seçim öncesi sınırda, kendince kavgasının ortasında Hakkari'den eski bir arkadaşımla konuştum. öğretmen aynı zamanda. takılırdım ona naber kobaney nasıl gidiyo ülke kurtarmacalar diye. anlamazsınız siz lazlar derdi cevaben. Karadeniz'de huzurla yaşayan insanlardan birisi olarak sordum; ne düşünüyorsun.
(malum şivesiyle)
- barış istiyorum kardeşim barış. dedi.
- peki ne düşünüyorsun hdp hakkında? dedim.
- Demirtaş bize göre devrimci bi lider. inan burda herkes altı yaşındaki çocuk bile barış diyo. inanıyoruz her şey güzel olacak. biz yıllarca ezildik. sizin şiveniz sevimli geldi (şive ağız her neyse) bizimki iğrenç keko yaa olarak algılandı. bu adam bizim tercümanımız, her şeyimiz. dedi.
iki gün oldu tekrar aradım.
- ibo barışınız ne güzel. Demirtaş ne kadar özel. bu mu sizin barışınız?
- Allah bin kere belasını versin böyle barışın. ben dağa çağrıldım, tehdit edildim. özümü memleketimi terkettim Aydın'a kaçtım. bu daha hiçbir şey. konuşamıyorum ama anla beni. bunlar daha başlangıç. bunlar pislik, yeni anladık.
Barış, demokratların sınıf mücadelesi dışı hayallerinde, ''müzakere'' masalarında, basiretsiz politikacıların dilinde değil, işçilerin devrimci birliğinde, sosyalist kurtuluşa kadar savaştadır.
dünya'da barış diye bir şey yoktur. savaşlar insanoğlu kendisini insan olarak tanımladığı günden bu yana varolmuştur,var olacaktır. bu yüzden hiçbir afyona kanmadan savaşa hazır olmalı.
Yerinde kullanılması gereken bir kelime. Bu sıralar her önüne gelen barış istiyor. Pkk bir terör örgütüdür ve terör örgütüyle barış yapılması söz konusu dahi olamaz, olmamalı.
dünya için asla inanmadığım kelime, barış diye bir şey yoktur. savaşı erteliyorlar sadece veya birilerini kafasına vura vura durduruyorlar.
o yüzden bu kelimeden nefret bile ediyorum, savaş ve kana aç onu seven biri değilim ama o kadar sahtekarca duruyor ki bu kelime bu kelimeden tiksiniyorum.
nerede barış ve hoşgörü yalanı varsa orada vahşet oluyor. insanlar öldürürken mağduru oynuyor, çoğunluk vicdanını onaylatacak kendi gibi zalimler bulurken azınlıklar her daim ezilip üstüne bide suçlu oluyor.
Son zamanlarda bizleri salak yerine koyup barış adı altında Kürt seviciliği ve pkk sempatizanlığı yaparak ortaya çıkan bir kaç kanı bozuğun ağzından düşmeyen kelimedir.
günümüz dünyasında barış; kanla yazılan bir kelimedir. vakti zamanında tarihi şahsiyetlerin savaş olmadan barış olmaz derken ne kadar haklı olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Belki de Kabil’in Habil’i öldürerek yeryüzünün ilk cinayetini işlediği gün, düşmanlığın ilk tohumu serpildi yeryüzüne…
insanlık yarı beline kadar saplanınca düşmanlığa, eli kolu tutmaz oldu haliyle.
Ondan bir türlü dik durmayı başaramıyor oluşu, ondan bunca savaş, bunca katliam, bunca acı…
Sırtında bir kambur gibi taşıyor sevgisizliğini…
Önce pırıl pırıl doğuyor oysaki… Sonra kendisiyle tanışıyor ve kendisiyle tanıştığı an başlıyor savaşı.
Sana düşman, bana düşman, bastığı toprağa, dirseğini kırıp da yediği ekmeğe düşman kesiliyor.
Düşmanlığıyla kana buluyor, haritada yerini bile bilmezken, ayaklarını basabildiği her köşeyi.
Söylesene, hangi dava daha yücedir bir insanın hayatından?
Söylesene, hangi toprak daha değerlidir bir çocuğun umutlarından?
Savaş hiç bitmiyor yeryüzünde, sadece şekil değiştiriyor.
Ülkelerin savaşı bitse bile, insanların birbiriyle savaşı hiç durmuyor.
Bir güvercin ağzında zeytin dalıyla geliyor, konuyor insanlığın sol omzuna…
Sonra bir patlama sesi daha!
Zengin ol, fakir ol, Türk ol, Rum ol, yoksul ol, düşkün ol… Ne olursan ol, hepimiz düşmeyecek miyiz toprağa?
Hikâyenin sonunda hepimizi kurtlar yemeyecek mi?
Öyleyse bu hırs, bu öfke, bu kin niye?
Burası dünya yahu! Burası bu kadar işte, iki metrelik çukur kadar sana!
Dünya senin olsa neye yarar ki, kalbinde barışa ufacık bir yer ayıramadıktan sonra?
“Dağlar, insanlar ve hatta ölüm bile yorulduysa, şimdi en güzel şiir, barıştır.”, demiş ‘Koca’ yürekli biri.
Yine dizmiş yan yana büyülü kelimeleri, barış ebediyete kadar ‘Yaşar’ orada şimdi…