Bayramlar bana hep yardımlaşma günü olarak gelmiştir. Evine yılda sayılı kez et girenlerin, çocuklarına yeni kiyafetler alamayanlarin, az ile yetinenlerin haklarinin ödendiği günler olarak.
Belki de en cok insanin insana kenetlendigi günler olarak.
Kimsenin kimseyi kirmadigi, canını yakmadigi,öldürmediği; çocukların hala o bayram sevinclerini doyasiya yasayabildigi; bir parça çikolata icin çaldıkları kapidan kacirilmadan/öldürülmeden geri dönebildigi şeker tadinda,eski zamanlardaki gibi güzel bir bayram geçirmemiz dileğiyle.
çocukluğumuzda radyodan yükselen, bugün bayram erken kalkın çocuklar sözleriyle uyandığımız, işte, o zaman geldiğine inandığımız gündü bayram. yeni alınan fiyonklu, kırmızı ayakkabıları, kat kat etekli elbiseyi ilk defa giyecek olmanın heyecanını taşırdı küçücük kalbim. ne kadar büyük bir aile olduğumuzu anladığım zamanlardı o zamanlar. kareli mendilin içine yerleştirilmiş bayram harçlığının, diğer günlerde aldığımız harçlıklardan ayrı yeri vardı, mutluyduk, beraberdik.
büyüdük. hayatın karmaşasına karışmıştık bir kere. ne o eski bayramların tadı vardı ne de fiyonklu kırmızı ayakkabılar. bayram ziyaretleri, yüzlerini yılda 2 kere gördüğümüz kişiler tarafından, okul nasıl gidiyor? iş bulabildin mi? şeklinde sorularla sıkıcı hale geldi. artık harçlıkta yoktu, kareli mendilde, yediğimiz tatlıların tadıda. güzel olan tek şey yine büyük bir aile olduğumuzu hatta aileye yeni katılanlarla daha da büyüdüğümüzü görmekti.
yarın bayram. 23 yıldır her bayram sabahı yatağının yanına sessizce süzülüp, türlü yaramazlıklarla uyandırdığım, evde ilk kutladığım kişiden ayrı geçireceğim, ilk olan ve son olmasını yürekten istediğim gün. az önce konuşurken. "yarın aramam zor olabilir. zaten sabahtan nöbetim var. iyi bayramlar ve yeni yılınız kutlu olsun" dediğinde eksikliğinin ne kadar acı olduğunu, çocukken güzel gelen, heyecan veren, bayram kelimesinin şimdi ne kadar sönük kaldığını, o büyük ailenin küçücük kaldığını anladım.
"bayram demek hasretleri dindirmek, buyuge saygı kucuge hurmet demektı bır zamanlar onun ıcın.
Namaza gıtmek ıcın onu erkenden kaldıran, temız coraplarını coktan hazır etmıs olan bır de annesı vardı onun.
O cok ıyı bılırdı ramazan boyunca nefsını sinayarak gun isiginda kahvaltisiz gecmis 30 gunun sonunda o bayram sabahı namaz donusunde kahvaltısının hazır olacagını. Ve sevgıyle yıyecegını o kahvaltısını öptükten sonra canısının, annesinin ellerini, gül kokan yanaklarını.
Ve yıne o ıdı annesinin giymesi için kendisine direttiği o elbiseyi giymemek uğruna onunla ufak münakaşalar eden o sabahlarda.
O, kapıya gelen çocukları kovalarken, "olmaz oğlum! bugün bayram" diyerek çocukları şeker verip uğurlayan bir annenin oğluydu.
Ve O'ydu, ellerinden öpecek, gül yanaklarını koklayıp sevecek bir annenin özlemiyle tam 26 bayram geçirmiş ve dayanabilmiş bünye.
Ve bayramlar daha bir acı geliyordu ona. Canı yandığında çocuğun ilk koştuğu varlık, korkulu gecelerde sığınmak istediği tek kucak ve bayramlarda elini öptüğü sıcak bir el yoktu çok uzun zamandır.
Elinden tek bir şey geliyordu onun. Her gün her gece dua etmek annesi için.
Biliyordu kızardı annesi onu boyle hungur hungur aglarken gorse kıyamazdı ogluna ve kızardı onu aglatan seye.
Ve ıste O'nun ıcın kahır dolu adına bayram denen bır gun daha bıtıyor."
bayram sabahı hüzün olan evler gördüm. kiminin beklediği gelmiyor diye, kimininkiyse çoktan gitti diye. bu gün mezarlıkta ağlayan çocuklar gördüm. bir de yeni kıyafetler alamamış, yeni kıyafetleri olan çocuklara imrenmiş ıslak gözler. sanırım bu bayram ben de büyüdüm. bu bayram benim için de hüzünlü.
ne yapalım biliyor musunuz;
bayramları kaldıralım yerine avm yapalım.
çocuklar ağlamasın!