bazen bir olaydır bütün hayatı mahveden

entry1 galeri0
    ?.
  1. kıbrıs'tan ankara'ya nedensizce annesiyle beraber postalanan çocuğun kafası karışır. tabi olayın farkında olacak yaşda değilim. henüz 6 yaşındayım. bir şeyler normal değil.

    bir gün babaannemin evinde oturuyoruz. evin zili çalar kapıdan her giren akrabama mutlu gülümsemelerle bakıyorum, seviniyorum. iyi bir gün. herkes bizi ziyarete gelmiş. ne kadar güzel. dayı, amca, teyze, hala, dedeler, nineler eksiksiz tam kadro. iyide bayram değil, seyran değil. bu kalabalığın bir amacı olması gerek. görüşme faslından hemen sonra kuzenlerim ve ablamla birlikte kapı önüne konuluyorum. oyun oynayın deniyor. ben ise içeride olmak istiyorum. merak ediyorum bu curcunanın sebebini. ancak el mahkum evin etrafında amaçsızca oyun oynamaya koyuluyoruz. bir iki saat sonra kadar içeriye girme vizesini alıp dalıveriyorum içeriye. manzara annem ve babam veda eder gibi oturuyorlar. yanına gidiyorum ablamla beni öpüp ağlıyorlar. ama kimse bir şey söylemiyor.

    bugünden sonra babam kıbrıs'a dönüyor. biz 2 gün kadar babaannemde kaldıktan sonra bir gün yatak odasının birinde camdan dışarı bakarken bir kamyonet görüyorum. geri geri yanaşmaya başlıyor bizim eve. yanaşıyor ve duruyor. içinden dayım ve anneannem iniyor. anlayamıyorum olanları. dışarı çıkıyorum. babaannem bahçe duvarının dibinde oturmuş ağlıyor. komşuları başında teselli ediyor. sonra nakliyeciler giriyor evimize. oyuncaklarım, giysilerim bir bir arabaya yükleniyor. gidemiyorum babaannemin yanına. apar topar kamyonetde buluyorum kendimi. 500 metre kadar evden uzaklaşdıkdan sonra ilk göz damlası düşüveriyor annemin üzüntülü gözlerinden.
    bende başlıyorum ağlamaya. ilk orada anlıyorumki benim annem ve babam boşanmış. anneannemlerin evine gidiyoruz. çok sevdiğim dayılarımdan bir tanesini görüyorum. gözümdeki yaşı silip hemen yanına koşuyorum. biz oyun oynuyoruz. geri kalan eşyaları taşıyor içeriye. yatma planlaması yapıyorlar çok geçmeden. evde bir dede, bir nine, üç dayı var. üçde biz katılıyoruz onlara. artık küçük bir kabile gibiyiz.

    radyodan maç dinlemek için dedemle yaptığımız köşe kapmacaları hiç unutmuyorum. bir piriz bulup radyoyu takmak için bütün odaları gezerken dedemin ısrarla hepsinde tepemde bitip, tek zevkimden beni mahrum etmesi ona kin duymama yol açmıştır. ayrı bir eve çıkmak büyük hayal olmuştur bu tip olaylar yüzünden. benden kıskanılan birazcık elektrik. bazen bir adet domates için buzdolabının çıkardığı gıcırtıyla verdiğim mücadele en büyük sınavım oluyordu.

    okula başlıyorum orada. yeryüzünde tanışma faslından benim kadar nefret eden bir öğrenci yoktur. çünkü biliyorum o soru sorulacak ve ben kız gibi davranacağım. "baban ne iş yapıyor" sorusu. bu soruyla beraber bende var olan yaradan sızan göz yaşları. baba kelimesi o kadar anlamlı ki. yanlızlık, korumasız kalmak, terk edilmek, nefret, kin, acı, duygu, hayal kırıklığı, hüzün diye liste uzayıp gidiyor. içimde açılan büyük boşluğu dolduran sözcükler bunlar oluyor o yaşlarda. ortaokulun sonuna kadar tanışma eşittir kabus anlamı taşıyor benim için. çünkü bilmiyorum babam ne iş yapıyor.

    ilk sakal tıraşımı olduğumda yüzümü harita gibi kesmiştim. ayrı eve de çıkmıştık. soracak kimsede yoktu evde. nasıl beceriyorlar bu mereti.

    12 yaşındayken kuzenimden ilk defa bir manita hikayesi dinlediğimde nasa'nın yaptığı yeni bir buluşu dinliyor gibiydim. o kadar uzak ve yabancı geldi söyledikleri. vay be bu karşı cinsle sevgili olunuyormuş. keşke bu konulardan konuşacak biri olsaydı.

    bir insanın annesinin ve babasının ayrılmasının normal olduğunu biliyorum. mantıklıda geliyor artık. sadece kimsenin bilmediği yaralar ve boşluklar kalıyor insanda. öz güven eksikliği ve içe kapanıklık.

    vesselam...
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük