batiyor mu batmiyor mu

entry1 galeri0
    ?.
  1. Yoğun çalışmam gereken günlerdeyim. Buna rağmen bir tatlı avareliğin ılık tembelliği gerinip duruyor içimde.
    "Yarın sabah erkenden kalkar, çalışırım", diyorum kendi kendime. Sabahleyin, "hele bir yol gazeteleri okuyayım, sonra hemen oturur çalışırım", diyorum. Gazeteleri okuyorum, "bir kahve içeyim de", diyorum. Kahveyi içiyorum, "bir sigara daha yakayım da", diyorum. Sigara bitiyor, "telefon etmek için bir arkadaşa söz vermiştim, telefon edeyim de", diyorum.
    ***
    Sonra saate bakıyorum, öğleye yaklaşıyor. "Şimdi başlarsam çalışmaya, araya öğle yemeği girecek, en iyisi yemeği yedikten sonra", diyorum. Yemekten sonra "kahveyi içeyim de" diyorum...
    Ve sonra, "çıkıp şöyle bir dolaşayım da", diyorum, "akşama çalışırım"... "Gece çalışırım, sabah çalışırım"...
    Yaramaz bir okul kaçağının tüm kaytarmacılığıyla yüreğimin ta kökünde sinsi bir huzursuzluk, yitirip duruyorum zamanı.
    ***
    Bu arada sıçan yuvasına benzer, karmakarışık bir yığın akılsızlıkla tutarsızlık çarpıyor gözlerime. Açık seçik, aydınlık ve yetenekli beyin sayısı; ne kadar da az görünüyor.
    Kulağıma çalınan sözcükleri, kişilerden koparıp gerçek anlamlarına indirgiyorum. Örneğin:
    - Bu gidişin sonu ne olacak beyefendi?
    Sorusu, şimdilerde pek moda. Herkes geleceği çözümleyecek bir falcı arıyor gibi.
    Bu gidişin sonu ne olacak?
    Aslında bu:
    - Benim sonum ne olacak, demektir. Yani daha sıkıntıya mı düşeceğim, yoksa daha rahat mı edeceğim?
    Bu merak politik bir çerçeve içinde konuyor ortaya...
    ***
    Kimi de:
    - Halk zor durumda, diyor. Yahut halk çok zor durumda...
    Bu da aslında:
    - Ben zor durumdayım, demek...
    * * *
    "Henüz halk ne olup bittiğini anlamıyor", demek; ne olup bittiğini ben anlamıyorum, demek.
    "Halka sahip çıkmak gerekir, yahut halka yararlı olmak gerekir", demek; politikada önemli bir kişi olmayı özlüyorum, demek.
    ***
    Bazıları da:
    - Türkiye kalkınıyor, diyorlar.
    O da, ben kalkınıyorum anlamına geliyor.
    ***
    Ve son toplamda, "Bu gidişin sonu ne olacak, halk zor durumda; henüz ne olup bittiğini tam anlamıyor, halka sahip çıkmak gerek" cümlesini şöyle çevirmek doğru düşüyor:
    - Benim sonum ne olacak? Büsbütün sıkıntıya mı düşeceğiz, yoksa daha rahat mı edeceğiz? Ne olup bittiğini tam anlayamıyorum. Bir şeyler yapmayı, önemli bir kişi olmayı özlüyorum.
    ***
    Bu konuda, yurtsever bir görüntü arkasında, birçok kişi hem kendisine bir danışman arıyor, hem de konuşma süresince beyinsel değerini kanıtlamaya uğraşıyor...
    Söylenenleri hemen somut dile çevirme oyununa öyle alıştırdım ki kendimi; çok eğlenceli istekler ve eğilimler yakalamaya başladım.
    ***
    Biri, bürokrasiden yakınarak:
    - Sıkıştım kaldım, elimden tutacak kimsem yok ki, diyorsa; işimi rüşvet vermeden yürütmek istiyorum, forsun varsa bana yardım etsene, demek istiyor.
    ***
    Rüşveti verip işi kurtaran, açıktan verdiği paradan canı yanmışsa:
    - Bu memleket batar, yahut batmış, diyor.
    O, aslında, "her işi rüşvetle yaptırırsam ben batarım", yahut "battım vallahi", demek...
    ***
    Memleketin battığı, bir de televizyonda sevilen bir dizi başlayacağı sırada elektrik sönünce; yahut tam banyoda sular kesilince akla geliyor.
    Karşımdaki:
    - Bu memleket battı kardeşim, dedi mi; içimden, "demek ki banyoda sabunluyken susuz kaldı", yahut "tam Şehir ve Adam'ı izleyecekken, elektrik kesildi", yahut "rüşvet vermek için keseyi açtı", diye düşünüyorum...
    Biraz kurcalıyorum; yakınmasını örneklerken:
    - Dün tam banyoya girdim, sular kesildi, diyor.
    Yahut:
    - Bir ruhsat almak için üç bin papeli dayandık, diyor.
    ***
    Kadınların konuşmalarında ise, çeviriyi daha bir değişik yapmak gerek. Onların da bütün konusu, "Kim kimi koynuna aldı, kaça aldı?"dan ibaret...
    - Kızı zengin bir ailenin çocuğu istiyormuş.
    Çevirisi:
    - Erkek, kızı çok paraya alacak koynuna...
    ***
    - Kızı namuslu bir çocuğa verdiler. Zengin değil ama geleceği parlak...
    Çevirisi:
    - Erkek, kızı, bedavadan aldı koynuna, ama ileride ödemesini yapacak.
    - Kocam kürk hediye etti bana...
    Çevirisi:
    - Bedavadan girmiyorum koynuna.
    ***
    - Çok bahtsız kadınmışım çok, on yılda bir çöpünü görmedim.
    Çevirisi:
    - Bedavadan giriyoruz koynuna...
    ***
    Yüksek sosyeteden, mahalle kıyısına kadar kadın çevreleri; genellikle bu piyasayı konuşmaya meraklı. Yani "Kim kimi aldı, kaça aldı koynuna?"
    ***
    "Türkiye'nin sonu ne olacak? Memleket battı mı?" konuşmalarının çevirisi ile seks ve evlilik dedikodularının çevirisini yan yana getirince; insan yaşamını kısacık bir metinde özetlemek, kolaylaşıyor:
    - Kaç para kazanacağız, kaç paraya yatacağız? iyi mi yaşayacağız, kötü mü yaşayacağız?..
    Onca nutuk, kitap, arantı, vaat, yemin, çaba, direnç, böylesi bir merakta biçimleniyor gibi...
    "Hangi düzen, bu temel meraka daha sağlam bir cevap verir" teması ise, çağımızın en büyük tartışması.
    ***
    Kişi kendine sormalı:
    - Kaç para kazanıp, kaç paraya yatıyorum?
    Cevap olumsuzsa, veya kazık kokuyorsa:
    - Bunun sonu ne olacak? Bu memleket batıyor! Diye verip veriştireceksin.
    Cevap olumluysa ve kazığı sen atmış görünüyorsan:
    - Her şeye rağmen Türkiye kalkınıyor, hızlı bir uyanma var; çok da karamsar olmayalım, diyeceksin...
    Önemli bir kişi olmak ihtirasın şahlanınca da, sık sık tekrarlayacaksın:
    - Halka sahip çıkmak gerek, halkı kurtarmak gerek...
    ***
    Oturup çalışacağıma, böyle çevirilerle gerinip esneyen bir avareliğe vuruyorum kendimi. Biliyorum ki, aydın kişi olmaya kalkmak; Ortadoğu toplumlarında kazığı peşin peşin yemek demek. Ne diye o acıyla boyuna:
    - Memleket batıyor! Diye bağırayım...
    Tuzu kuru olanlar da:
    - Batmıyor! Diye bağıracaklar.
    Batıyor mu, batmıyor mu?
    - Vallahi, onu saygıdeğer poponuza sorunuz, diye cevap vermeye de dilim varmıyor.
    Kimininkine batıyor, kimininkine batmıyor. Kimi de neyin neresine battığının farkında değil.
    ***
    Bir sabah, yahut bir öğle, yahut bir gece, yine kapanır odama, başlarım kâğıtlarla dövüşmeye.
    Yaşamak kazık yemekle eşdeğer olunca; bizler için tek soylu uğraş kalıyor, o da oturup kitap yazmak.
    Oysa işte, yarım yüzyıllık bir yaşam serüveninden sonra; bazen çekiyor insanın canı avarelik etmeyi. Sanki kâğıt, makinede beyaz beyaz dururken; buna hakkımız varmış gibi...

    çetin altan
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük