öyle ya da böyle kutsal buluşlardan birisidir. kış aylarının vazgeçilmezidir. şimdi akla tabii ki bir de, pike ile yorgan gelir efenim. ama yorgan anasının gözü gibi hantal, pike de kış ayları için yetersiz derecede ince olunca, battaniye kral; can, canan olur. sarılasıdır.
çocukların sahiplenme duygusunu test etmeye yarar örtü.
koklayanı mı dersin, o olmadan uyumayanı mı dersin. var işte çeşitli türleri. battaniyesini aldın diye saatlerce ağlayanını biliyorum ben.
güzel şeydir lakin. yatmasan bile, sırtına alır oturursun soğuk günlerde, kış sevdiren şeydir. ben her halükarda severim o ayrı.
edit: "ufak çocuk" ne ola ki? biriniz de söylemiyorsunuz düzelt diye.
kendini yalnız hissettiğinde altına girip yalnızlığını paylaşan,seni herzaman sıcak tutan,tv izlerken gec saatlere kadar rahat rahat urmanı sağlayan her ewde 2ser 3er bulunan cok kullanışlı bir eşya.ozellikle usakta uretilir.
çektim üstüme ve paylaştım; bana bıraktım bu sefer sıcaklığını aşkın. sana aitliğimden korkup ayazda kalan köpekler gibi üşüdüğüm geceleri geride bıraktım işte. ayaklarım üşüyordu önce, belki hiç yürümediklerinden yolunda. şimdiyse yorgunluklarına rağmen sıcacıklar ve sevda kokuyorlar uzun saçlı adamların şarkılarından çıkıp.
kendime çekmemişim bu sefer bacaklarımı garip, oysa bir cenin gibi durmaya alışıktım ve hiç büyümeyecekti öyle dursaydı içim olan bebek. korkuyordum, sanki bir cinayetin potansiyel mağduru bendim, işleyeniyse sen. ben bir ölümün sen adı altında beni bulmasından korkuyordum ve battaniyenin altında ölümsüzlükten buna rağmen korkuyordum, yalnızlığın cinayetini senin dokunulmazlığına yeğliyordum, ben seni şimdikinden az veya çok değil ; ama korkarak seviyordum...
ellerim sıcacık, üst üste gelmiş ve birleşmiş ellerimiz. uyurken belli belirsiz hareket ettiğinde parmakların sanki sinir uçlarıma denk geliyor sihir. bir ameliyat geçirmiştim; ondan beri ilk kez kalbimin içinde bir şeyi gerçekten hissediyorum; ama biliyorum, bu histen ölesiye korkuyorum. sanki çekip alacaksın o sıcaklığı benden ya da sözde güneşleri doğacak ve bitecek kısıtlı zamanlar, gözlerini, yüzünü ve geçmişin çaldığı bakışları da götürecek gece.
hayalden battaniyenin altında sıcacığım, bir türkü tutturmuşum gece düşü niyetine, beraber üşüdüğümle beraber ısınıyorum; aynı evrenin iki ayrı noktasını birleştirip...
vucudun her tarafını sarmalayan ve açık nokta bırakmayanı makbul olan "örtü". soğuk kış gecelerinde hasta olmamak için birebir olduğu gibi, verdiği "korunmuşluk" hissi insanı bir başka mutlu eder.
geceler boyu sizi sarıp sarmalayacak mis gibi bir battaniye mi arıyorsunuz?
Bir "Charles Bukowski" öyküsüdür.
"....Votka bardagini bir dikiste içip bir sigara yaktim. Sonra son kez battaniyeyi elime alip kestim! Kestim, kestim ve kestim, nerden kesildigi belli olmayacak kadar küçük parçalara kestim onu... parçalari bulasik kabina koyduktan sonra, kabi pencerenin yanina yerlestirdim ve dumani üflemesi için vantilatörü çalistirdim. Kap alev alirken ben mutfaga gidip bir votka daha koydum. Geri döndügümde kirmizi ve iyi yaniyordu, eski Boston cadilari gibi, herhengi bir Hirosima gibi, herhangi bir ask gibi, bütün asklar içinden bir ask gibi, ve kendimi hiç iyi hissetmedim, hiç. Ikinci bardagi içtim ve neredeyse hiçbir sey hissetmedim. Bir tane daha koymak için mutfaga gittim, biçagi yanimda götürmüstüm. Biçagi lavaboya firlatip sisenin kapagini açtim. Lavabodaki biçaga baktim tekrar. Yan tarafinda belirgin bir kan izi vardi. Ellerime baktim. Elimde kesik olup olmadigini kontrol ettim. Isa'nin elleri gibi harikulade ellerdi. Ellerime baktim. Kesik yoktu. Çizik yoktu. Çentik bile yoktu. Gözyaslarimin yanaklarimdan süzüldügünü hissettim, bacaklari olmayan, agir ve anlamsiz seyler gibi sürünerek. Deliydim ben. Gerçekten delirmis olmaliyim....."