
imf' nin para politikasının hayata yansıtmaktır adetâ. açıktan kredi verip borçlandırmaya dayanır sistem. birinden, çok da ihtiyacınız olmayan bir iyilik görüp karşılığında hayat boyu esir olmaktır.
birini seversiniz, böyle başlar her şey. onu rahat ettirmek istersiniz. sanırsınız ki, yanınızda rahat ederse o da sizi sever. halbuki yok öyle bir şey. insan sırf yanında rahat ettiği için aşık olmaz birine. yani aşk çok komplike bir duygu.
çocuk sahibi olunca artar bu illet. "aman karnı acıktı doyurayım, altını pisledi temizleyim, aman ağladı kucağa alayım, okulu var, sınavı ar, stresi var üstüne gitmeyim. " bitmez de o çile. lise/üniversite tercihi, işbuldu/bulamadı krizleri, evlenecek yuva kuracak sancıları hep devam eder. anne babaalar anlamsızca paralar kendini. böyle böyle hayatınızı sizden çıkana endekslemiş olursunuz. sonra da ufacık bir anlaşmazlıkta kafaya kakarsınız. senin için sabahlara kadar çalıştım, senin için saçımı süpürge ettimler uçuşur havada. yemedim yedirdim, giymedim giydirdim türevi temcit pilavları sürülür sofraya. halbuki bir düşünün, bu fedakarlıkları istedi mi sizden çocuğunuz?
yaşlanıp da köşeye çekilince hep pişmanlıklar baş gösterir. hayallerinizi yaşayamamış olmanın verdiği düşünceli hal bırakmaz yakanızı. içinize sindirememenizin verdiği olmamışlıkk hissi kekremsi bir tat olur hep damağınızda. halbuki hayatınıza giren hiç kimse sizden bu denli bir özveri beklememiştir.
vel hasıl-ı kelam; insanın başkaları için yaşaması kendisini bıçaklamasıdır. benliğini yok sayması ve kendini incitmesidir.
Bizi başkaları anlamaz Sevgi. Başkalarının aklı başkadır. Bu yüzden ikimizi hep garip bakışlarla süzmüşlerdir. Şimdi beni de garip, bakışlarla süzenler var. Ben onlara aldırmıyorum. insanların beni beğenip beğenmemeleri umurumda değil artık. Ben kendimi tanımakla ilgiliyim. *
Çocuğu olmayan insanların anlayabilmelerinin muhtemel olmadığı yaşam şeklidir. insanların nasıl büyüdüğünü düşünmemelerinin de sonucudur. Kendini soyutlamak manasına da gelmez. Kendi için yapacağı bir takım şeylerden feragat etmektir. Tamamen kendisi için yaşayacak insanların aile kurmamaları gerekir. Olay tamamen seçimle ilgilidir.
yalnızlıktan dolayıdır. yalnız olduğu için insanların arasına girmeye çalışır, giremeyince onlara yaranır, tam onların arasına girdiğini sanarken sırtından bıçaklanır. kendisi de böyle olmak ister fakat beceremez.
Başkalarının mutluluğu adına, başkalarının rahatsız olmaması adına kendi varlığını, benliğini hiçe saymak "ya ben" düşüncesini kolay kolay uğranmayan ikinci sayfalara atmaktır. Başkalarını romanın baş kahramanı yapıp kendini sıkıcı ve okunulmadan geçilen önsöz yapmaktır.
Evet, galiba bugünlerde daha da farkına vardım bu olayın. Sanki bilinçsizce yapıyorum, sanki benliğime kazınmış çekingenliğin semptomlarından birini yaşamak zorunda bırakılıyorum gibi. Ama aslında bunu bilincimin arka planına atarak sanki kendi tercihim olmadan yapıyormuşum ve bu yalana kendimi uzun zamandır inandırmışım.
Mesela geçen otobüse binmek için ilk başta gelenlerden biriydim, bütün koltuklar ikisi dışında boştu ve hoşuma giden yere oturma avantajına sahiptim. Hiç düşünmeden direkt otobüsün en ön koltuğuna otomatik kapının yanıbaşına oturdum ve kendime o küçük zaman içerisinde ordaki koltuğa kendim isteyerek, manipülasyona uğramadan oturduğum yalanına kendimi inandırmıştım bile. Neyse otobüs de koltuklar doldu, ayaktakiler de tıkış tıkış kalan boşluklarda bekleştiler. Otobüs ilerledikçe istedikleri yerlere gelen yolculara indikçe kapının açılmasıyla yüzüme soğuk bir rüzgar çarpıyor ve sonra kapı kapanınca tekrardan ısınıyordum. Bu git gel vücudumda hissettiğim ısı değişimleri canımı sıkıyor beni rahatsız ediyordu, o sırada kendimi kandırdığımın ve aslında o koltuğu hiç sevemediğimin idarkına belki yüzüncü kez varmıştım. Kendime söylediğim yalana güzei bir kılıf uydurarak bilincimi alt ettiğimi sanmıştım oysaki. Değilmiş. ineceğim yer uzakta olmasına rağmen direkt kapının yanına oturmamın hiçbir mantıklı açıklaması yoktu. işte o sırada tam da yine başkaları için yaşadığımı farkettim. Aslında oraya oturmamın asıl sebebi, ineceğim durak geldiği zaman kapıya doğru yinelirken gideceğim yolda kimseyi rahatsız etmek istememek ve onlarda kötü bir intiba uyandırmak istemememdi. Altı üstü 2 metrelik kapıya yürüme mesafesi için kendimden feragat etmiş başkalarını rahatsız edeceğim düşüncesiyle bilincime rest çekmiştim.
Başkaları içln yaşama düşüncesi beynimde bir tümör gibi büyümüş ve algımı bu yönde ele geçirmişti aslında. Tam bir aptal, budalaymışım oysa.
genellikle olandır. sen çalışır didinir para kazanayım paramı elimde tutayım çarçur etmeyeyim dersin, öldükten sonra evlatların çatır çatır yer, böyle gelmiş böyle gider.
Sırtında başkalarının maddi ve manevi yükünü taşımak zorunda kalmaktır.
Böyle uzun süre yaşadıktan sonra bağımlılık haline gelir ve bu kişiler evlendiğinde eşi için çocuğu için yaşamaya devam ederler. Kendi istekleri hep ikinci plandadır. Önce sevdiklerinin mutluluğu ve huzuru sağlanmalıdır.
Kimseye zarar vermeyen, halim selim, efendi ama içe dönük, hayal dünyası geniş insanlardır.
sanılanın aksine mutsuz değildirler. Sevdikleri mutlu ise en çok onlar mutlu olur.