Kürtçüler tarafından davar gibi güdülen tipik bir cihangir solcusudur. Sorospu evladının tekidir. Yazılarında sürekli, kürt acitasyonu yapıp durmaktadır. Bu acitasyonla da pkk'yı aklamaya çalışmaktadır. Kendisine göre türk'üm demek bölücülükmüş.. Minnoş kürdolarını pek bir sever bu gereksiz. Birisinin bu adama, bu ülkenin sahibinin türk milleti olduğunu hatırlatması gerekiyor.. Eğer ayrılıkçı türkler fikri uygulanırsa, çok sevdiği minnoş kürdo kardeşleriyle birlikte güneydoğu'ya postalanacaktır.. Ezilen holklorın gordoşlığını orada savunup durur artık..
Türkiyede medya/akademi/edebiyat dünyasında yuvalanmış, 90larda pkknın/hdpnin 2000lerde ise akabenin yolunu açan ekip bünyesinde yer alan entel aydın görünümlü
devletten maaşlı solcu/kürtçü parazitlerden bir tanesi..
baş parazit içinse :
(bkz: hasan cemal)
anlaşılan o ki türk soluna dair eleştirilerini özne belirterek yapması gerekiyormuş. mesela, türk solu tarihindeki kırk küsür parti, altmış küsür örgüt, iki yüz küsür derginin adını tek tek saymalı.
ulus devletin allahın belası bir şey olduğunu ekranlardan dile getiren ege bölgesi mıntıkasının sözde akil adamı, ulus devlet bunların lügatında ne anlama geliyor hala anlaşılamamıştır lakin isminin önünde prof. olan herkesin ciddiye alınmaması gerekliliği akp'nin sözde çözüm sürecinde gayet güzel anlaşılmıştır, zaten türkiye'nin 29 özerk bölgeye bölünmesi gerekir' diyen insanın televizyona çıkarılıp konuşturulması dahi ayrı bir saçmalıktır, 29 özerk bölge ne ln? sibirya'da bile bu kadar özerk bölge yok. çüş.
bugün ki yazısında erdoğanın bahsettiği başkanlık eğer böyle birşey ise bırakın kürt sorunu çözülmesin ama elbet bdp nin bildiği birşey vardır. körü körüne bel bağlamaz bunlara. çünkü başkanlık tanımları buysa şimdiden tüylerim diken diken oldu. yazı şöyle:
"Eğer Kürtler bu sefer de hayal kırıklığına uğrarsa, Türkiye öldür Allah dikiş tutmaz..."
Herkes çok umutlu ve sevinçli. Büyük Barış geliyor. BDP genel başkan yardımcısı şöyle dedi: Kürt sorunu çözülecekse, Türkiyedeki demokratikleşmenin önünü açacaksa, bu sorunlar giderildikten sonra BDP ve AKP başkanlıkta anlaşabilir. (Taraf, 25.02.2013). Şöyle izah etti: Yeni bir anayasa yapacağız, AK Parti başkanlık sistemini öneriyor ve en büyük çoğunluğa sahip parti onlar. Bizim reel durumdan sıyrılmak gibi bir lüksümüz yok.
ister huysuz kişiliğime, ister şüpheci mesleğime, ister Kürt meselesini biraz bilme ve Başbakanı biraz tanıma iddiama verin; çok huzursuzum hatta korkuyorum, çünkü Kürtlere Öcalan ve BDP aracılığıyla verileceği söylenen hakları getirecek reformlar, Erdoğanı Seçilmiş Padişah yapma şartına bağlandı. Son cümleyi açalım.
Kim kimdir, ne nedir?
Kürtler derken, bilelim: 90 yıldır kimliği inkar edilmiş, Genelkurmay bildirisinin Mart 2005te kullandığı tabirle sözde vatandaşlardan bahsediyoruz. Kurtuluş Savaşı sırasında (1921 Anayasası md. 11) ve sonrasında (1923 izmit Basın Toplantısı) verilen özerklik sözleriyle aldatılmışlar. Mevcudiyetlerinin farkına, ancak, PKK kurşun sıkmaya başlayınca varılmış. Kendi dillerinde su istemek veya türkü dinlemek cezalandırılmış. 1999da sınır dışına çekilirken fırsat bu fırsat denilerek yüzlerce mensupları öldürülmüş.
