her yıl bana aynı ikilemi yaşatan günlerdir.20li yaşlarda biri olarak 30lu yaşlardakilerle tokalaşmalı mıyım, yoksa ellerini mi öpmeliyim.Olay anındaki kararsızlık, arada kalma çok can sıkıcı sözlük.
sabahın köründe hevesle şeker toplamaya çıktığımız günlerdi. müstakil evlerle dolu mahallemizin yakınındaki bir apartmana - yakınlık göreceli tabi- gitmişiz. bir dairenin ziline basıyoruz ısrarla birkaç dakika. en sonunda uykulu gözlerle genç biri açıyor. uyandırmışız. şekeri de yok. biraz bekletip elinde cevizlerle geliyor. her bayram bu anım geliyor nedense aklıma. şimdi uykulu genç benim ama ısrarla kapı çalıp şeker bekleyen çocuklar yok artık. bu başlık altında varacağımız bkz belli. (bkz: nerde o eski bayramlar)
biraz daha büyüyünce komşu teyzelere bayramlaşmaya gitmeye başladık. bu kez kapıdan dönmeyip içeride oturmalı ziyaretler. takım elbise giymeyi çok seven bir arkadaşımla gezerdik hep. ona ne kadar şık olmuşsun diye iltifatlar dizip, kotu içinde hafif salaş bana sen de çok güzel olmuşsun diye yalandan laf söylemeyi ihmal etmezlerdi. kızardım ama çok da önemsemezdim. hala da takım elbise giymem bayramlarda. kendimce bir isyan sanırım, kim farkındaysa.
küçükken bayram gelmeden günler öncesinden 'bayramlık'lar alınırdı,şimdiki gibi kendi seçtiğimiz,marka ya da 'yaea ondan merve'de de vaaer ben almaaem' tarzındaki saçmalık ve sahtelik barındırmayan kıyafetlerdi zira 'anne' seçmişti onları sana.sana düşen nerden alındığı,ne kadara alındığı ya da merve'de de olup olmadığı değil, kıyafetlerini dolaba asmak,arife gecesi de ayakkabılarını yanına alıp,ya da yatağın yakınında bir yerlere koyup onlara bakarak uykuya dalmak ve de alındığı günden bayrama kadar rutin aralıklarla kontrol etmek hala ordalar mı deyü.
arife günü anne baba ve bilimum akrabalarla birlikte mezarlık ziyareti yapmak da 'bayram' heyecanını barındırır.belki de hayatın boyunca hiç görmediğin hatta sen doğmadan yıllar öncesinde ölen 'akrabalarının' mezarı başında dua etmek,duygulanmaktır arife günü.her kabrin başında,içinde yatan kişiyle ilgili söylenecek şeyler vardır hep.'bu da dedenin babası.ah kızım çok emeği var bizde tehey teheyy' gibi aslında her arife günü dile getirilen ritüelleşmiş günün ardı arkası gelmeyen rutin cümleleri.
ziyaretler bittikten sonra da eve gelirken tuz alınır.evet evet,tuz.bu sadece bizim sülalede mi var bilmiyorum ama böyleydi.sebebini babama sormuştum ama hatırlamıyorum ne dediğini.niye tuz yahu?e tuzu alıp evin yolunu tutarsın evde kalıp mezarlığa gelmeyen evdeki bireyler ayağa kalkarlar sen evin içine girip oturana kadar.bunun nedenine de babam açıklamıştır mutlaka ama bilmiyorum,hatırlamıyorum neyse artık.
arife gecesi uyuyamazsın,bir türlü uykuya dalamazsın,yarın bayramdır,gezilecektir,para toplanacaktır,şeker ve tatlıda sınır olmayacaktır,candır canandır eş dost ziyaretleri.
