işte bir cahil daha saçma sapan bir şeyler yazmış yukarıya. efendim aslan yürekli richard kaçmış filan... hemen dersini verelim:
her şeyden önce richard'ın pek şerefsiz bir tip olduğunu söyleyeyim. selahattin esirlere hep iyi davranırken, bu katil 2700'den fazla esiri idam ettirmişti. tabi selahattin de sonra aynı şekilde karşılık verdi, o ayrı... fakat başta dediğim gibi, karakter, ahlak değerlendirmesi yapmıyoruz.
kendisi zaferden zafere koşan, son derece cesur ve becerikli bir komutandır. 3. haçlı seferine 9000 kişilik bir kara kuvvetiyle katıldı. önce selahattin'in elindeki akka kalesini ele geçirdi. hem de ne ele geçirmek! o diğer müttefikleriyle kaleyi kuşatırken, selahattin onları kuşattı ama hem selahattin'i bozguna uğratmayı, hem de kaleyi almayı başardı.
ondan sonra en büyük zaferlerinden birini kazandı: arsuf zaferi.
selahattin yafa yolundaki richard'a arsuf'da gayet iyi bir tuzak hazırlamıştı ve haçlıları dar bir yolda habersiz giderken basmayı başardı. fakat yine kaybetti, hem de büyük kayıp vererek. tam esir alınmak üzereyken kendi canını zor kurtardı.
tüm bu başarılara rağmen neden kudüs'ü kuşatmayıp döndü? çünkü fransa kralıyla bozuştu, kral çekip gitti. üstüne ingiltere'den tahtının tehlikede olduğu haberi gelince ve zaten fazla olmayan askerlerinin uğradığı kayıpları dikkate alınca dönmeyi tercih etti. kaçmış filan da değildir. dönmeden önce selahattin'le anlaşma yaptı, hıristiyanların kudüs'ü rahatça ziyaret etmesi için güvence aldı.
unutmadan, sefer yolundayken sicilya ve kıbrıs'ı da kontrolü altına aldığını ekleyeyim. dediğim gibi, bir ara şu haçlı seferlerini ayrı ele alacağım ki neyin ne olduğunu herkes görsün...
"herkes benim kriterlerime göre kahramandır, dış yardımların bile şekli, şemali, açısı ve muhteviyatı bellidir, sınırları da şuradan şuraya kadardır" diye koşullar koyup bir de "kendi anlayışımızın ötesine geçelim, aşalım bunları artık canım" ile güzellenen, velhasıl çapının "bu ne perhiz ne lahana turşusu" olduğu bal gibi belli olan bir açılımdır. bu iki tezat yanyana gelince amacın aslında ben-merkezci bir kültürel şovenizmden kurtulmak değil, bilakis bunu yeniden üretmek olduğu anlaşılıyor.
önce "kahramanlık" kavramı silaha indirgendiği için o devre dek düzensiz ayaklanmış ve boyuna kaybetmiş insanlarını "bağımsız ulusal mücadele" gibi görece yeni yani modern bir kavramla tanıştırıp örgütleyebilmen hasıraltı edilecek. niye? çünkü kural var: "Kahraman dediğin böyle insanüstü, sıradan olanın dışında kişisel mucizeler sergilemiş olacak bir kere"... marvel karakteri yani, peki.
sonra mücadele aleti ve yöntemi "silah" olarak tespit edildiği halde 15 sene harcadığın örgütlenme, bu süreç esnasında geliştirdiğin uluslararası ilişkiler, parça parça köylerin bir fikir etrafında yavaş yavaş bir ulusa dönüşmesi süreci yine sayılmayacak. neden? çünkü kural var: "savaş dediğin bir lider altında bir seferde, bir komutla ve bir hedefe yapılır, böyle parça pinçik olmaz bir kere". iyi de yunanlılar ikibin beşyüz sene evvel de bu sistemle yaşayıp savaştı, bizim coğrafya bu şekil bir parçalılık yöntemini adeta bize dayatıyor, sizinki gibi bir coğrafya yok bizde, onu ne yapacağız? "bana ne, ben anlamam, kural benim dediğim gibi, yoksa sayılmaz"...
hiçbir ordusunu "mühim oranda" (hassas ölçülere gel) yenemediğin halde bir ülkeden bağımsız olacaksın ama bunu başarman da "kayda değer" bulunmayacak. iyi de toprağı aldık baba, sen bundan daha "mühim" bir şey biliyorsan, buyur onun hesabını yapıver sen, ne diyeyim ben sana? sonra bir de bunların üstüne bu mücadelen sırasında ürettiğin sloganını bile aynen alıp kullanmış bir başka bağımsızlık mücadelesinin torunları tarafından beğenilmeyeceksin. iyiymiş, evrensele gel...
daha da ötesi "yardımı dıştan alıp savaşı kendi vermek" gibi kerameti kendinden menkul bir kriter kabul edilecek, ama başta kürtler olmak üzere türkiye bağımsızlık savaşında bulunmuş, ve tarihsel olarak osmanlı toplumsal mirasının bileşkenleri olan birçok etnik unsur ulus devlet kurulduktan hemen sonra sistematik olarak o "biz" denenden, veya o "kendi" denen alandan dışarıya itilecek, kakılacak. ancak belli bir resmi kimliği, ve üstelik sadece devletin istediği biçimde üstlenmeleri; bunu yapmazlarsa bölücü vatan hainleri oldukları ilan edilecek: "etniksin sen, sen de etniksin, hepiniz emperyalizmin oyunusunuz, oysa ben asliyim, efendinizim sizin, hakim kültür ve devlet'i-ali'nin devamı benim, o zaman benim etnik kimliğimin adı her yere verilecek, ve artık etnik bile olmayacak, "ulusal" olacak. hatta sınırlar dışında kalan türk unsurları bile "türki" veya "türkmen" diye değiştiriyorum. geri kalan diğer etnik kimlikler zaten nifak olarak sayılacak, hepiniz yok hükmündesiniz." herkes "dış"landı mı? ufak bir "detay" kaldı galiba:
gayri müslimler, tabi ya: ilk nüfus sayımında temsil ettikleri %10 orandan bugün onbinlerle ifade edilen sayılara düşürüldüler; yani artık değil yüzdelerle, bindelerle ama onbindelerle ifade edilen sayılara indirgenecek, yani sistematik olarak yok edilecek (edildi de). sonra denecek ki "biz dıştan yardım almadık". siz daha "siz"in kim olduğundan bihabersiniz, o nedenle türkiye toplumu kendisini toplum yapan butun unsurlardan arındırılarak hayali bir iç ve dış kavramlarıyla bugünkü haline erişti. sunni islam olayına hiç girmeyelim.
belki biraz da tüm bunları "beceren" kahramanları bulmak ve teşhir etmek lazım galiba.
neyse, ne diyorduk, aynı kültürel miras: "bu oyunun kurallarını ben buldum, sadece benim istediklerim oynayabilir."
bazıları tarafından "fikirlerin tarihsel ve sosyal değiştirici gücünü inkarı"nın da dahil edildiği yanlış tutumdur.
yahu daha kaç kere söylemem gerekecek? kapsam daraltması yapıyorum ki konu gereksiz dallanmasın. yoksa mahatma gandhi de, filiki eteria'yı kuranlar da, faraday da, einstein da, marx da, peygamber de kahraman sayılabilir elbette...
fakat kimse kusura bakmasın, yunan bağımsızlık savaşı iki tarafın da aşağılık katliamlardan başka kayda değer bir başarı sağlamadığı bir savaştır. hayır, işte meydan, hangi yunan kuvveti hangi mühim osmanlı kuvvetini yenmeyi başardı o savaşta? yunanın bize karşı önemli bir başarısından örnek vermek isteniyorsa, balkan savaşındaki performanslarına bakılmalıdır. gayet başarılıydılar.
navarin ile istiklal harbinde aldığımız sovyet yardımı ise bir tutulamaz. gerçek şu: sovyet yardımını almasaydık, kazanmamız neredeyse imkansızdı. büyük miktarda silah, cephane ve altın yardımı aldık. fakat savaşan sovyetler değil, bizdik. yendiğimiz yunan kuvveti ise hiç de azımsanacak bir kuvvet değildi. savaş tarihinin en parlak manevralarından birine kurban gittiler...
navarin'de neler olduğunu ise hepten cahil olanlar dışında herkes biliyor. savaş ilan etmeden, dünya tarihinin en adi, en alçakça baskınlarından biri yapıldı donanmamıza...
bir çok büyük kahramanın başarılarının bilinmemesine yol açmaktadır.
mesela meşhur ingiliz amirali horatio nelson. adam 12 yaşındayken donanmaya katıldı. bir savaşta sağ gözünü, diğer bir savaşta sağ kolunu, en büyük zaferi olan trafalgar'da ise hayatını kaybetti. hiç yenilmedi.
tabi onu anmışken oruç reis'i unutmayalım. küçük gemileri ve son derece az sayıda adamıyla zaferden zafere koştu. bir savaşta kolunu kaybetti. son savaşı olan tlemsan kuşatmasında, kuşatmayı yarmayı başardı, nehri geçti ama köprüyü uçurmak yerine geride kalan yaralı adamlarının yardımına koşmayı tercih etti ve şehit oldu.
kendisine habire olmadık nankörlükler edilmesine rağmen, kore donanmasını en zor koşullar altında zaferden zafere koşturmuş ve aynen nelson gibi son zaferinde hayatını kaybetmişti. hiç yenilmeyenlerden...
Kötü emsal olmaz. Bir eksiği alıp başka bir doğru ile çarpıştırarak hüküm verilmez. Herhangi bir hususun kıymet ölçüsü o mevzuun hâkimi olan ehillerince verilir.
Hâce Nasreddin’in dediği gibi “ben yaptım oldu” diyerek, yahut kendi bilgi sınırını alemin sınırı zannederek kendi milletini küçümsemeden evvel bu mevzuda kaç tane eser var, kaç mühim adam bu konuda neler söylemiş bilmek lazımdır... nasıl âlimi âlim, velî’yi velî, köylüyü köylü tanırsa, işte bunun gibi başka milletlerin kahramanlarını da en iyi tanıyacak olan içinde sayısız kahramanı barındıran bu millettir...
Osmanlı’nın bozulma ve çöküş dönemi ile, cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana pompalan içi boş “en büyük Türk” masalını alıp, yani kötü emsali doğru ile çarpıştırmak yanlış bir usüldür; bizim entelijansiyamızda başka milletlerin kahramanları takdir eden sayısız ilim fikir ve edebiyat adamı vardır. ...
kahramanlık anlayışı ateşli ve ateşsiz silahlara endeksli olanlar elbette fikirlerin tarihsel ve sosyal değiştirici gücünü inkar edecektir. bu tip zihniyetler için fransız devriminin kahramanı aydınlanma akımının düşünürleri, şairleri veya sanatçıları değil, ama Jakoben militanlardır. çünkü bu insanlara göre kahramanlık sözle değil kanla yazılan birşeydir.
aynı şekilde, başkalarının bağımsızlık savaşını "dışarıdan yardım gördüler", "ayaklandılar" diye küçümsemeye çalışanlar mesela amerikalılar'ın nihayetinde britanya imparatorluğuna karşı ayaklandığını ve fransızlar'dan yardım aldığını öne sürerek "aslında amerikalılar bağımsızlık savaşı vermedi" bile diyebilir. ya da türk kurtuluş savaşı'nda dışarıdan gelen yardımları da "onlar da yardım mı canım" diye yok sayabilirler. "hiç dışardan yardım almadan yapılan bir bağımsızlık savaşı duydun mu?" diye sorsak ağızlarını tavana açarlar.
çünkü bu bahanecilerin esas derdi üzüm yemek değil, bağcı dövmektir.
Yahu antik Yunan'dan beri herkes bir diğerinin başarısını göz ardı edip sövmekte antik yunanlılar irtibata geçtikleri iliryalı,fenikeli,trak,iskit, frig,pers,yahudi,mısırlılar gibi akla gelebilecek her kavmi barbar olarak anmak başka bir şekilde açıklanmaz
Veyahut romalıların kelt (özellikle galyalılar,kelt-iberler ve bretonlar),germenler (got,vandal,süev,burgund),daçyalılar ve kartacalılar gibi halkları da aşağılamak maksadıyla barbar demişlerdir bu sebepten o dönemki kaynaklarda kartacalı hanibal,vizigot alarik,hun attila gibileri barbar, vahşi olmakla itham edilir
Osmanlılarda da konu çok değişmiyor batılılar övdüğü kadar gömüyor da osmanlı ailesi ne kadar roma mirasına sahip çıkmaya çalıştığı için bu genelleme dışında kalabilse de hep Türklerden (özellikle konar-göçer olanlar ) yere batasıca kâfirler şeklinde sürekli bina inşa etmemelerine atıfta bulunarak bir aşağılama söz konusudur
Yani kısa kesmek gerekirse bir Yunan Türk'ün bir türk çinlinin bir ispanyol fransız'ın tarihi şahsiyetlerini takdir etmek zorunda değildir ama saygı duymalıdır.
Ben taktir ediyorum. adamlar oldukça zekiler. bazen objektif bir tutum sergileyerek gerçekleri görüp ona göre yorum yapmak gerekir. Aksi taktirde sadece kendi tarihimizde edindiğimiz başarıları yücektmekle kalınırsa ileriki vakitlerde olacak olayların karşınızda kendimizi geliştirip de başarı elde etmemiz zorlaşacaktır.
nikolaos skoufas, emmanuil xanthos, and athanasios tsakalov'un adlarının verilmesine vesile olan mevzudur.
üçü de kapsama alanımıza giren kahramanlardan değildir. komutan olmadıkları gibi askeri başarıları da yoktur. bilindiği üzere yunan halkı bağımsızlık savaşlarını dış güçlerin navarin'de yaptığı haince saldırı sayesinde kazandı. yoksa isyan bastırılmak üzereydi.
tabi hiç yunan kahraman olmadığını söylemiyorum ama bunlar kapsama girebilecek örnekler değiller. mesela Alexandros Papagos daha iyi bir örnektir. üstün mussolini güçlerini perişan etmişti...
1814'de "filiki eteria" (dostlar cemiyeti) örgütlenmesini kurarak osmanlı'ya karşı yunanistan bağımsızlık savaşını başlatan Nikolaos Skoufas, Emmanuil Xanthos, ve Athanasios Tsakalov adlı üç kahramanı takdir etmemek elde değildir.
1820'lere gelindiğinde örgütün parolası artık "eleftheria i thanatos", yani "ya özgürlük ya ölüm" haline evrilmiş, 1830'a dek süren bir direniş sonunda yunanistan osmanlı'dan ayrılarak bağımsız olmuştur.
bu üç kahramandan Nikolaos Skoufas yakmış olduğu ateşin sonucunu göremeden malesef 1818'de hastalanarak vefat etmiştir.
bu hadiselerden yaklaşık yüz yıl sonra kaderin garip bir cilvesi olarak, türkiye'nin kurucuları da filike eteria'nın sloganını "ya istiklal ya ölüm" olarak adapte edip osmanlı'yı nihayet tarihe gömmüştür.
klasik çomar taktiklerinden olan çamura yatmak yoluyla desteklenmeye çalışılan tutumdur.
radovan karadzic bir kahraman filan değil. burada askeri kahramanlıktan bahsediyoruz ve de ahlaki değerlendirme yapmıyoruz. herif asker bile değildi ki! cahil olmasan ratko mladiç demen gerekirdi ama yine sıçacaktın. çünkü ratko mladiç elindeki üstün güçlere rağmen zafer kazanmayı başaramadı.
size batıracaklarını ve de ağızlarının payını vereceğimi söylememiş miydim? işte, varan bir... dediğim gibi, cahil bunlar, hiç zor olmuyor.
