ecnebi güzel bir ablamızın kapıyı çalıp ... çay varmı diye sorduğu ana kadar evdeki onca kişinin umursamadığı hatta evde olup olmadıını bile bilmediği kapının ikinci kez çalışında ellerinde ürünle kamera karşısında beliren gençlerin yüzünde aslında o hatun kapıyı çalmasa benim bu markayla işim olmaz çok dandik bi çay dercesine bakışlarla kapıdakine baktıkları poşet çay reklamı.
bir klasik olarak (bkz: rustulu surf reklamı) gol yemem surf yerim repligi ile hala bir cok insanın kabuslarına giren reklam
ote yandan bir reklamın basarı olcusu akılda kalıcı olması ve urunu tanıtması ise bu reklam superdir
kariyeri ve eğitimine ufaktan göz gezdirilince kaliteli işler beklenilesi müjdat gezen in dış cephe kaplamaları reklamı; müjdat gezen bir evin önünde ürünle ilgili laf etmeye çalışırken, arkadan bereli, sinir bozucu, selami şahin tadında biri çıkar ve lafa karışır, müjdat ta sinirlenir gider filan.
yurdumda esprili reklamlar, özellikle cem yılmaz ın hikaye tadında yazdıkları çok tutuluyor, eyvallah, severek izliyoruz. ama bu ne be kardeşim, ne oldu yıllanmış birikimine, yoksa darbukatör baryam ı oynayamaktan mı oldu bunlar? filmlerin, dizilerin sıktı zaten, bir de bu mu çıktı başımıza? sen kal cennet mahallesi nde, takıl şopar şopar, çal darbukanı bak keyfine.
yeni egepen reklamı. kaptana pencereniz hangisi mi yoksa, eviniz neden sıcak mı gibisinden bir şeyler soruyorlar. o koskoca kaptan da başlıyor şarkı söylemeye:
gerçeği yansıtmayan bir durumdur. yapılan bir araştırmaya göre, satışa en fazla yönlendiren reklamların genel kitle tarafından sevilmediği anlaşılmıştır. sevilen reklamların da ödül kazanmaktan öteye geçemediği yine yapılan araştırmanın çarpıcı sonuçlarından biridir. ayrıca, yapılan işin brief ini görmeden, iş hakkında yorum yapmak çok da sağlıklı değildir. adam satış verilerini önümüze koyduğunda dudağımızın uçuklaması an meselesi olabilir. unutulmaması gereken en önemli nokta da, o reklamların çoğunun müşteri direktifleriyle tatnımayacak hlale getirilmesidir ki bu reklamcının hergün yaşadığı bitmeyen bir kabustur. yine ayrıca sözkonusu reklamların herbiri büyük ölçekli ajansların işleridir. bu azansların portfolyolarına bakıldığında çokça iyi iş görülebilir. illaki çok kötü reklamlar vardır ve bunların sayısı epey fazladır. bu durumda şunu söylemek gerekir: (bkz: kime göre neye göre)
çok sevinçli olduğunda koşuyor insan. 100 metre yarışında birinci olan birisi olsa bile mesela, 100 metre boyunca bacakları çatlayıncaya kadar koşmuş birisi bile olsa, yarıştan sonra koşmaya devam ediyor, bu sefer sevindiği için koşuyor. futbolcular gol attıklarında koşuyorlar, 3-4 saniye boyunca dünyadan kopup, evrende başka hiçbir şey yokmuş gibi bakan gözlerle koşuyorlar.
kapalı bir mekandayken sevinçli bir haber alan kişiler ne yapabiliyor peki? zıplıyorlar en fazla. ayakların öyle ya da böyle, bir şekilde, yerden kesilmesi gerekiyor sevinirken. peki diyelim dışarıdayız, şehrin sokaklarında dolaşırken birden çok sevinçli bir haber alıyoruz. en dandik ve hüzünlü kısım burası; çünkü çoğu kişi koşamıyor bu durumda. şehir insanı sevincini bile doğasına uygun şekilde yaşayamıyor. istediğin gibi koşamıyorsun şehirde. diyelim etrafındaki tüm kentdaşlarının "ulan bu adam deli mi" diye düşünmesini göze aldın ve koşmaya başladın, ama karşına kırmızı ışık çıkıyor biraz sonra. yeşili bekliyorsun. tüm heyecan gidiyor, yahut eziliyorsun.
eğer siz de bunlardan şikayetçiyseniz, size lütfü koşubandı tavsiye ediyorum. ev içi sevinmeler için birebir. taksit de yapıyorlar, bonusu da var. lütfü koşubandı.