ve bir akşam üstüydü, güneş kızıl helezonları eliyle itip kendini derinlere bırakıyordu. lider arizona turizmden samandıra'da indim. oradan bir servis aktarması yapıp kendimi pendik geçitte buldum. vızır vızır kalabalık meşhur sidik kokulu istanbul sokakları ve elittede değiliz yani. üniversite kaydımı yaptırım gelmiştim sakarya'dan. bir hafta on gün kalıp biraz gezip yeni çöplüğüme dönecektim.
pendik velibaba dolmuş hattına ilerledim elimde kocaman bavulla malum öğrencilik başlamış artık etkileri ilk günden hissediliyor. takside tutulmaz ki ama. halbuki sonradan öğrendim o zaman 5 lira yazıyormuş eve pendik köprüden, o sıkıntıya değmezmiş. abi alır mısın dedim bavulu. neyse bindik. götümü bavula yaslamışım öndeki tekli koltuğun arkasında dolmuş müziği eşliğinde ter kokularıyla harmanlanmış güzel bir eylül akşamında yola çıktık. 3 metrede bir duruyoruz ve ter kokusu giderek artıyor.
genç kapalı bir bayan bindi, hanzo amcalardan rahatsız olmasın diye ona bavulun önüne geçmesini rica ettim. kırmadı sağolsun memnunda oldu. ortada duruyorum. 40 yaşlarına yakın bir benim tabirimce kokona siz teyze diyebilirsiniz, bindi. dolmuş şöförüde malum dolmuşun içindeki milimetrik boşlukları 9 katlı integral kullanarak en ergonomik şekilde hesaplar. oturan 15 kişi 38 kişi ayaktayız insanlar cama yapışık gidiyorlar kapı zaten açık. binen inemiyor kayboluyordu. o malum kadınla da yan yanayız. dengemi sağlamak için sadece sol elimi üstteki demire sabitlemişim yaşam mücadelesi veriyorum.
kadın bağırmaz mı: "senle de tost olduk yani."
işte o an amazonda pirana saldırısına uğramış gibi hissettim kendimi, uyuyordum uyandım sanki. ter kokusu kan kokusuna dönüştü zihniyet yoksunu kabile üyeleri arasında. herhalde ilkokulda altıma yapmıştım bir ara eve kaçmıştım o günden sonra öyle sıkıntılı bir durum yaşamadım. hayatımda öyle utanmadım ben daha 18'inde bir gençtim ve hayat beni o an yenmişti. gondoldan korkan adam zorla bindirilirde millet yalandan çığlık atarken o korkudan atamaz ya, ama içeri doğru sıçar, o durumdayım konuşmak istiyorum kendimi ifade edeceğim, edemiyorum. kadın biraz ileride indi. ben kafamı kaldırmaya çekiniyorum. ve inanır mısınız bindiğimden beri beni aldığı için teşekkür edip hep yargıladığım o dolmuş şöförü benim arkamda durdu. "takma kafana genç öyleleri çok var nereye saldıracaklarını bilmiyorlar kocasızlıktan." dedi. bende önce tebessüm arkasından teşekkür durağımda indim ve adam için dua ettim. içimden anlatmak geldi anlattım.
ölüm gibi mesela... daha önce hiç bir yakınımı kaybetmediğim içim ölüm bizi bulmaz diye düşünüyordum dayımı kaybedene kadar...o gün onu morgda gördüğümde anladım ölümün aslında bize ne kadar yakın olduğunu. en yakınımı kaybetmiş olmak öğretti bana başıma nelerin gelebileceğini...
ta ki babamın uçup gittiği geceye kadar, diye devam edeceğim başlangıçtır.
insan bilemezya belki bir dakika sonrasını bile, bazı halleri biliyormuş gibi yaşıyor, en kötü şeyler hep başkasının başına gelir ve kendi sadece olsa olsa tanık olur bunlara o kadar gibi.korkmuyor o yüzden sanki kendine verilmiş bir teminat gibi, tedbir falan da almıyor bu yüzden.sonra birgün bir şey oluyor o hep başkasının başına gelecek senden uzak olacağını sandığın şey, hiç haber vermeden, seni uyarmadan ya da hazırlamadan geliveriyor başına.perdeler açılıyor gözünden, sanki birden birileri göz kapaklarını zorla kaldırıyor ve gerçek hayatı gösteriyor sana, hayat eşit ve adaletli aslında, mutluluğu da , acıyı da eşit dağıtıyor, sadece zamanlaması eşit değil o kadar.
şimdi artık dokunulmaz varlık değilim gözümde, herşey olabilir artık bana da, gördüklerim, bildiklerim, düşündüklerim hatta düşünemediklerim ne varsa ne yaşanmışsa ya da yaşanacaksa bu dünyada, biliyorum artık benim de başıma gelebilir.
babam gitti ya, ben artık onun yanındayken kendimi dimdik, sapasağlam bilmeyeceğim ya,
artık herşey olabilir..