Gençleri Türkiyeli kavramından bile soğumuş. Yani, artık çok işkilli ve beklentisi çok yüksek bir halktan bahsediyoruz. Eğer Kürtler bu sefer de hayal kırıklığına uğrarsa, Türkiye öldür Allah dikiş tutmaz.
Öcalan derken, bilelim: Bebek katili sıfatıyla anılan, kendisine sayın diyenlere suç ve suçluyu övmek ve terör örgütü propagandası yapmaktan 10 ay hapis verilen, 14 yıldır tek başına bir adada tecride kapatılmış, bunun için Türkiyede bozulmamış koster bırakılmamış bir mahkumdan bahsediyoruz. Müzakere, bu koşullardaki biriyle ediliyor.
BDP derken, bilelim: Bir ay öncesine kadar değil muhatap alınmak, KCK tutuklamaları yüzünden belediye başkanı ve yönetici bulamaz hale gelmiş, Kürt meselesi yüzünden 2si AKP döneminde olmak üzere 13 partinin kapatıldığı bir ülkede, kapısına dokunulmazlık kaldırma fezlekeleri yığılmış bir siyasi partiden bahsediyoruz.
Haklar derken, bilelim: Ortada hak falan yok. Tamamen belirsiz kimi şeylerden bahsediyoruz. Bunların içinde en öne çıkarılanı, asgari insan hakları getiren Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Misakı. Onu da Türkiye, zaten 1988de imzaladı, 1991de 3723 s. kanunla onadı, 01.04.1993te yürürlüğe koydu, ama sıkı durun, bugün itibarıyla 20 yıldır tek maddesini uygulamadı. Aksine, Haziran 2010da kaymakam ve valiler, belediye meclisi kararlarını veto yetkisine kavuştu.
Başbakan Erdoğan derken, bilelim: Türkiyede artık Kürt sorunu yoktur; terör sorunu vardır (03.02.2013). Büyük yenilik: Atatürk dönemindeki eşkiyanın yerine terörist koymuş. Dolapderede DTPlilere pompalı tüfekle ateş açılınca: Eğer siz vatandaşın mağazasının camlarını indirirseniz, o da kendisini savunma yoluna gidecektir (Kasım 2008). Öcalan hakkında: Biz o sırada koalisyonda olsaydık ya idam edilirdi ya da istifa ederdik, çekilirdik (Haziran 2011). BDPlilerin dokunulmazlıkları konusunda: Biz yargıya zaten gerekeni söyledik, gereğini yapıyor; biz de parlamentoda yapacağız (Eylül 2012). Tabii, bu sonuncusu, Erdoğanın yargı bağımsızlığına nasıl baktığını gösteriyor, bir de fütursuzluğunu.
Böyle bir Erdoğan neden birdenbire BDPye yanaştı? Gerçi artık alışıyoruz, başkan olabilmek için bir süredir botoks yaptırıyor: Ruhban Okulu sözü verip ABye, bazı bakanları görevden alıp doktorlara ve öğretmenlere, doğum iznini 6 aya çıkarıp kadınlara, mahkum generalleri ziyaret edip Şanghay Beşlisi diyerek ulusalcılara şirin gözükmeye çalışıyor. Bu mu? Hayır, daha kestirme bir durum:
2011 seçimlerinin ardından Kürt meselesini artık barışçı bir çözüme kavuşturmak hedefiyle Ekim 2011de çalışmaya başlayan Anayasa Uzlaşma Komisyonunun temel ilkesi şuydu: Md. 6: Komisyon, Komisyonu oluşturan bütün siyasi partilerin mutabakatı ile karar alır. Sürecin tamamlanıp tamamlanmadığı ve nihai metnin tekemmül edip etmediği hususu dahi mutabakat ile belirlenir. (https://yenianayasa.tbmm.gov.tr/calismaesaslari.aspx ).
