Hani Türkiye de bu damı basın özgürlüğü. Ulan bunu Amerika da bile yapamazsınız diyorlar ya. işte ah yapamazlar.
Dış basınlar en azılı terör örgütleriyle görüntü çeker. Tüm dünyadan haberleri vardır bu haberleri her yere servis ederler. Kendi ülkeleri falan diye bir şey yoktur. Bulurlarsa bir açık hemen o haberi yayınlarlar.
Ve bu basın gücüne de dünya da dur diyecek güç yoktur.
Yani ohohoho ulan bu bile mi basın özgürlüğü diye dolanan kişiler için diyorum. Basın ôzgürlügü sizin sandığınız tarz da kısıtlamalı değildir.
Polisin girdiği bir silahlı çatışma sonucu kör bir kurşunla boynundan vurulup sırtüstü yere düşmüş bir genç. Henüz 16 yaşında ve ya ölmüş ya da ölmek üzere. Boynundan akan kanlar ufak bir gere gibi yola doğru akmakta. akan kanların üzerine basmadan ona ulaşmaya çalışan bir sağlık görevlisi ve bir emniyet görevlisi. Bir kaç santim ilerilerinde elinde otomatik bir silahla bir polis arabasını kendisine siper etmeye çalışan bir başka emniyet görevlisi. Tüm bu dehşet görüntünün ardında görüntü almaya çalışan kameramanlar, fotoğraf muhabirleri... Bu yoruma neden olan fotoğraf bugün pek çok gazetenin ana sayfasındaydı. Basın özgürlüğü tamam ama basının da taşıması gereken bir sorumluluğu yok mu bu ülkede. Bu resim ne yazık ki yok dedirtiyor. Bu ve benzeri resimlerin ne gibi bir amaç, bir hizmet duygusu ile ana sayfaya taşındığını merak ediyorum doğrusu. Ama, dünkü çatışmada olmaması gereken bir şekilde yaşama veda eden Mazlum Şeker'in ailesinin yerinde olmak istemezdim. Sabah işe gönderdikleri çocuklarının ulusal basının ana sayfalarında kanlar içinde son nefesini verirken resimlerini görmeyi hangi anne baba ister? Yayın yönetmenleri kimlerin bu resmi görmek isteyeceğini düşünerek ana sayfalarına taşıdılar acaba. Birkaçına mail atıp bizzat soracağım. Ama bu kadarı da yeter artık dedirtiyor insana. Hiç mi yurtdışındaki meslektaşlarından örnek almıyorlar acaba? Yurtdışında bu tip olaylara ve can kaybına bizden çok rastlanıyor belki de ama kaçında böylesine bir resim gözümüze sokuluyor. Basının bu aymazlığı utanç verici boyutlara ulaştı artık. Sorumsuzluğu can sıkıcı değil mide bulandırıcı. Acaba kendilerininkiler de dahil olmak üzere ufak çocukların bu resimleri görüp etkileneceklerini düşünmüyorlar mı ? Amaç nedir ? Artık refleksleri gelişmemiş milletimizin de yeter deme zamanı ne zaman gelecek.
Ulusal basınımızın bu sıradışı sorumsuzluğunun son örneği Mazlum Şeker'in kanlar içindeki resimlerini basmak olduysa da ne yazık ki ilk de değil. Bundan yaklaşık bir ay kadar önce Adana'da bir trafik kazası oldu. Bir araç içindekilerle birlikte Seyhan Baraj gölüne uçtu ve aracın içindekilerden biri ya da birkaçı boğularak yaşamını kaybetti. Buraya kadar haber niteliği vardır ve haber yapılabilir. Ama içinde sapık duygular barındıran basın görevlilerine yetmedi bu. Aracın içinden çıkarılan bir genç kızımıza elektro şok verilmek üzere üzerindeki elbise sıyırıldığında deklanşöre basıldı. Yaşamını yitirmiş bir genç kızın çıplak göğüslerinin resimlerini çekmek bir yana bu resimleri gazetelerin sayfalarına taşımak, internet sitelerine koymak bir yana. Bizim basınımız ölü sevicilere mi hizmet ediyor. Hiç mi bu yaşamını yitiren kişiye saygı kalmadı, peki ya geride kalan yakınlarına. Bu resim neye hizmet etmektedir. Bu konuyla ilgili Hıncal Uluç'un zehir zemberek yazısını okumanızı öneririm. Ama işin asıl ilginç tarafı bu konuyla ilgili tek haber yapan kendi gazetesini bile eleştiren, genellikle spekülasyon yaratmaya yönelik yorumlarıyla tepki verdiğim Uluç oldu sadece.
Basın özgürlüğü adı altında artık ahlak sınırlarını zorlayan, yazıklar olsun dedirten, insanı iğrendiren, utandıran resimler basılmaktadır. Bugün bir başka ülkede yaşamını yitiren bu genç kızımızda olduğu gibi bir genç kızın çıplak resimleri yayınlansa o gazeteler, basın kuruluşları çok yüklü tazminat ödemek zorunda kalırlar. Ama ne yazık ki kanunlarımızın yetersiz kaldığı ya da varolan kanunların da uygulanmadığı bir ülkede yaşıyoruz. Bu durumda yapılacak tek şey bu gibi haberlere, fotoğraflara karşı duyarlı olmak ve tepki geliştirmektir. iletişim çağının bu işi son derece kolaylaştırdığı bir zamanda ne yazık ki çok az sayıda kişi bu gibi durumlara karşı duyarlılık göstermektedir. Ama hiç mi vicdanları, ahlakları, insani duyguları kalmadı ki böyle bir resim basın tarafından sansürsüz bir şekilde gazete sayfalarına giriyor.
Burası Türkiye... Ne yazık ki diyoruz, ne mutlu ki dememiz yerine.