battaniye

entry48 galeri2
    48.
  1. fırtınalı gecelerde altına girilip hayaller ve yeni galaksiler kurulması çok keyifli olan eşya.
    0 ...
  2. 47.
  3. Yazın şu en bunaltıcı dönemimde dünyanın en iğrenç ve itici nesnesidir. Kışın ise biricik sevgilimiz olur.
    0 ...
  4. 46.
  5. çarşaf kadar ince yorgan kadar da kalın olmayan , ikisi arasında bir yerde bir noktada kendine yer edinmiş, özellikle de mevsimsel geçişlerde tercih edilen, yalnızların, ağlakların, uykucuların ve biri ya dabir şey tarafından sarılıp sarmalanmak isteyenlerin en iyi dostu olan örtü. benim 4 kutsalım içerisinde kendisine 2. sırada yer bulmuş olan nesnedir ayrıca.
    0 ...
  6. 45.
  7. 44.
  8. şu günlerde biraz hastayım. ateş cikmadan once titreme üşüme geliyor. anane evindeki kütük gibi yorgan var ya heh. ben ananemle yaşıyorum. o yorgani bizde evin bekarina verirler sari kütük gibi bir şey.
    ona ben sahibim.

    öyle imerugun iti gibi titrerken o kütük gibi yorganin altinda bile, ulan dedim şimdi nefesi yanımda sıklaşan, gözleri o halime yaşaran, hani şu şifalı gözleri.
    kollariyla zaten agriyan sirtimi sımsıkı saracak, teni tenimi isitacak şifalı ayetleri mirildanacak kulagima
    usumekten gelen titremeyi heyecana dönüştürecek bir hanım olsaydi yanimda, sarılıp isitsaydi dedim.

    evet ateşli ateşli kabuslarin arasinda aynen bunu düşündüm. bir diğeri de evdekilere yönelikti. ulan insan gelir bi oglusum nasilsin deyip alnimi oper orada dizi izliyonuz vicdansizlar diye mirildaniyordum :(

    heh neyse dun aksam 19.30dan sabaha kadar ara ara sicramalari saymazsak uyudum.

    bugün gün icinde yine titredim ananem üstüme bir yün battaniye atmış.

    allahım ne hanimi ne alindan opmesi bana gerek olan yun battaniyeymis.
    sicacik tuttu.
    o tuy gibi seyleri vucudumda gezdikce şefkat duygusunu da tattim.

    kimseye ihtiyacim yok lan benim battaniyemi verin bana sevgisiz pislikler!!!!
    7 ...
  9. 43.
  10. 42.
  11. ankara'da işe yaramaz.

    çözüm:yorgan.
    1 ...
  12. 41.
  13. Biri size kolları olan battaniye yapmışlar satıyolar' dese, güler geçersiniz de mi. Zaten giyen adamlara bakıyorum hepsi birer julius caesar ama gülmeden önce bu tür battaniyelerin amerika'da bir yıl gibi kısa bir zamanda 10 milyonlarca sattığını, üreticilerine yüz milyonlarca dolar kazandırdığını aklınızın bi köşesine yazın, ondan sonra gülün. bu devirde neyin ne kadar tutacağını kestiremiyor insan. Mesela yılların deneyimine sahip teknoloji firmalarının ürettiği bluetooth kulaklıklar hiç sevilmedi ve üreticilerini dünyanın zararına soktu.
    1 ...
  14. 40.
  15. Müthiş bir eşyadır memleketim güzel battaniyeler üretir. Söylenişide çok hoş baksanıza battaniye. Bat ta niye
    Batta niye.
    1 ...
  16. 39.
  17. 38.
  18. Kış oldumu kucağına düştüğümüz hunhar gülüşlü ürün.
    3 ...
  19. 37.
  20. çok çok anlamlı bir sözcük ve çok farklı kullanım alanları olan bir nesnedir.

    artık benim için çok daha farklı bir anlam taşımaktadır.

    battaniyeyi soğuk kış gecelerinde üşümemek için yorganla birlikte örtünebilirsiniz, serin bir yaz akşamı balkonda otururken üşütmemek için üzerinize ince bir battaniye alabilirsiniz, bir korku filmi izleyen iki sevgili bir battaniyeye sığınabilir korkularından, vesaire vesaire. bu liste uzar gider. ama yıllardır benim unuttuğum, belki de hatırlayamadığım, bilmediğim bir yönü de varmış battaniyenin; son nefesini vermiş, ardında keder dolu koca bir yaşam ve keder dolu insanlar bırakmış cansız bir bedeni sarmak.

    evet, yıllar sonra bunu hatırlamama vesile olan ölümün başrolünü battaniyeye sarıp taşıyanlardan biri olma görevi bana da düştü. sadece bir beden değil bir hayat da o battaniyenin içindeydi, toprağın altına gitti.

    mekanın cennet olsun, güzel insan.
    1 ...
  21. 36.
  22. 35.
  23. 34.
  24. 33.
  25. Onceleri kis mevsimi dostum olurken bu sene beni cok ozlemis olacak ki sonbaharda da yanimda olmak istedi kereta.
    2 ...
  26. 32.
  27. adana gibi sıcak bir şehirde 1 gece önce örtmeye başladım.düşünün soğuk şehirlerin halini.
    0 ...
  28. 31.
  29. Adana gibi sıcak bir şehirde 1 ay önce örtmeye başladım. Düşünün soğuk şehirlerin halini.
    0 ...
  30. 30.
  31. Yorgana oranla daha az tercih ettiğimdir.
    0 ...
  32. 29.
  33. kıs mevsiminde insanın en yakın dostudur.
    0 ...
  34. 28.
  35. 27.
  36. 26.
  37. ani soğuklar neticesinde sahneye çıkma vakti gelmiş olan eşya.
    1 ...
  38. 25.
  39. Elif mesajlarıma cevap vermiyordu ve günlerden salıydı. Camın kenarında büzüşmüş, battaniyeyi ayağımla yakalayıp üstüme çekmeye çalışıyor ve başaramıyordum. Midem acıyordu ve yalnızlık kokuyordu etraf. Bir kalkabilsem battaniyeyi alabilecek, üşümeme veda edecektim ama içimden gelmiyordu işte. Ayağımla aynı beyhude uğraşı sürdürerek kendi kendime bir oyun türettim. içimden 6’ ya kadar sayıyor ve tüm gücümle battaniyeye ulaşmaya çalışıyordum. Daha sonra 7’ ye kadar sayıp tekrarlıyordum. 8’ e kadar sonra ve bu şekilde devam ediyordu. Neden 6’ dan başladığıma dair hiçbir fikrim yoktu ve battaniyeye sadece baş parmağımla dokunabiliyordum. Fazla zorlamaktan ve günlerdir sıvı tüketmemiş olmamın damarlarımı hassaslaştırmasından bacağıma kramp girmek üzereydi. Lanet şey dedim içimden. Seni orospu çocuğu! Küfürü sanıyorum kendime etmiştim. Emin değilim. Neyse.

    Günlerdir bir şey içmemiştim ve içimde kötülüğü taçlandıran, tapınak şövalyelerine bekaretini sunan bir bakire güzelliğinde, faydasız, mesnetsiz bir korku oturuyordu. Nedenini bulamadığım saf bir pişmanlık ve sürekli eşiğinde dolaşılan, ancak bir türlü içine düşülemeyen bir kaos hissi. Cinselliğim bitmişti sanırım. Ne bok yediğime dair zerre fikrim yoktu ve sadece salınıyordum. Referans noktana dair hiçbir fikrin olmadan salınmak belki başlarda romantik bir tür edim ve varoluşsal bir bilmeceye atılan ussal bir düğüm gibi görünebilir ama benim hissettiğim saf bir acıydı ve liseli kızlar gibi bilinmezliğin korkusu ile kendi kendime titriyor, anlamsız metalarla uğraşıyor, boş düşünceler üzerine dolu saatler geçiriyor, denemiyor, yoruluyor, yapay çiftleştirme ürünü, darlık çeken bir köpek gibi solunum bozukluğu yaşıyor ve dudaklarımı yalıyordum. Sahi, ne bok yiyordum ben?

