silahın arka tarafındaki açık kısım, silahın ateşlenmesiyle ateş ve toz yükselmesine sebep oluyor. bu nedenle silahı ateşleyenin yerini belli ediyor ve kendisini tehlikeye atabiliyor.
Murat Uyurkulak’ın okuduğum ilk eseri. Üslubu, tarzı, içerikleri hoşuma giden hikayeler olmuş. Aşk, Yalnızlık ve Bazuka adlı öyküsü beni çocukluğuma götürdü. Bu hikayede anlatılanların hemen hemen hepsini bire bir yaşadım ve çok duygulandım. Kırmızı adlı hikayesi müthiş olmuş. Hatta kısa bir film tadında diyebilirim.
Şarap adlı öyküsü ise bambaşkaydı. Hani hep fıkralarda olur ya “Bir Türk, Bir Fransız, Bir Amerikalı, Bir Alman...” Bu öykü de biraz öyle. Bu dört millete mensup dört bilim adamının sohbetlerinden oluşan ve dört milletin de karanlık tarihlerine birer cümleyle kocaman anlamlar sığdıran bir öykü olmuş. Hasan Ali Toptaş’ın dediği tarzda “ hikayeci kelimeleri kusarak değil yutarak anlatır.”
Ikinci dünya savaşından sonra amerikan kuvvetleri omuzdan kullanılan iki kişilik mürettebat gerektiren bazuka sistemi yerine tek askerin kullandığı Almanların panzerfaust adını verdiği tek kullanımlık sistemi benimseyerek law gibi at4 gibi anti tank/zırhlı araç için roket atar geliştirince bazuka tarih olsa da kağıt mendil selpak gibi tüm anti tank silahlarına bazuka diyen bir kesim oluştu.
murat uyurkulak'ın çeşitli dergi ,proje,kitap ve hikaye seçkilerinde yayınlanan hikayelerinin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş okuması zevk veren,bir solukta bitirilen kitabıdır.her biri birbirinden güzel 9 tane hikaye barındıran bu kitapta güzel betimlemeler ve tanımlar yer almaktadır.örneğin;
tutkular kitaplığı
"Edebiyat eseri kalır,okuyucu ise ölür...okudukça zevkleriniz incelir,daha tuhaf,daha rafine kitaplara,yazarlara el atmaya başlarsınnız,bu meşgale sırasında muhtemelen hayat gailesi bakımından dibe doğru kaymaktasınızdır...Okuduklarınızı,müstesna olduğunu düşündüğünüz satırları birilerine anlatmak istersinizi,zira şahsa mahsusun hazzı kısa sürer,ömrü uzun olan paylaşmaktır...Fakat ortalığı her zamanki gibi kaba saba kelimeler.düşük cümleler işgal etmiştir,o gürültüde kimse sizi duymaz...Okumak hem bir hayat başarısızlığının,ki unutmayın okumak mağlupların işidir,hem de derin bir yalnızlık hissinin sebebi olup çıkmıştır...Okuduğunuz onca kitabı,hayatınızı yatırdığınız o zorlu ve hassas meşgaleyi mezara götüreceğinizden korkmaya başlarsınız...ve siz de bilirsiniz ki yalnız ölmek zordur,arkanızda mutlaka birkaç müttefik,birkaç şahit bırakmak istersini..."
okumak ve okuduğun şeyi sosyal çevrenle paylaşmak isteğini nedenleriyle birlikte çok güzel açıklandığı bu tespitte.asosyal insanın neden hiç bir şey yapmak istemediğinin cevabını bulabilirsiniz.bu tespit,paylaşacak insan bulamama sorununun yol açtığı okumama,izlememe,dinlememe isteğinin cevabını bana göre içinde barındırmaktır.
kuş yuvası
"köyün kırlıklarında niye güzel kokulu lezzetli otlar yetiştiğini,o otları toplamaya neden anne-babaların değil de küçük kızların gönderildiğini anlamak istiyordu.Ot toplayan küçük kızların neden otların yanında açan rengarenk çiçeklere dalıp gittiğini,otların yanında biten rengarenk çiçeklere dalıp giden küçük kızların yanında neden kocaman adamların bittiğini...Küçük kızların elinden tutan büyük adamların gözlerinin neden kuytu yerler aradığını,o otların bol bulunduğu kırlıklarda neden kuytu yerlerin de bol bulunduğunu...O kuytu yerlerde gizli toz toprağın küçük kızların giysilerini nasıl olup da kirlettiğini,kirli giysilerin sıyrılıp hoyratça açılan bacakların arasında nasıl öylesine kıyıcı bir acının hissedilebildiğini..."
kısacası güzel vakit geçirmek için okunacak güzel bir kitaptır.
lakin bu güzel kitapta anlayamadığım bir hikayede mevcut."Kurtuluş on iki "hikayesinde tam olarak ne anlatılıyor anlamak için sözlük yazarlarından yardım bekliyorum.
""insan çocukken bir büyük saadet ülkesinde yaşıyor, sağa sola şuursuzca koşturup neşeyle kişniyor. Sonra büyüyor, büyüdükçe salaklaşıyor, salaklaştıkça unutuyor o mesut diyarı, bir nevi ölüyor. Çocuklukla yaşlılık arasındaki o dönem araf misali; kitabesi ağır mesailerle, küçük hesaplarla, kesif mutsuzluklarla yazılan bir mezartaşının gölgesinde azap gibi boktan hayatlar. Yetişkinler zombilere benziyor..."
bir soluktan daha kısa süren bir murat uyurkulak kitabı, güzel olmasına karşın kimdir bu murat uyurkulak yahu sorusunu yalnızca eksiltili bir cevapla geçiştirebilecek kadar hikaye kitabı. içindeki muazzam hikayeler sıkıntılı bir günde tekrar okunacak cinsten, fakat ilk kez uyurkulak okuyacak biri için son tavsiyem olur. neticede uyurkulak kitaplarından yayımlanma yılı olarak sonuncusu, hikayeseverler için hoş bir kitap, tol ve har'ı okuduysanız muhakkak bu kitabı aynı tadı beklemeden, farklı bir perspektiften yaklaşarak okuyunuz.
"insan çocukken bir büyük saadet ülkesinde yaşıyor, sağa sola şuursuzca koşturup neşeyle kişniyor. Sonra büyüyor, büyüdükçe salaklaşıyor, salaklaştıkça unutuyor o mesut diyarı, bir nevi ölüyor. Çocuklukla yaşlılık arasındaki o dönem araf misali; kitabesi ağır mesailerle, küçük hesaplarla, kesif mutsuzluklarla yazılan bir mezartaşının gölgesinde azap gibi boktan hayatlar. Yetişkinler zombilere benziyor..."