Dört ay geçmiş, toplam 96 madde görüşülmüş, 30unda kesin uzlaşma sağlanmış, 35 madde için parantez açılmış, vatandaşlığın tanımında bile uzlaşma gözükmüşken, Başbakan birdenbire Başkanlık önerisini patlattı. CHP ve MHP reddedince de, diktatörlük tanımının gereğini yaptı: Kendi koyduğu kuralı, Komisyonun mutabakat ilkesini, yürürlükten kaldırdı: Mart 2013 sonuna kadar uzlaşma olmazsa Meclisten geçirir, referanduma gideriz. işte o referandum için ihtiyacı var BDPye.
Seçilmiş Padişaha teslim
Bugüne kadar parya muamelesi görmüş BDP, böyle bir durumda şu inanılmaz yetkileri isteyen Erdoğana başkanlık ışığı yakıyor: TBMMyi fesih yetkisi; ülkeyi AYM tarafından iptal edilemeyecek kararnamelerle yönetme yetkisi; AYM, HSYK, Danıştay ve YÖK üyelerinin yarısını, ayrıca Yargıtay başsavcısını, büyükelçileri ve rektörleri seçme yetkisi. Zaten, yargıçların gerisini de, partisi AKP seçecek. Kuvvetler ayrılığı ilkesi mafiş.
Daha önemlisi, BDP bu inanılmaz desteği, PKK silah bıraktıktan ve yurtdışına çıkarıldıktan sonra AKPnin yapmayı düşündüğü reformlar karşılığında verecek. Oysa, bu kadar işkilli ve beklentili bir halkın temsilcileri, umulurdu ki, önce, bu insanların Türkiyeli Kürt kimliğini tanıyan özerkliği bir görsünler. Yani, çözüm planının aşamaları ters. Önce, özerklik somutlaşmalıydı. Kürtlerin tek pazarlık gücü sıfırlandıktan sonra, PKKnın (silahın) yerini alacak Kürt sivil toplumunun ve burjuvazisinin eline de, halkını ikna edecek sağlam bir özerklik verilmeden, her şey, Roboskiyi bile örtbas etmiş, Kürt sorunu terimini bile reddeden Erdoğana emanet. Çocuğun başından panzer tekeri geçiyor, elinde bomba patladı diyorlar. Onun içindir ki Cengiz Çandar ve Oral Çalışlar, Hakkari ve Diyarbakırdan alarm veriyor.
Peki, kan dökülmesi durmasın mı? Tabii ki dursun da, son bir hayal kırıklığı patlak verirse, bir süre sonra her AVMde bir kan banyosu başlayabilir.
baskın hocamızın vekil adaylığı sürecinde gazetelere verdiği reklamlar çok iyiydi. pekte medyatik olmayan tiyatro sanatçısı çıkıp oyumu baskın hocama veriyorum diyordu falan. neyse ki kampanya rezilliği elde patladı.
en azından imla bilmeyen okuyucuları olduğuna emin olduğum kişi.
daha doğru dürüst okuma-yazma bilmeyenler, başkalarının görüşlerinin aptalca olduğunu savunuyorlarsa, ancak ve ancak kendileri komik duruma düşmüşler demektir.
keşke orta üç düzeyinde ki çocuklarada okutulsa keşke onlarda o yaşta gerçekle karşılaşsa keşke eğitim sisteminde yıllardır anlatılan tarihi yalanlarla aptallaştırılmasalar keşke.
baskın oran'ın orta üç düzeyindeki dış politika ve siyaset bilimi kitaplarını okududuğumdan beri zaten gözümde seyreden normal hali daha da normalleşmiştir.
türkiyede ki neredeyse bütün ünversitelerde uluslararası ilişkiler ve siyaset biliminin temel dersi olan türk dış politikasının kitabının editörü nadir insandır, eğer azcık türkiye tarihini öğrenmek isterseniz objektif olarak oturup 3 cildide oturup paşa paşa okuyun neler olup bittiğini az da olsa anlaarsınız.