marmara üniversitesi ilahiyat bölümü mezunu mustafa sag'ın evrensel cagrı- kuran-ı kerim meali kitabında nur suresinin 30 ve 31. ayetlerini örnek göstererek desteklediği iddia.
Nur Suresi 30 ve 31nci Ayetler
30.'Ey Muhammed! Erdemli erkeklere söyle, kadınlarla bir aradayken,
gözleriyle kadınları rahatsız edecek şekilde davranmasınlar/bakmasınlar
ve kişiliklerini edeplerini korusunlar. Bu onlar için daha temiz bir
davranıştır. Elbette Allah yaptıklarından haberdardır.'
31.'Ey Muhammed! Erdemli kadınlara da söyle, erkeklerle bir aradayken,!
gözleriyle erkekleri rahatsız edecek şekilde davranmasınlar/bakmasınlar,
kişiliklerini edeplerini korusunlar ve doğal olması gereken yerler
dışında, göğüslerinin üzerini örtüleriyle kapatsınlar. Ziynetlerini
göstermesinler/Başkalarını cinsel tacize yol açacak ve tahrik edecek
davranışlardan sakınsınlar. Ancak kocaları,babaları, kocalarının
babaları, oğulları, kocalarının oğulları, kardeşleri, erkek
kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, diğer kadınlar,
cinsel iktidara sahip olmayan erkek hizmetçiler, kadın hizmetçiler ve
kadınların cinsel yerlerini henüz anlamayan çocukların yanlarında,
istedikleri gibi giyinip davranmalarında bir sakınca yoktur. Bunların
dışındakilerin yanında, cinsel tacize yol açacak, tahrik edici yerlerini
açıp, dikkat çekici davranışlarda bulunmasınlar/ ayaklarını yere
vurmasınlar. Ey inananlar, -erkek, kadın-hepiniz Allah'a yöneliniz ki,
mutlu olabilesiniz.'
24:31 Bu surenin 11nci ayetinde açıklanan, Peygamberimizin
eşine iğrenç iftirayı yapan çetenin uzantılarının uydurdukları,
çelişkili rivayetlerden hareketle, Kur'an öncesi cahiliye Arap
toplumunun kadına bakış açısını, Kur'andaki örtünme ile ilgili ayetlere
de yansıtmışlar ve o bakış açısı doğrultusunda ve erkekler lehine
yorumlamışlardır. Kur'an'ın mantığı ve bu surenin bütünlüğü içinde
baktığımızda, kadınlarla erkeklerin toplum yaşamında yan yana olmak
zorunda olduklarını, böyle bir çalışma ortamında, birbirlerine karşı
davranışlarında olsun, giyimlerinde olsun ölçülü olmaları, dostane
olmaları, aşırıya kaçmamaları öğütleniyor. Zaten, aile ve akrabalar
arasında bir kısıtlamanın olmayıp, özgürce hareket edebileceklerini aynı
ayetin devamı açıklıyor.
Kaldı ki Kur'an ayetinde baş örtüsü diye bir kelime geçmemektedir.
Buna rağmen, tüm Kur'an tefsirlerinde ve çevirilerinde Kur'an ayeti baş örtüsü olarak çevrilmiştir. Halbuki ayette geçen HIMAR kelimesi baş örtmek anlamına değil, sadece örtmek anlamına gelmektedir. Eğer
herhangi bir şey örtülecek ise, o şeyin vurgulanması gerekir. Örneğin
masa örtüsü derken, örtmek kelimesinin yanına masa kelimesinin gelmesi
gibi, baş örtüsü dendiği zaman da "örtmek"/"hımar" kelimesinin yanına başre's kelimesinin hımarü-re's şeklinde gelmesi gerekir.
Ayetteki "hımar"/"örtü" kelimesinin yanında geçen ve vurgulayan kelime cuyub kelimesidir ki yaka veya göğüs anlamına gelir. Çünkü,
aynı kelime cuyub bir başka ayette (28/32) Hz. Musa'nın göğsüne/koynuna elini soktuğu şeklinde geçer. Yani cuyub kelimesi,
"hımar" /"örtmek" kelimesi ile kullanıldığı zaman,"bihumûrihinne ala
cuyubihinne" /"başını örtmek" değil,"göğsünün üzerini örtmek" anlamına
gelmektedir.
Geleneksel tüm yorumcular, Kur'an ayetini bilimsel bir bakışla
değil de,birbirlerini taklit edip, "Baş örtülerini yakalarının üzerine
kadar örtsünler" diyerek, felyedribne fiillini de örtsünler diye
tercüme etmişlerdir. Bu geleneksel yorumcular DaReBe kökünden gelen
bu kelimeyi burada "Baş örtülerini .... örtsünler" derken bir başka
yerde aynı DaRaBe kelimesini Kadınları DÖVÜN (Bak.4/34) diye
çevirmişlerdir. Özetle, Kur'an'ın orijinal ayeti tüm açıklığı ile
ortadayken, elverişli bir siyasal kullanım malzemesi olarak, sürekli
gündemde tutulan baş örtüsü, Kur'an'ın değil, geleneklerin, kişisel
görüşlerin dinleştirilmesinden kaynaklanmaktadır.
--spoiler--
genellikle üniversitelerde ve kamu dairelerinde yasaklanmasını savunan alpaslan ışıklı gibi ulusalcı "ilahiyatçı"ların kullandığı argüman. bu argüman, laiklik için cumhuriyet mitinglerinde bağırıp çağıranların laiklik kavramından bihaber olduğunu göstermektedir.
başörtüsünün ya da türbanın kuran'da olup olmaması tamamen ilahiyata ait bir konudur, bu konuda farklı yorumlar mevcuttur. devletin yapması gereken şey, bu yorumlardan herhangi birisinin doğru olduğunu söyleyip resmileştirmek değil, her türlü din yorumuna eşit mesafede durmaktır.
ama doğru, devletimiz her şeyi iyi bilirdi, dinimizi bile o öğretirdi, bize kurduğu yüce diyanet işleri başkanlığı adlı fetva kurumu vasıtasıyla. unutmuşum. yazdıklarımı geri alıyorum. (!)