yarın öbür gün gözü dönmüş bir katil olup 3 kişiyi kör testere ile kesip kesmediği/kesmeyeceği bilinmez. ya da hortumcunun önde gideni olup tüyü bitmemiş yetimin hakkını hüpletip hüpletmediği. ya da zampara olup arkasında 15 tane gözü yaşlı insan ya da 3 tane gayrimeşru çocuk bırakıp bırakmayacağı...
sadece eşeğin önündeki havuçtur aslında ebeveynlerin çocukları için kullandığı. ama, hayatın ve kişiliğin bir toplam, bir bütün olduğu düşünüldüğünde, pedagojik olarak pek doğru bir örnekleme değildir bence.
ailenin kendi çocuklar hariç diğer çocuklar için kullandığı cümledir.
not:genelde ailenin kendini savunma amaçlı "elalemin çocuguyla ne işin vardı?" sorusuyla karşıdaki çocuga bütün suçu yüklemektir.
komşunun tavuğu komşuya kaz görünürmüş misali atasözünü doğrulayan bir olaydır. çocukluğumda çok karşılaştığıtım bir sözdür. aileler bunu söylerken çocuğunu fişeklediğini düşünür. bizim de onlar gibi olmamız için gayret göstereceğimizi zannederler ancak tam tersi aslında çocuğunun kırıldığını umutsuzluğa düştüğünü düşünemezler.
elalemin çocuğu beni hiç ilgilendiremedi. elalemin çocuğu sokaklarda sürtebilir , hiçbir şeyi takmayabilirdi ama ben o çocuk değildim . nedense elalem hep yanlış yapıyordu , ama ben doğru yapmalıydım.
bu çocukların en önemli özelliği başarılıyken piyasada olmamaları. sen bursluluk sınavını kazandığında, lgs de ilk yüze girdiğinde filan ortalarda olmaz bunlar. belki sen 5 yaşında okumayı söktüğünde konuşmayı bile bilmiyordu pezevenk ama konu oraya hiç gelmez. ta ki başarısızlık gelip seni bulana kadar.
başarısızlık dediğin belli dönemlerde her insanın başına gelen şey. tabi aramızda bazı android arkadaşlar olabilir, onları hesaba katmıyorum. onlar liseyi bitirir, üniversiteyi bitirir, iş bulur, askere gider, döner, evlenir, ev alır... hayatlarında herhangi bir sekte, efenime söyleyim bir tökezleme filan mevzubahis değil, olamaz. normalde insanların başına gelebilen bir şey başarısızlık. işte tam o zaman peyda olur bu başarıdan başarıya koşan yavşak komşu çocuğu.
ilkokulda osmanlının büyüme dönemini anlatılırken çok eğlenirdim ben. böyle fetihler filan var, topraklar sürekli büyüyor, çok zevkli lan. böyle gidiyorlar doğudan biraz tırtıklıyorlar, geliyorlar viyanaya dayanıyorlar filan. ta ki gerilemeye kadar. biraz müfredattan da kaynaklı tabi ama o zamana kadar adı laf arasında bile geçmemiş bir rusya peyda oluverir. peyda oluverir yeterli değil hatta, resmen bela oluverir. ordan girer, burdan çıkar, şurdan anlaşma yapar filan. darlar insanı, dönemin padişahlarına filan acırdım yani. dünkü yavşak rusya adam olmuş da bizden toprak istiyor.
işte komşu çocukları da böyle yavşak insanlar. insanın başarılı döneminde karşısına çıkmazlar. akbaba gibi sinsi sinsi takip eder, tökezlediğinde hemencecik tepene binerler. şanslıysan kurtulur yoluna devam edersin. değilsen uludağ sözlük'e dert yanarsın işte böyle.
trajik bir durumdur. haa yok öyle onun başarısından ezilmek değildir trajik olan. o fırlatmanın örnek olmayı haketmeyişidir. hatta daha fenası ebeveynin kendi çocuğunun değerini bilmemesidir. o örnek denen fışkırtmaları skandallarıyla aslında hepimiz biliriz. benim mahallamdeki örnek homo olur ama senin mahallendeki örnek başka bi ibneliğiyle elaleme maskara olur. hayatın cilvesidir işte. bu dram soslu satırlarım tüm patavatsız ebeveynlerin kızılcıkşerbeti tiryakisi evladı güzidesine gelsin.