bayram sabahı evin erkekleri bayram namazına giderler.ki hepsi sinekkaydı traş olmuşlardır,jilet gibi giyinmişlerdir,bi ağırbaşlılık,beyefendilik almıştır başını gidiyordur.kahvaltı edilir,ramazan/şeker bayramıysa kahvaltıdan sonra evde yaşlılar varsa 2'ye-3'e kadar beklenir ziyarete gelenler için, eğer yoksa büyüklü olan evlere ziyarete gidilir.şayet kurban bayramıysa kurban kesilir,ettir,ızgaradır,temizliktir derken ilk gün belki de ikinci gün müthiş bir 'hız-yorgunluk-telaş' üçlüsü içerisinde sıkışır kalır.eve misafir geldiğinde annenin 'kızım hatice teyzenlere kolonya döktün mü?şeker de tutsana' sözü sabırsızlıkla beklenir.şeker kasesi uzatılırken içinden hep bir tanesini kestirirsin gözüne,misafirlere tuttuktan sonra onu alır yersin.ha,senin gözüne kestirdiğini misafir aldıysa ve aynısından bi tane daha kalmadıysa (bkz: umut sarıkaya tipi mutsuzluk) yaşıyorsunuzdur,endişelenmeyin komşularınızda çok daha iyi çikolatalar şekerler sizi bekliyordur.
bayram tatilleri için hocaların yok lan ne hocası,örtmenlerin verdiği 'bayram ödevi' kasvetine ne demeli peki?böyle bi tatilde bacak kadar çocuğa ne ödevi verirsin,neden sorumluluk yüklersin bre örtmen kişisi,bırak dilediği gibi yesin içsin el öpsün para toplasın,s.kerler ödevini.
işte önceden böyleydi,çok güzeldi bayram günü,öncesi,sonrası...şimdi mi?evet bugün bayram,arife günü eve gelmek üzere yoldaydım;sadece yol kenarında bikaç saniye mezarlıklar görüyorum.yıllardır tek kelime etmediğim amcam ve kuzenimin trafik kazası geçirdiklerini ve çok ağır yaralı olduklarını öğreniyorum ve hiçbir şey hissedemiyorum,ziyarete de gitmiyorum.nedendir bilmiyorum.bu sabah da sıradan bir günmüşcesine uyanıyorum,kahvaltımı ediyorum,bayram sonrası gireceğim vizelere çalışıyorum.e s.kerler vizeyi diyor ve sözlüğe yazmaya başlıyorum,saatin farkına varıyorum yeniden derse devam ediyorum.yarın da ders çalışıyorum diğer gün de ankara'ya gidiyorum,bir bayram da böyle bitiyor.
iyi bayramlar!
bir erkek için bayram; bayram namazıyla başlar babayla birlikte sabahın köründe kalkılır, abdest alınır ve camiye gidilir. biz ne zaman gitsek hep geç gideriz ve cami'nin önünde kalabalık olur. imamın ''sayın müminler ön safları dolduralım! ön safları dolduralım! bakınız yer var! sayın müminleer!'' şeklinde verdiği vaazdan sonra namaz kılınır eve gidilir. bayramın en sevmediğim kısmı akraba gezisidir, genel olarak akrabalarımızın hepsi pintidir ve kuruş para vermezler. bagzı akrabalarım ise elini öptürmez böyle uzanıyorum öptürmüyo manyak çekiyo elini, oda benle eğiliyo, kolumu büküyo felan. alt tarafı öpücez yani bu ne artislik? sevmediğim bir diğer hadise ise kapı kapı dolanıp şeker için gelen çocuklar hepsine sevmediğim beyaz bademlerden veriyorum! beter olsunlar!
büyüdükçe gerçekten önemini yitiren gün. misafirler gelecek siz misafirliğe gideceksiniz. tanımadığınız insanları öpeceksiniz vb. artık heyecan vermeyen gün.
arife günü alışveriş yapmak için bütün mağazaları dolaşığ geçe geç yatıp sabah erken kalkığ namaz kılındıktan sonra bütün yorgunluğun üstüne insanların tatlı tatlı gülümseleri ve çocukların heyecanlarıyla tatlı bir yorgunluğa dönüşen günlere denir.
erken kalkma günüdür, asıl mevzu budur, ya bütün ailenin başka derdi yoktur, beyhudeliğinizi de bayramda kalkma saatinize göre belirlerler! isyan ve nisyandayım;** ya bayram namazına gitmiyorum, sabahın köründe de bi şey yemiyorum, niye kaldırıyorsunuz* beni ne yapıcam, bayram konuşması mı! 30 ağustosta üstelik bugün, iki bayram arası bi şey yapılmaz!**
birinde üç kağıtçı çocuğu oynuyordum, gözümü şeker bürümüş hırs yapmıştım, çok şeker toplayacaktım, en çok şekeri toplayacaktım ben.
elimde naylon poşet tüm mahalleyi turlamıştım ama yeterince şeker toplayamamıştım, çünkü utangaçtım, diğer çocuklar şeker tabağı uzatıldığında küçücük elleriyle alabildiklerince avuçluyorlardı, ben ise uzanıp bir tane alıyordum ve bu halimle beğeni kazanmayı, kapıyı açan ev sahibelerinin "aaa sen ne akıllı çocuksun, al bunları da al" deyip poşedimi şekerle doldurmalarını umuyordum ama olmuyordu, hiçbir kadın benim "iyi çocuk" olduğumu farketmiyor ve beni mükafatlandırmıyordu.
evet artık bir karar vermeliydim; eğer iyi çocuk olacaksam topladığım az şekerle yetinecek, kimseyle rekabete girmeyecek elimde yarısı dolu* poşetimle eve dönecektim ya da elimi kirletecek * ve gerçek bir şeker toplayıcı olacaktım.
bu kez elimi kirletmeyi seçmiştim, şeker toplayan başka bir çocuk grubunun içine sızmış daha önce uğrayıp şeker aldığım evlerden, bu yeni gruba dahil olarak mükerrer şeker alacaktım.
ama bu kadar üç kağıtçılık üstümde eğreti durmuş olacak ki, daha kapısını çaldığımız ilk evin sahibesi şeker kasesini uzatırken benle göz göze gelmiş ve beni suç üstü eden o dehşet soruyu sormuştu;
- canım sen daha demin de gelmemiş miydin?
tek ayak üzerinde yakalandığım bu soru karşısında gardım düşmüş "ııı, onu ben, hıı, demin" gibi sözcüklerle teslim bayrağını çekmiştim.
ama işte o ev sahibesi anlamıştı benim "iyi çocuk" olduğumu, utandığımı ve "bişi* olmaz evladım" demiş poşedime bir avuç şeker atmıştı.
dediğim gibi iyi bayramlar da bilirim ben, çocukların pes kapışmadığı, kal of dati*'nin olmadığı bayramlar...
Şu müstesna şiiri de paylaşmayı bir borç bilirim aynı zamanda:
nefes almak bayramdır, mesela;günün birinde soluksuz kalınca anlar insan..
görmenin nasıl bir bayram olduğunu karanlık öğretir; sevmeninkini yalnızlık..
bayramdır, elden ayaktan düşmemek, zihinden önce bedeni kaybetmemek..
kurda kuşa yem olmayıp 'çok şükür bugünü de gördük, diyebilmek'
sevdiklerinle geçen her gün bayramdır..
küsken barışmak, ayrıyken kavuşmak, suskunken konuşmak bayramdır..
güne gülümseyerek başlamak bayramdır..
zamanı donduran fotoğraflara nedametsiz bakabilmek, altı çizilmiş eski kitapları
aynı inançla okuyabilmek,yol arakadaşlarının yüzüne utanmadan bakabilmek bayramdır..
bunların kadrini bilirseniz, kıymet bilmeyi öğrenirseniz her gününüz bayram olur...
meraklanmayın öyledir diye size deli demezler..
deseler de böyle delilik, bayram artığı günlerdeki nankör akılllıktan evladır..
her gününüz bayram olsun..