    Karşımda eski usul bir tren istasyonu olduğunu hayal ettim. Evim sanki bir tren garının önündeymiş, trenin gara her girişinde camlarım titrermiş, sesten dolayı kulaklarımdaki uğultular sancı dolu acılara dönüşürmüş ve ben bu bitip tükenmek bilmeyen seferlere, durmayan yolculukların getirdiği acı çelik hissine defalarca küfreder, içinde bulunduğum talihsizlikten yakınırmış gibi. Deli gibi. Evet.

    Sonra trenden bir kadın iniyor. Eteği uçuk pembe ve şiddetli bir rüzgarda baldırlarını tümüyle ortaya koyabilecek denli davetkar. Aşağılık orospu diyorum ona. Sokak orospusu! Bir rüzgarla tüm hazinesini erkeklerin gözlerinden kasıklarına akıtmaya dünden razı bir kevaşesin sen! Aylardan Ocak değil mi? Bu mevsim burada sık sık fırtına olur hem. Üstelik giydiğin incecik çorap seni üşütür. Ama sen, ama rezil sen, pislik yaratık, üşümek pahasına erkeklerin uçkuruna ateşler salmayı göze alan sen! 400 yıllık soneleri kirlettin bencil aymazlığınla ve tüm soyumuzu şehvetin kucağına atmaktan arsız bir haz duyuyorsun. isterik davranışın, hanımefendi görünüşün altında gizlenirken, kim bilir sen kaç erkeğin gece otuzbirlerine meze olacağını hayal edip müstehzi bakışlar atıyorsun etrafa? Kaç kişi gördü acaba? Hangisinin önü kabardı? Kim en önce eve gidip patlatacak? Spermleri ılık mıdır? Ya da belki gar tuvaletinde bir kondüktör? Ahahaha! Seni rezil maymun! Seni pislik oyunbaz! Seni sokak orospusu! Kocasının trenden inip 2 küçük çocuktan birini annesinin kucağına vermesiyle iç çektim.

    Anlamak çözmeye yetmez oldukça eski bir klişe olmanın yanı sıra anlamlı da bir zımbırtıdır. Her tarafımız aforizmaya boğulmuşken gerçek de oldukça rüküş kalıyor doğrusu. insan istiyor ki rönesanstaki gibi ihtişamlı sofralarda aptal günlük sorunları ussal kavramlarla karşılaştırıp diyalekt durumlar yaratsın ama bu da bildiğimiz sıcacık bokun boyanıp şeker diye sunulmasından başka bir şey değil. Sorun şu ki çabuk sıkılıyorum. Düşüncelerimden, kendimden, aynadan, yazdıklarımdan, orospu anneden…

    Sonra bir de zevk kavramı var. Hani bazen kinik bir yakarışla tüm hayatımızı addetmemiz gerektiğini söylediğimiz ama arsız yaşamlarımıza devam ettiğimiz bu lolipop sürecin mimarı. Bunu elbette kendime göre yönetmem gerekirdi. Ben de elit zevklerim olduğunu düşündüm ve düşünceme inandım. Doğru muydu acaba? Kaliteli kadın, sohbet, alkol ve mekanlarla zamanı ikiye yarmanın ikiyüzlü doğa resimlerine bakmaktan farkı var mıydı? Battaniyeye uzanamıyordum. Boşversene…

