recep tayyip erdoğan'ın bilinçaltı ve bilinç düzeyinde karmaşık ve çelişkili bi kimse olduğunun kanıtı. saçmalık.
edit: helalleşmekmiş... peh... yap yap sonra özür dile. ergenler bile yapmıyo bunu. biz de ergen değiliz...
yazarların davalarıyla da ilgili yazacaklarım. lakin aktörümüz kılıçdaroğlu. işine gelmediğinden,yahut sadece kartel gazeteleri okuduğundan kimse dikkat çekmemiş. davaların geri çekilmesi üzerine, kemal kılıçdaroğlu bir beyanda bulundu: "zaten kazanamayacağı belliydi, o davaları kaybedicekti" diye. bunu başbakan dese yargıyı ele geçirdi derdi herkes. demeli de. ama başkalarına da diyebilmeli. yanlış mıyım?
lakin konuya tarafsız bakan ben, yargı hala chp elinde, o sebeble sonuca etki edebiliyor diye analiz yapmadım. ne de olsa bizim ınternete düşen "Onama kararı mı istersiniz, bozma mı?" gibi onlarca ses kaydından, gözümüze baka baka gürsel tekin e mahkeme kıyağından(#11391206) haberim yok.
siyasi bir kurumda değil, eskiden bağımsızdı denen yargıda, kapatılan chp nin devamı shp de adalet bakanı Mehmet Moğultay döneminde yapılan aşırı kadrolaşmaya dair pişkince gazetelere bile söyleyebildiği "ne yani MHP'lileri mi alsaydım" cümlesini, hala atadığı onlarca adamdan etkisi,talimatları süren seyfi* dedeleri, Çakıcı'ya yardım eden, engelleyemeyince dava sonucunu haber verip, "kaç" diyen sol görüşlü yargıtay başkanı Eraslan Özkaya'yı ne de olsa ben ve yeni nesil bilmiyoruz. bu sebeble de kılıçdaroğlu nun davaları etkileme gücü olduğunu ve bunu ima ettiğini iddia edemeyiz,etmiyoruz.
doğru bir harekettir, ilk kez balkon konuşmasında ağzından "Mustafa Kemal Atatürk" adını duyduğumdan itibaren 2. olumlu davranışıdır. Akp belediyeleri bursa da iyi çalışmış bu arada cazibe merkezi filan. geç bile kalınmıştı aslında oralarda düzgün bi merkez için.
yeni döneminde tekrardan aynı sebeplerle çeşitli kişilere dava açarsa bu jestinin pek de önemi kalmayacak, göz boyama olduğu ortaya çıkacaktır nitekim.
işte siyaset böyle bir hadisedir memleketimde. maalesef. bunu oy kullanmayan biri olarak söylüyorum. siyasete de her zaman küfürü savurmuşumdur. benim doğama uymayan bir olay siyaset ve birilerinin peşinden koşma zihniyeti.
ama hakikaten bir devletin başbakanı bu işlerden vazgeçmeliydi, doğrusu budur olayından ziyade, bu işlere hiç girmemeliydi. eleştiri her zaman var, olacak ve engellenemez. hele siyasette kasten yapılanları saymıyorum bile, ki oyunun parçasıdır her zaman. çünkü herkes bir taraf olma zorunluluğu ile büyütülmüş ve yaşıyor bu memlekette.
o sebeple onu yapan başbakan, yarın da bunu yapar olur biter. bu asla ve asla değişmeyecek bu topraklarda, en azından bizim göremeyeceğimiz kesin!
tanım: hiç olmaması gerekeni gecikme ile düzeltmektir.
kimse kızmasın ama ben yine en baştan dediğimi tekrarlayayım:
(bkz: siyasete 15 dakika arayla sunturlu küfür savurmak)
seçim sonuçlarının zorunlu kıldığı müttefik arama çabasının bir parçasıdır. malum, 325 milletvekili hülyaların gerçekleşmesine yetmiyor. muhalefete, hiç alışık olunmadığı şekilde göz kırpmak gerekiyor. muhalefetin yumuşamaya kanması ve vatandaşın köprüyü geçmesi halinde, sivir dişlerini tekrar göstereceği kesindir.
başbakan'ın oy toplama süreci halen devam etmektedir. zira asıl amaç başkanlık sistemidir! önümüzde ki dönemlerde milletvekili transfer çalışmalarıyla da bunu göreceğiz zaten.
başbakan bu hamleyi seçimden önce yapsaydı laikçi kafanın yapacağı yorum kesinlikle şu olacaktı; "oy toplamak için kurulmuş tezgah" peki bu sefer ne diye yaptı bunu?
kimse bana mitinginde alevilerin yuhalandığı, alkol kullananlara ''aksırana tıksırana kadar içiyorlar'' dediği, bir heykele ''ucube'' yıktıran bir parti başkanının ''uzlaşmacı'' olduğu masalını yutturamaz.