krem şanti reklamı...
(bkz: babam böyle pasta yapmayı nerden öğrendi) ebenden öğrendi gerizekalı. böyle ağzının üstüne üstüne vurucaksın aklı başına gelicek. bide o pastayı ağzının içinde yuvarlamıyor mu... şımarık piç. iyice midesini bulandırıyor insanın. alacağım varsada o reklamdan sonra almıyorum ulan. *
Casper'in son reklamında ekranda hatunun tıp fakültesini kazandığı görüyorlar* seviniyorlar daaa sen kimi kandırıyorsun casper öss öyle görsellikle sonuç açıklamıyor gayet bildiğin div table içinde gazlıyor.
- öyle yap demekle olmaz, sana bir shubuo taklidi yapayım mı
diyaloğundan sonra shubuooooo diye bağırırlardı. biz de merak ettik. çocukluk heyecanı. hem benim heyecanım iki kattı. çünkü doğum günümde öğrenecektik ne olacağını.aklımda kalma nedeni de budur belki. hayatımın hediyesini alacaktım*çıka çıka turkcell in bir mesaj servisi çıkmıştı. şimdilerde adını duyan var mı?
regal adlı beyaz eşya firmasının reklamları tamamen berbat. bu kadar boktan bir pazarlama yöntemi geliştiren, o fikri sunan şahsı görmek, tanışmak isterdim! reklamlarında hep şu mesajı veriyor: "regal alın, regal kalitelidir. eğer almazsanız siz salaksınız!" evet aynen bunu diyor. lan ben zaten sen öyle bir promosyon yaptıktan sonra alacağım varsa da almam lan o ürünü!
örnek vermek gerekirse reklamın birinde iyi giyimli bir adam ve 2 adet beyaz eşya var. bir adet sevimli bir kuş. adam nazikçe kuşa "sen olsan hangisini alırsın? pahalı olanı mı ** yoksa ucuz ve kaliteli olanı mı?" * sonra kuş uçuyor ve pahalı olanın üzerine konuyor. adam yüzünde küstah bir gülümsemeyle "hıh! kuş işte kuş..!" diyor ve reklam o şekilde bitiyordu yanlış hatırlamıyorsam.
yani tekrar soruyorum hangi akla hizmet böyle bir reklam kampanyası yapmış bu firma? şaka mısınız lan siz? marka kavramına bok atarak olmaz bu işler yavrucuklarım. başka taktikler deneyin olumlu mesajlar verin insanlara. marka olmuş ürünleri alan insanlara hakaret ederek başarıya ulaşamazsınız.
çok sevinçli olduğunda koşuyor insan. 100 metre yarışında birinci olan birisi olsa bile mesela, 100 metre boyunca bacakları çatlayıncaya kadar koşmuş birisi bile olsa, yarıştan sonra koşmaya devam ediyor, bu sefer sevindiği için koşuyor. futbolcular gol attıklarında koşuyorlar, 3-4 saniye boyunca dünyadan kopup, evrende başka hiçbir şey yokmuş gibi bakan gözlerle koşuyorlar.
kapalı bir mekandayken sevinçli bir haber alan kişiler ne yapabiliyor peki? zıplıyorlar en fazla. ayakların öyle ya da böyle, bir şekilde, yerden kesilmesi gerekiyor sevinirken. peki diyelim dışarıdayız, şehrin sokaklarında dolaşırken birden çok sevinçli bir haber alıyoruz. en dandik ve hüzünlü kısım burası; çünkü çoğu kişi koşamıyor bu durumda. şehir insanı sevincini bile doğasına uygun şekilde yaşayamıyor. istediğin gibi koşamıyorsun şehirde. diyelim etrafındaki tüm kentdaşlarının "ulan bu adam deli mi" diye düşünmesini göze aldın ve koşmaya başladın, ama karşına kırmızı ışık çıkıyor biraz sonra. yeşili bekliyorsun. tüm heyecan gidiyor, yahut eziliyorsun.
eğer siz de bunlardan şikayetçiyseniz, size lütfü koşubandı tavsiye ediyorum. ev içi sevinmeler için birebir. taksit de yapıyorlar, bonusu da var. lütfü koşubandı.