bazı nahoş antropolojik gerçekler

entry1 galeri0
    1.
  1. orhan pamuk'un masumiyet müzesi romanında geçen bir bölüm:

    "isa'dan 1975 güneş yılı sonra, istanbul'un merkezi olduğu balkanlar, ortadoğu ve güney batı akdeniz topraklarında, genç kızların "bekareti", evliliğe kadar korunması gereken kıymetli bir hazine olmaya devam ediyordu. batılılaşma, modernleşme denen süreçler ve daha çok da şehirleşme sonucu genç kızların gittikçe daha ileri yaşta evleniyor olmaları, bu hazinenin pratik değerini istanbul'un bazı semtlerinde hafifçe düşürmeye başlamıştı. batılılaşma yanlıları, uygarlaşma ile eş tuttukları modernleşme sonucunda, bu ahlakın ve hatta konunun unutulacağına iyimserlikle inanıyorlardı. ama o yıllarda istanbul'un en batılılaşmış ve zengin çevrelerinde bile, bir genç kızın evlenmeden önce bir başka erkekle "sonuna kadar" giderek sevişmesinin bazı ciddi anlam ve sonuçları vardı:

    a) çıkarılabilecek en hafif sonuç, gençlerin zaten evlenmeye karar vermiş olmalarıydı. batılılaşmış, zengince çevrelerde nişanlanmış ya da "evliliğe varacak bir birlikteliği" çevrelerine toplumsal olarak kabul ettirmiş "ciddi" gençlerin evlenmeden sevişmeleri tek tük de olsa hoşgörüyle karşılanıyordu. gelecekteki koca adaylarıyla evlenmeden önce yatan, üst sınıfa mensup, iyi eğitimli genç kadınlar, bu hareketlerini onlara duydukları güvenden çok, töreye aldırış etmeyecek kadar modernleşmiş ve özgür olmakla açıklamaktan hoşlanırlardı.

    b) bu güvenin kurulmadığı ve "birlikteliğin" henüz toplumsal kabul görmediği durumlarda erkeğin zorlamaları, aşkın şiddeti, alkol, aptallık ve aşırı cesaret gibi yaygın nedelerle bir genç kız kendisini "tutamayıp" bekaretini verirse, onur kıvamına geleneksel anlamıyla bağlı olması gereken erkeğin kızın şerefini korumak için onunla evlenmesi gerekirdi.

    c) erkek yan çizip kızla evlenmezse ve kız on sekir yaşından küçük ise, öfkeli babası bazan kızını çapkın erkekle evlendirebilmek için mahkemeye gidip dava açardı. bazan bu davalar basın tarafından izlenir, o zaman gazetelerin "iğfal edilmiş" dediği genç kızın yayımlanan fotoğraflarının gözleri -bu şerefsiz durumda tanınmasın diye- kalın siyah çizgilerle kapatılırdı. aynı kara bantlar polis baskınında yakalanan fahişelerin, zina yapan ya da ırzına geçilen kadınların gazetelere çıkan fotoğraflarında kullanıldığı için, o yıllarda türkiye'de gazete okumak gözlerinin üstü bantlarla kapatılmış kadın fotoğraflarından yapılmış maskeli bir baloda gezinmeye banzerdi. zaten "hafif" kabul edilen şarkıcı, artist ve güzellik yarışması katılımcıları dışında, gazetede gözleri bantlanmamış türk kadını resmi çok seyrek yayımlanır, reklamlarda da müslüman olmayan yabancı kadınlar ve yüzler tercih edilirdi.

    d)aklı başında ve bakire genç bir kızın böyle durumlara düşmemesi, kendisiyle evlenme niyetinde olmayan bir erkeğe kendini "tesli etmesi" düşünülemediği için, böyle bir şeyi yapan, yani evlenme sözü ve umudu olmadan bir erkekle yatan kızın aklının başında olmadığı inancı da çok yaygındı. o yıllarda çok sevilen türk filmlerinde "masum" bir dans partisi sırasında içtiği limonataya uyku ilacı atılarak önce aklı uyuşturulan, sonrada "kirletilip" "en kıymetli hazinesi" elinden alınan genç kızların acıklı hikayeleri melodramatik bir havayla ibret olsun diye sık sık işlenir ve bu filmlerde iyi kalpliler sonunda ölür, kötüler de hep orospu olurdu.

    e) kızın aklını başından alan şeyin cinsel istek olabileceği de kabul edilirdi şüphesiz. ama cinsel zevklerine, insanların uğruna birbirini öldürdüğü töreleri bir kenara atabilecek kadar içtenlikle, çocukça ve tutkuyla bağlı bir kız, hem gerçekdışı bir yaratık olduğu hem de sırf zevk için ileride kocasını aldatabileceği için koca adaylarını korkuturdu. aşırı muhafazakar bir askerlik arkadaşım, bir keresinde bana, sevgilsinden "evlenmeden önce çok seviştikleri için" (yalnızca birbirleriyle) ayrıldığını biraz utanarak ve daha çok da pişmanlıkla anlatmıştı.

    f) bütün bu katı kurallara, onları çiğneyen kızlara verilen ve toplum dışına itilmekten öldürülmeye kadar varan cezalara rağmen, şehrin genç erkekleri arasında evlenmeden önce erkeklerle keyfi için yatan sayısız genç kadın olduğu inancı da şaşılacak kadar yaygındı. sosyal bilimcilerin "şehir efsanesi" diyeceği bu inanç, özellikle taşradan istanbul'a göçmüşler, yoksullar ve küçük burjuvalar arasında -tıpkı batılı çocukların noel baba'ya inanması gibi- o kadar yaygındı ve tartışılmadan o kadar kabul görmüştü ki, taksim, beyoğlu, şişli, nişantaşı, bebek gibi görece zengin semtlerde yaşayan batılılaşmoş modern genç erkekler de, özellikle cinsel açlık buhranları çekerken bu şehir efsanesine kendilerini kaptırırlardı. evlenmeden önce "tıpkı avrupa'daki kadınlar gibi" sırf zevki için erkeklerle sevişebilen bu kadınların nişantaşı gibi yerlerde yaşadıkları, başlarını örtmeyip mini etek giydikleri de herkes tarafından kabul edilmil gözüken bir efsaneydi. bazıları ise bu efsane kızları, kendileri gibi zengin çocuklarına yaklaşabilmek, onların mercedeslerine binebilmek için her şeyi yapabilecek hırslı yaratıklar olarak hayal eder; cumartesi akşamları biraz bira içip kafayı bulup iyice kızıştıkları zamanlarda, arabalarıyla bu kızlardan birine rastlayabilmek için sokak sokak, cadde cadde, kaldırım kaldırım, bütün istanbul'u hırsla tararlardı."

    *
    4 ...
© 2025 uludağ sözlük