    Yok, yok, hayır. Bak şöyle olabilir; tam karşımda mükemmel bir kadın fotoğrafı var. Hüzünlü bir yüz. Hafif bir damla gözlerinden süzülmek üzere ve fotoğrafçı, sanatçı, bu anı öylesine yakalamış ki kadının duygu durumunun değişmeye başladığı anda yüzünde beliren karmaşanın göstergesi olan çizgilerin devinimleri sanki fotoğrafın hareketli bir canlı olduğu hissini uyandırıyor. Kontrastı yüksek bu siyah beyaz fotoğrafta sanki kadının çizgileri onu ağlatan olaya veya kişiye karşı savaş açmışçasına hafifçe kayıyor ve biz o kadının içsel karmaşasındaki salt ağlama güdüsü ile güçlü görünme, vakur duruş ile ayaklara kapanma arasında gidip gelmesini arıyoruz. Güçlü bir arya gibi gözlerimizden girip vücudumuza yayılan bu duygu sanatın gerçeği arayışında ulaştığı güçlü bir durak ve belki bizi işte tam da bu sebeple etkiliyor. Peki, o kadın şu anda ne yapıyor? Hep bu fotoğraftaki gibi ağlıyor mu yoksa hayatı düzene girmiş, yeni bir erkekle tanışmış, arada arkadaşlarıyla kahve içip dedikodu yaparken, önünden geçen yakışıklı erkeklerin siklerinin boyunu tahmin etmeye çalışıyor ve aşığı ile sevişirken geliyorum! diye haykırıyor mu? Hangisi gerçek?

    Battaniyeyle mücadelemde bir sonuca ulaşabilmiş değilim. Vücudum katı ve soğuğa karşı hissizleşmeye başlamış durumda. Dolapta yarım portakal var. 3 günlük. Belki de 7. Bilmiyorum. Sikimde de değil.

    Piyano olabilirdi salonumda. Konsol bir parça. Ve ben zamanında yorumladığı impromptular ile cemiyetin gözdesi iken sebepsiz yere içine kapanmış, düşüncelere boğulup kapısını çalanlara defol diye haykıran, anlamsız yahut derin anlamlı bir münzevi olabilirdim.

    Ya da liman işletmesinde taşıyıcılık yapan, şeflerinin gücü kuvveti nedeniyle övdüğü, bir seferde 3 kişinin boşaltabileceği kadar yük taşıyan bir işçi olabilirdim. Ve daha sonra, yine kimsenin anlamadığı bir şekilde odasına kapanan ve kapısını çalan olursa defol buradan diye haykıran ve anlamsız yahut derin anlamlı bir münzevi olabilirdim.

    Herkes ve her şey sikilmiş durumda. Anlama sahip değilim. Ya da kadınlara. Bir orospunun benim önümde en yakın arkadaşımı ağzına alması için tüm dünyayı satabilirdim. Ya da bir annenin isyanda kesilmiş boynundan sızan kanı yalayan kucağındaki bebeğin görüntüsünün hafsalamdan çıkmayan nahoş görüntüsü için gerisinden vazgeçebilirdim. En azından bir anlamı olurdu. Bunun için yaptım derdim! Kendime. Evet, işte bunun içindi yaptığım. Görüyor musunuz? Bir nedenim var benim! Sonsuz kez gökyüzüne varmaya çalışan bir balonu elleri arasına hapseden bir çocuğun özgüveniyle sarılırdım hikayeme. Benim bir nedenim var. Tanrım ne mutluluk! Tanrım! Siktir tanrım!

    Elimi sikime götürdüm. Hareket yok. Yaşlı piç! Ne istiyorsun artık benden der gibi eğiyor, süzüyor başını. Yağmurda çıplak ayak gezen bir genç kızı tokatlamak büyük erdemdir sanırım. Ya da bir boğanın taşaklarını avucunla ölçüp yanında duran insanlara ağırlığını beyan etmek. Bilemiyorum aslında. Hah, telefon çalıyor. Arayan? Tabi ki, tabi ki…
    3 ...
  40. 24.
  41. kareli ve kırmızı renkte olanı makbuldür.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük