yıllardır bu acaib-ül mahlukatlar anlaşılamadı, kimi zaman bir elmayla kimi zaman ufak bir kutuyla (bkz: pandora),kimi zaman da acımasız bir hemşire kılığıyla (bkz: beverly allitt) karşımıza çıkmışlardır. her seferinde bizi bir şekilde kandıran bu hanımkızlar çoğu zaman götümüzden kan da almışlardır. çok değil daha geçen gün komşumuz ebru hanımla aramızda geçen ufak bir olayla bu konuyu perçinlemek isterim.
ebru hanım mahallemizin hafifmeşrep hanımlarından. kendisi mahalledeki bütün erkeklerle bir şekilde gerek sözlü gerek fiziki münasebete girmiştir. ben ise kendi halinde sabah 9da ramideki mermer atölyesine gidip akşama kadar aslanla mücadele edip ekmeğimi midesinden alırım. en geç 8 gibi de hiç bir yere uğramadan iki ekmek ve bir yoğurdumla evime gelir pek sevgili validem ve peder beyimle vakit geçiririm. mahalledeki herkes bu mütevazı yaşantım sebebiyle saygı duyar, el üstünde tutar beni. evet bir salı günü yine dört sokak ötedeki evime gitmek için dükkanımı kapatıp yola koyuldum. tüm günün yorgunluğunu atmak amacıyla sigaramı yaktım. neşeliydim... çünkü bugün yine helal rızık için çalışmıştım... çünkü bugün yine fakirin, fukaranın, yetimin, öksüzün hakkını yememiştim... içimdeki neşenin yanına bir de huzur eklendi, derken mutluluk da koşa koşa geldi, eksik olan tek şey saadetti ... aa o da geldi. evet her şey tamamdı. yapılması gereken tek şey en yakın bakkaldan iki ekmek bir de yoğurt almak.
ama o da ne ! bahsettiğim o ebru olacak hanım birden sinsi bir yılan gibi yanıma sokuldu.
-ay sen şu melahat ablaların oğlu değil misin şekerim, ay sen ne tatlıymışsın, ah ah ne kızlar götürüyorsundur sen şimdi, çapkın seni hahaha .
o an kahkahaları kulaklarımda çınlandı. birden ne yapacağımı bilemedim. daha önce bu duyguyu , iki yıl önce ,sabah saat 7de dolmuş şoforüne 100 tl verip de buradan bir kişi alır mısınız diye sorarken hissetmiştim. korku, endişe , çaresizlik, yalnızlık, yıpranmışlık... birden bire bu duyguların hepsi o az önceki ruh halimin ağzına sıçtı. cevap vermeliydim ama ne? bu ağzı da uçkuru gibi gevşek hanıma ne demeliydim de kendimden uzaklaştırmalıydım. o an tarifi imkansız bir bilinç karmaşasına girdim. bir şeyler demelydim!!! ama ne!! ebru hanım benden cevap bekliyor! beynim bir türlü komut veremedi bana!
en sonunda hiç düşünmeden ağzımdan şu kelimeler çıktı,
-abla ben gayım.
aman allah'ım ebru hanımı kendimden uzaklaştıracağım diye yıllardır sakladığım bekaretimi oracıkta harcamıştım. ben gay değildim! sadece eli yüzü düzgün bir hanım arıyordum , hem dünyam için hem ahiretim için. o an o dakika dünya benim için durdu. ebru hanımın yüzüne bile bakmadan koşar adım eve koştum. yatağımın içerisine girdim ve ağlamaya başladım. çok utanıyordum... çok basit olan bir bayanı kendimden uzaklaştıracağım diye kişiliğimi ayaklar altına almıştım. aslında burda benim suçum yok...her şey o ebru hanım yüzünden. eğer bu deneli 'şey' olmasaydı belki de bütün bunlar yaşanmayacakı...
sonrası mı? mahallede adım yumuşağa çıktı... mahalledeki erkek arkadaşlarım teker teker uzaklaştı benden. yan komşumuz refik beyin nedimeleriyle dikiş nakış kursuna gitmeye başladım haftasonları.
sonra mı? mahalledeki yaşlı et yığını teyzelere dedikodu mezesi oldum...
sonra mı ? annemle beraber bahar temizliği yaptım...
sonra mı ? babamla hiç kahveye gidemedim...
sonra mı? hiç sevgilim olmadı ve olmayacak...
sonra mı ? renkli pantolonlar ve dar tişörtler giymeye başladım...
sonra mı? gümüş bileklik ve kolye aldım..
sonra mı ? yok başka bir şey bu kadar!
bütün bunlar da hep bazı kızların çok şey olmasından!