Ölümün elinde buğday tarlası.
Oraklar başakları biçmede.
Usulca sallanıyor kavaklar
ince yel ruhuyla söyleşip.
Hep sessizlik istiyor tarla.
Güneşle katılaşmış, iç çekiyor
engin öğeyi kendi kendine
saklayan uyanık düşlerle.
Gün
olgunlaşıp sesten, aydınlıktan
gök rengi dağlara alçalıyor.
Hangi gizli düşünce kimbilir
başakları coşturan?
Hangi düşcül üzüntü uyumu
dalgalandıran öyle?
Kocayıp uçamayan kuşları
andırıyor başaklar!
Başlarında
Som altından bir beyin var
ve dingin izlenimler.
Düşünceleri aynı,
hepsi de
dalmışlar aynı gize, çıkarırlar
canlı altınını yerin, o tatlı
güneş arıları, devşirirler
giyecekleri kızgın ışını
un ruhunu yaratmak üzere.
Ne sevinçli hüzün verirsiniz
bana tatlı başaklar!
En derin çağlardan gelirsiniz,
şakırsınız Kitap ’ta
ve sıyırıp geçince sessizlik
nice lir çalarsınız.
Bitersiniz insanı beslemeye.
Görürsünüz de ak papatyaları
ve doğan süsenleri çünkü bu böyle!
Siz altm mumyalar tarlalardaki!
Düşler için doğar orman çiçeği,
sîzlerse yaşam için doğarsınız.