başka aranan varsa buyursun.
not-1: araya güzel bir entry girilmiş. "neyin kahramanlığı?" diye haklı bir soru soruyor. cevap: konuyu dağıtmamak için askeri kahramanlık, kumanda beceresi üzerinden şeyetmekte fayda var.
not-2: beklediğim bir tepki olan "ama şu dediğin şurada yenildi" de boş laftır; peşinen söyleyeyim dedim. çünkü yeteri kadar savaşmış her komutan arada yenilir. iskender, sezar, halid bin velid, yi sun sin, timur, prens eugen, suvarov ve nelson gibi çok az istisnası vardır. peygamber bile uhud'da yenildi, hevazin savaşında kötü gidişi kıyıdan döndürdü...
tarihçi Stanley Lane Poole "başka milletlerin kahramanlarını taktir etmeyen milletler kahraman çıkaramaz" demiştir. türk korsanları ile ilgili kitapları oruç reis, hızır reis, turgut reis gibi kahramanlarımıza övgülerle doludur.
bu tutum maalesef osmanlıdan beri süregelen bir hastalığımızdır. sonuç olarak hiç kahraman çıkarmıyor değiliz ama zorlandığımız da kesin. orjinal osmanlı metinlerini okuyanlar bilir, osmanlı zihniyeti dışa karşı kayıtsız kalmak veya tepeden bakmak için olabildiği kadar gayret eden bir zihniyetti. ister yükselme dönemi olsun, ister duraklama ya da çöküş, osmanlı topraklarını gezen batılı gezginler olumsuz şeylerin yanı sıra olumlu gördüklerini de hiç çekinmeden yazar, överler... oysa çok daha nadir olan osmanlı seyahatnameleri hep küçümseme, sallamama manasında laflarla doludur. ta ki son dönemlere kadar...
cumhuriyet türkiyesi ise milliyetçiliğin yükselişe geçtiği bir dönemde kuruldu, cahil millete milliyetçilik öğreteceğiz diye çok abartma yolunu seçti... "bir türk dünyaya bedeldir" filan falan.. öyle filmler çekildi, anlatımlar yapıldı ki, misal insanlar yunan askerinin çok korkak bir asker olduğu gibi eblehçe yanılgılara kapıldılar. kimse korkağı yenmekte bir şeref olmadığını bile düşünmedi. madem o kadar korkaktılar, üç yıl niye uğraştık, kütahya-eskişehir ve sakarya savaşlarında firar eden kimin askeriydi, hiç üzerinde durulmadı.
gerçek şu ki (bkz: kahramanlığı dinle imanla milletle bağdaştırmak) büyük hatadır. diğer bir gerçek de şudur ki askerlerin kişisel cesareti bir savaşı kazanmak için bel bağlanabilecek en son sıralarda gelen faktörlerdendir. bu konuyu belki açarım uygun bir zamanda...
osmanlıyı çok fena yenen bir çok başarılı komutan vardır. mesela hunyadi yanoş, mesela prens eugen, mesela iskender bey, mesela Pyotr Rumyantsev, mesela alexandre suvarov... çoğu bilinmez bile... örnek verirken özellikle de az bir askeri kuvvetle zafer kazananları seçtim ki diğer bir yanılgımız olan "efendim bunlar haçlıydı, çok kalabalıklardı" aptallığına yer olmasın. kaldı ki haçlılar hiç de öyle abartıldığı kadar kalabalık filan değildiler. bir ara o konuyu da ele alırım.
yenildiği halde kahramanca direnen, kök söktüren, çok kayıp verdiren başarılı komutanlar da vardır. mesela 11. konstantin, mesela kazıklı voyvoda vlad tepeş, mesela Nikola subić zrinski...
zaten kaybettiğimiz savaşları da geçiştirme eğilimindeyiz.
not: eksilemek ama yorum yapmamak... klasik çomar tutumu... şaşırtıcı değil. biliyorlar ki yorum yapmaya kalksalar batıracaklar, olmadı ağızlarının payını vereceğim, mesele odur.