şuna inananlarla aynı sayıda oy vermek zorunda olmak ne acı. o zaman tek soru kılıçdaroğluna açtığı tazminat davasında kılıçdaroğlunun avukatları tapelerin bilirkişiye gönderilmesini istediğinde erdoğan ın avukatları neden apar topar davadan feragat ettiler acaba.
başbakan bile fastan habertürk ü aradığı görüşmeyi kabul etmişken montaj denmesi tamamen trajikomiktir. anca bir çorap kokulu yalakaya yakışır. amk malları sizi.
en garip tarafı da tübitakın hazırladığı raporun kimsenin fikrini değiştirmemiş, hatta değiştirmek şöyle dursun; kuşkulanmaya bile sevk etmemiş olmasıdır. işte, bir hükümetin, devletin tüm kurumlarını ele geçirmesinin, bunlara nüfuz etmesinin ve devlet ile hükümetin özdeşleştirilmesinin acı sonucu da budur. şu halde kim, neden güvensin ki tübitaka? daha bir kaç ay önce, tübitakta çalışan bir arkadaşımdan, yoğun baskı altında olduklarının, işten çıkarılabileceğinin haberini almıştım. sebebi de gayet tahmin edebileceğiniz gibi, siyasiydi. şimdi ben bu kurumun başbakan hakkında hazırladığı rapora neden ve nasıl inanayım?
şimdi diyeceksiniz ki, madem kimse inanmıyor neden hazırlatılıyor bu rapor? bence bu raporun hedef kitlesi belli zaten. biz ankarada, istanbulda akademisyenlerle, önemli kurumlarda önemli mevkilerde bulunan insanlarla böyle bir monajın mümkün olup olmadığını tartışırken, yozgatta, çorumda, sivastaki vatandaş başka şekilde düşünüyor, tartışıyor bu konuyu. onlar için böyle bir montajın mümkün olup olmaması tartışma konusu bile olamaz. çünkü onlara göre israil, abd gibi dış mihraklar insanların bir gecede klonunu yaratıp, piyasaya sürebilecek teknolojiye sahip. üstelik bu bilgiye nereden ulaştıklarını sorsanız, size konuyla alakasız üç beş örnek vermekten başka da bir şey yapmazlar. yani diyorum ki, bu vatandaşlar için akp iktidarını ve türkiyeyi zarara uğratmak için her şeyi yapar bazı dış mihraklar. ve bu insanların, tam da kendi kafa yapılarına uygun bir şekilde, üstün körü ispata ihtiyaçları var. tübitakın raporu tam da bu eksikliği gideriyor. onlara, "tübitak da söyledi, montaj dedi işte" diyebilme fırsatı tanıyor. bu saatten sonra sakın ola ki ortalama bir akpli vatandaşın karşısında bu ses kayıtlarının gerçek olduğunu iddia etmeyin. yaşayacağınız diyalog üç aşağı beş yukarı bellidir. size ses kayıtlarının montaj olduğunu, bunun zaten belli olduğunu, yine de tübitakın bile açıklama yaptığını, montaj olduğunun ispat edildiğini, tüm bunların başbakanı yıpratmak için kurulan komplolar olduğunu anlatacaktır.
en üzüldüğüm şey de şu, memleket olarak komplo teorilerine o kadar çok bel bağladık, o kadar alıştık ki artık hiç bir konuda gerçekleri göremeyecek kadar aptallaştık. bunu akpli, chpli mhpli diye ayırmadan söylüyorum. çünkü toplumun her kesiminde yaşanan bir olgu bu. bazı akpliler, gezi eylemleri, 17 aralık, ses kayıtları, soma faciası dahil olmak üzere son senelerde hükümetin karşılaştığı bütün problemlerden bir takım hayali güçleri suçlu tutuyorlar. yıllardır tanıdıkları cemaati bile bu uğurda olduğundan çok farklı bir örgüt olarak kabul ediyorlar artık. chpliler, mhpliler çok mu farklı sanki? onların da bazıları akpnin gerçek oy oranının yüzde yirmi olduğundan, seçimlerin külliyen hile hurda olduğundan, tüm bunların hepsinin bir amerikan projesi olduğundan bahsediyorlar. neredeyse her konuşmalarında, ne olduğunu bile doğru dürüst bilmedikleri büyük orta doğu projesinden bahsediyorlar. yandaş medya kanallarının bütün söylediklerini bir çırpıda yalan ilan ederken, muhalif kanalların bütün haberlerini (sözcü, odatv, halk tv, zaman da dahil) katıksız doğru olarak görüyorlar. maalesef kendi yarattıkları dünyada yaşayan bu insanların gerçek dünyayı algılamasını ve bu dünyanın gerçeklerini konuşarak uzlaşmalarını beklemek de fazla iyimser kaçıyor ki benim de içinde bulunduğum bu grubun hatası da bu. sanki bu hale getirilmiş bir toplumun doğru şekilde düşünmesini, tartışmasını öğrenebileceğini zannediyoruz. halbuki her iki zıt grubun elitleri de gayet iyi biliyor ki, bu toplum eğitilemez. bunun yerine manipüle edilebilir. böyle bir toplumu manipüle etmek hem çok kolaydır, hem de manipüle eden için çok karlıdır. bunu da en basitinden, hemen hemen hiç bir konuda hiç bir somut çözüm üretmeyen, ya da uzlaşmaya, gücünü halkla paylaşmaya razı olmayan partilerin aldıkları oy oranlarından; ya da yaptığı haberlerin önemli bir kısmının yalanlamasına rağmen en çok tiraja, reytinge sahip olan gazetelerin, tv kanallarının varlığından da anlayabilirsiniz.
Bu kadar başarılı montajcılar vardıda madem Türk sineması niye gelişmiyor? Daha senkronizasyon yapamayan prodüksiyonlar var onu da geçtim Universal stüdyo neden Türk şirketi ve adı evrensel stüdyo değil. Bu kadar gelişmemiş bir kurgu yetisi varken onun montaj olduğunu nasıl anladıkları da merak konusu çünkü, ses dalgaları birbirinin devamı halinde değilse birleştirilemez birleşirse atlama olur, fraunhower(yada fraunhofer) mp3 ü bulan enstitünün keşfidir.
Bu kadar uğraşmaya gerek yok ki. Gider Telekomünikasyon iletişim Başkanlığı'ndan konuşma vakit dökümlerini alır ben o gün o vakitlerde bu konuşmaları yapmadığını kanıtlar.