Can Yücel
milli veya evrensel olarak insanların inanışları doğrultusunda özel saydığı günlerdir. örneğin 29 Ekim Cumhuriyet bayramı kendini Türkiyeli gibi hissedenlerin bayramıdır, örneğin nevruz da yeni gün anlamına gelip baharın gelişi ve tabiatın yeniden canlanmasının kutlandığı ve sadece bir grup insana özel değil baharın gelişinin özel olduğuna inanan herkesin bayramıdır.
bu yılın ilk "gelenekselleşen bayram olimpiyatlarını" da atlattık sağ salim.
"en iyi baklava dalında" teyzem yıllardır süre gelen birinciliğini yine korudu. "ay rejim yapıyorum ama bu kızın baklavasına dayanamıyorum" cümlelerinden sonra kazandığı birinciliği sadece "afiyet olsun" diyerek kutlayan teyzem, "bunun şerbetini sıcak mı döküyorsun, soğuk mu ?" sorularına "ablamla beraber yaptık zaten. hepiniz yaptığı gibi, farklı bir usulü yok" diyerek mütevaziliğinden de hiç ödün vermedi.
"en hızlı temizlik dalında" nurten teyze bu sene rakiplerinin önüne geçerek şaşırtıcı bir sonuca imza attı. "kız sen bayram 2 gün önce gelmedin mi tatilden. ne ara temizledin koca evi, maşallah" ve "ben kutu gibi evi 2 hafta da anca temizleyebildim. onda da daha yorgunluğumu atamadım" cümlelerinden sonra ödülünü alan nurten teyze "ne olacak canım. perdeler zaten temizdi. viledayla iki sildim, camları sildim işte." diyerek haklı sevincini yaşadı.
"en hamarat gelin dalında" küçük yengem hem kendi annesinin, hem kaynanasının hem de kendi evinin temizliğini maddi durumu iyi olmasına rağmen başkasına yaptırmayıp kendisi yaptığı ve ayrıca iki çeşit börek ve baklava yaptığı için layık görüldü. kaynanası tarafından da juri özel ödülünü kazandı.
"en hızlı perde takma dalında" kazananın kim olduğunu bilmiyorum ama kaybeden benim. bitmek bilmeyen komşunun oğulları ve kuzenler benden açık ara önde. "kaç dakikadır oradasın. takacağın iki perde altı üstü." laflarından sonra zaten yanlış kulvarda yarıştığımı anlamıştım.*
"en iyi gelin adayı dalında" bu yıl süpriz gelişmeler yaşandı. daha önce bu dal da hiç bir renkli gözlü aday derece girememişken bu yıl iki adet yeşil gözlü bayan ikincilik ve üçünlük koltuğuna yerleşti. bunda anneme özel yaptıkları kahvenin payı olduğunu duyan diğer gelin adayları şike karıştı diyerek itiraz ettiler ama annem halinden gayet memnun gibiydi. ama tabi ki ilk sıra esmer, kahve rengi gözlü, sürekli anneme sevecenlikle konuşan nurcan yengenin kızı ilayda'da.
"en fazla harçlık verenler dalında" dayım yine birinciliği kimseye kaptırmadı. yıllardır bu dalda birinci olmanın verdiği ukalalıkla bana da harçlık vermeye kalkarak "senin maaşın daha çok yüksek değildir. al bunu kızlarla yersin" diyerek gevrek gevrek güldü. bir de benim yiğenlere verdiğim harçlığı "tequ sende harçlı dağıtır olmuşsun bu sene ama bu parayla çocuklar çarşıya gidip gelemez. hem senin daha etin ne, budun ne. evlen ondan sonra" diyerek daha ilk kez katıldığım bu dalda beni rezil rüsva etti.
hasılı bayramlar olimpiyat tadında geçiyor bizde. iyisiyle kötüsüyle, kazananıyla kaybedeniyle... her şeye rağmen bu kadar katılımcının olması koca bir aile olduğumuzu ve renklilik olduğunu gösterdiğine göre, ben her dalda kaybetmeye razıyım. yeter ki bayramın bu tadı bozulmasın.