başıma bir iş gelmeyecekse bu şahıs benim lan. gerçi bağdat'ı değil de bağdat'taki mansur'u bulmuştum ama neyse. şöyle ki;
sene 2000 falan. ailecek memleketim olan ırak'a gitmişiz. yaşım olsa olsa 8 falandır. bağdat'ta biraz zor ama bilenler bilir mansur diye bir bulvarımsı yer vardır. kocaman caddeleri kocaman sokakları ve aşırı lüks ortamıyla (bkz: arapların gereksiz zenginliği) bilinen bu yerde annemle alışveriş için biraz bakınalım diye çıktığımız yolculukta, o zamanlar da saygıdeğer anacığımın lafıma ehemmiyet vermeyeşiyle finalde kaybolduk. ortalığın sıcaklığı ve havası itibarıyla da bu gariban yazar arkadaşınızın gözleri kör olma eşiğine gelip dayanmıştır. anneye edilen itirazlar da etki etmeyince ''eytre be benim dediğim olacak ulan!'' çıkışlarımla velet tribi atıp başladım bi başıma kısık gözlerle az biraz seçebildiğim istikamete doğru yürümeye. anne kişi de haliyle takip etmek durumunda kaldı. bu şekilde yürüye yürüye nihayet geldiğimiz yeri bulmuştuk. daha hâlâ bi yere gittiğimizde benim anımsadığım yol yerine kendi istediği yola gittiğinde kafasına kakar dururum. şaka şaka kakmam. güzel kafalı annem benim. gideyim de azıcık seveyim kadını.
ha bu arada geceleri cidden bomba seslerinden uyunulmuyordu ve sabahları o lüks villaların bahçelerinden uranyumlu şarapnel parçaları toplanıyordu. buna rağmen millet ya el yelil tadında umursamazca yaşamaya devam ediyordu. senaryo tanıdık değil mi?
edit: şu cinsiyetçi ibareyi kaldırın lan. olay aynı dedik sadece.