ÇOK başarılı bir işadamına
sorarlar:
- Başarınızı neye borçlusunuz?
- Aldığım doğru kararlara..
- Doğru kararları neye borçlusunuz?
- Tecrübeme...
- Tecrübenizi neye borçlusunuz?
- Aldığım yanlış kararlara...
bir kere elde edeceğinizde artık herkesin sizden bekleyeceği için ve sizde de doyumzuluk yaratacağı için artık bir takıntınız olacaktır. insanlar sınıf geçmeye bakarken siz ortalama yapmaya gayret edersiniz. çocukluktan buna yönlendirilmiş de olabilirsiniz ki biz buna güdü diyoruz.
Başarıyı yakalamış yaşlı bir adama, iş dünyasına yeni atılacak olan gençler sormuşlar:
"Hayatın bize en üst düzeyde mutluluk ve başarıyı sağlaması için ne yapmalıyız?"
Tecrübeli işadamı onları şu şekilde yanıtlamış:
Sizin bu sorunuz, bana bir tek ineği olan köylüyü hatırlattı.
Bir gün o köylüye adamın biri sordu:
'ineğin ne kadar süt veriyor?'
Köylü şu cevabı verdi:
'ineğim hiç süt vermez. Sütü ondan sizin almanız gerekir.'
"Çoğu zaman ve çok gülümsemek; zeki insanların saygısını ve çocukların sevgisini, şefkatini kazanmak; dürüst eleştirilerin takdirine layık olmak ve yanlış arkadaşların ihanetine tahammül edebilmek; güzelliği takdir edebilmek; başkalarındaki en iyiyi bulabilmek; sağlıklı bir çocuk, bahçelik bir arazi ya da daha iyi bir hale getirilmiş bir sosyal durum yoluyla bu dünyayı olduğundan biraz daha iyi bırakarak terk etmek; bir hayatın bile sırf siz yaşadınız diye daha rahat nefes almış olduğunu bilmek. işte başarmış omak budur".
ralph waldo emerson
başarı sandığımızdan farklı birşey olmalı. neden mafya filmlerinin sonunda ana karakter iş başında vurulup ölmez. neden arenada ölen bir gladyatörü konu alan bir kitap yoktur neden unuturuz onları. başarı için tam ve mutlak bir başarı için yapılan işten esas şeyden çok daha fazlası gereklidir çünkü. bunu anlamak lazım.
başarı bir bataklıktır. bulaşsan bi dert bulaşmasan ayrı bi dert. hele genç yaşta başkalarının başarı diye nitelendirdiği bi halt yediysen geçmiş olsun, artık bataklıktasın.
çırpın ha çırpın, uğraş ha uğraş.. çıta yükselir sürekli, her engelden atladığında daha yükseğe koyarlar. engeller yükselir sen zıplarsın, sen zıplarsın engeller yükselir.
o ana kadar kaç metre yükseğe zıpladığının hiç önemi kalmaz, günün birinde ayağın takıldığı zaman.
hayır arkadaş kimse umrunda olmaz, da insan ailesinden birinin sözlerini de görmezden gelemiyor ki...
bak mesela yıllarca hiçbirşeyi iplemeden kimseye umut vermeden yaşasan, herkes sana yok bundan bi nane olmaz dese, insanların beklentileri düşse, hatta hiçbişey beklemeseler rahat olursun ne güzel. baskı yok stres yok yıpranma yok... eninde sonunda kıytırık da olsa bi işe kapağı attın mıydı tamam işte senden başarılısı olmaz, herkes memnun, anan memnun baban memnun sen rahatsın ohhh.
ama yok sen bi haltlar yedin artık, bişeyler yaptın bittin olum sen hayatın kaydı, illa başarıyı devam et-ti-re-cek-sin.. yoksa küçümsenirsin, örselenirsin, senin de moralin bozulur böyle bombomb.k bi şekilde k.çını yırtmaya devam etmek zorunda kalırsın...
elde etmek için azim, kararlılık, çaba ve tabi ki her şeyin olmazsa olmazı olan şansı gerektiren durum. belirli bir konuda başarıyı elde etmek, elde ederken geçirilen süreçler, bunalımlar vs. bunların hepsi oldukça çetindir, başarıyı elde edenler vazgeçmeyenlerdir gibi bilindik laflar her zaman söylenir söylenmiştir de, ama nedense böylesi sözler insanları başarıyı elde ettikten sonra her şeyin süt liman olacağına inandırdığı/hazırladığı için söz konusu başarıdan sonra kişide bir bıkkınlık ve yorgunluk baş göstermeye başlar. (bunun en basit örneği üniversitede çok iyi bir bölümü kazandıktan sonra derslerini salıveren ve okulunu bitiremeyen bir öğrencidir.)
okullarda rehberlik öğretmenlerimiz ya da hatırlayamadığım başka kişiler, bizleri sadece bir hedefe yönlendirirler. sanki hayat o hedefe varıldıktan sonra aynı çetinlikte devam etmeyecekmişçesine. işte bu yüzden bir hedefe kilitleniriz onun peşinde gideriz ve belki kazanırız ama neleri kaybettiğimizi vakit geç olduktan, her şey bittikten sonra anlarız.