sizi bilmiyorum ama benim başıma geldi bu durum. gençliğin de verdiği ateşle bir zaman siyasete kanım kaynadı. siyaset konuşmaya başladım sağda solda. her olay hakkında fikrim vardı. ana haberleri kaçırmıyor m.a.b. yorumlarına küfürleri sallıyordum. sonra bir ara aklıma süper! bir fikir geldi: ben neden başbakan olmayayım. ülkenin durumu belli. e sorunlar da belli. bu genç yaşımda ufaktan siyaete girmeye başlarsam ileride belki de başbakan olur ve ülkem için çalışırdım. evet evet, bunu yapmalıydım. aklımda sürekli başbakan olursam yapacaklarım, nasıl konuşmam gerektiği filan vardı. mesela; gelir gelmez herşeye zam yapıp para toplayıp yavaş yavaş borçları ödemek* veya bütün kararları muhalefet partilere danışıp yapmak.(ibişe bak, tek başına iktidar oldun, bi muhalefete danışman eksikti).bunun gibi zırvadan da öte saçma sapan fikirler aklımda uçuşup duruyordu.
sonra uzun bir süre tv den uzak kaldım. aylarca. ve ana haberleri izlediğimde hala aynı şeyleri tartıştığımızı gördüm: hala işsizliği tartışıyorduk, hala laikliği, hala kürt sorununu, hala pkk yı, hala yargıyı tartışıyorduk. hala şehitler veriyorduk ve analar hala "vatan sağolsun" diyordu. hala babalar oğlunun tabutuna asker selamı veriyordu. hala, birbirleriyle kanlı bıçaklı olan siyaetçiler, el ele sıkışıp pişkince objektiflere gülümsüyordu.
sorunlar çözümlenmiyordu bir türlü. hala aynı yerde dönüp duruyorduk. ve siyasetin ne demek olduğunu anladım: hiç. evet, siyaset "hiçliğin" vücut bulmuş haliydi bana göre. ortada hala sorunlar duruyordu ve hala siyasetciler tartışıp birbirini yiyordu, gazeteciler de köşelerinden bunlara kendi görüşlerince yorum yapıyorlardı.
ve o an vazgeçtim bu saçma fikrimden. başbakan olmak mı: güldürmeyin beni.
lider olabilecegine inan insanin fikridir. bu fikir genelde arkadaslar arasinda sevilen, sayilan fikirleri o ortamda begenilen bir insanin dusuncesi olarak karsimiza cikar. ama okyanusa acildiginda bu tur fikirlerden vezgecme durumu cok raslanan durumdur.
politikacılar ne zaman farkına varır ya da biz nasıl ifade ederiz de başarılı olur haritasına henüz sahip olmasam da, vatandaşına değer vermdiğini hissettiren bir anlayışın baki kalamayacağına inanıyorum.
her ilişki güven üzerinden yürür, ilişkilerdeki sarsıntılar değişimle sonuçlandıkça devam eder. istenmeyen değişimler reddedilirse, ilişki biter.
seçmenimiz oy vermemekle düzeni değiştirebileceğine inandırılmış olsa da, oy vererek de bunu yapmanın yolları mevcuttur. Oy vererek yapılacak değişim, vermeyerek yapılandan daha başarılı sonuçlar çıkaracaktır.
Türkiye'de başbakan olma isteği, partilerin hantal ve değişmez olmayı üreten temel dinamiklerden biridir. Ne zamanki politik tavrın ortak bir tavır olduğunu anlarız ve en önemlisi, ne zamanki politik görevin rant elde etmek değil, vatandaşı mutlu edecek, ona kazanç sağlayacak alanlar yaratmak olduğunu anlarız ve bu talebi yaratırız o zaman olumlu değişim oluşur.
Yani, türkiye gelecek seçimlere ortak karar vererek girmelidir. başımızdaki dışında, en çok umut verene sağın sağındaki - ortasındaki diye bakmadan ya da solun solundaki - ortasındaki demeden oy kullanmalıdır.
milletvekilliğini rant yuvası olarak kullandığını bildiği adayları, listenin başına koyan parti başkanına, il parti başkanına ya da ilçe parti başkanına; "arkadaşım, sen benim birinci seçtiğim adamı 1. sıraya koymak zorundasın, kafana göre milletvekili sırası koyup, kafana göre meclise girince kendi maaşına zam koyamazsın" demenin yolunu bulmalıdır.
Demokrasilerde çareler tükenmez ama çareleri tüketmemenin yolu vatandaşa yol açılması ile mümkün olur. Kast ettiğim bu yol, peşkeş çekilen devlet arazilerine açılan yollar değil, yasal işlem yollarıdır.
Uzun lafın kıssası; yasal işlem hakaret kisvesi altında hep tepedekilere çalışırsa olmaz hiç bir şey, halk için çalıştığı zaman adı politika olmaktan çıkar demokrasi olur.