Fazla söze gerek yoktur. Kendisi "efsane" nin tanımıdır unutulmayacaktır. çoğu kişinin içinde çocukluğundan bir Barış Manço var. Onu burada yazmak anlamını çok karşılamaz bence.
o zamanların tekniğiyle yaptığı benzeri olmayan, kalıcı çok esere imza atmış bir sanatçıdır. şimdiki tekniklerle bunlara benzer aynı kalitede akılda kalıcı eser üretilememektedir. sahnede kullanılan ve kayıtlarında kullanılan enstrümanlar şu anda bile aranıyor. ( korg s 700 denen üç oktavlık aletle dönence'yi yapmıştır. bulsam şimdi alırım ama yok artık ) bilgisayarla üretilen çoğu albüm çöp olurken barış'ın albümleri hala yeni baskı yapılarak satışa sunuluyor. unkapanı piyasası şimdi onun plaklarını tekrar basıp satıyor. nur içinde yatası bir abimizdir. cem karaca , edip akbayram ve barış manço, türk müziğine seviye atlatan, ''dum dum taka tak dum taka tak '' hesabı arap müziğinden ülkeyi kurtarmış değerli müzisyenlerdir.
--spoiler--
Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür dersen
Kaz gelecek yerden tavuğu esirgemezsen
bu kafayla hiçbir baltaya sap olamazsın ama
Gün gelir sapın ucuna olursun kazma...
--spoiler--
"şu an albüm yapmamı gerektirecek bir neden görmüyorum. türkiye'nin içinde bulunduğu ortam benim bir daha albüm yapmamı gerektirmiyor. türk halkı var olduğu bugüne kadar, dört bin yıllık bir tarihten bahsediyoruz, tarihinin en kavgalı, en uzlaşmaz, en gürültülü patırtılı dönemini yaşıyor. ben bu karmaşa içinde bir daha albüm yapmayı düşünmüyorum.
ben insanlara hayatım boyunca doğrulukları anlattım. geldiğimiz konum dolayısıyla bu doğrulukları anlatmanın pek fazla işe yaramadığını görüyorum. bir üzüntü var tabii ki. bir hüzün var itiraf edeyim ki. ama yapmam da lazım. bunu bırakıyorum. bundan sonra bu işi de bırakıyorum...
hayranlarım bir tepki gösterirseler ben duyarım onları. çok sanmıyorum. sonuçta güzel bir albüm çıkartıyorum işte. zaman zaman televizyon programları yapmaya devam edebilirim. konser de veririm belki. yani onlar başka şeyler. ama türkiye'nin içinde bulunduğu şu günler, bu kadar uzlaşmaz, bu kadar kavgacı, bu kadar çözümsüzlüğü arayan bir yaşam felsefesini benimsemiş bir ortamda benim şarkılarıma insanların ihtiyaçları yok. kişisel düşüncem..
o zaman daha huzurlu bir ortamda yani ben de daha huzurlu ortam istiyorum o zaman. evet buna hakkım var. bunca sene konuşmuş, ettiği laflar dinlenmemiş bir insan olarak huzurlu, kavga edilmeyen bir ortam istiyorum yani...."
o günden bugüne iyiye giden bir şey olmadı barış abi.. daha uzlaşmaz daha kavgacı daha gürültülü olduk. en son bıraktığın gibi bu dünya. kimi tatlı peşinde kimininse tuzu yok. ve daha da kötüsü, içi boş insanlar bu dünyada çok fazla yer kaplıyor artık.
Barış Manço’nun vefatından etkilenen o neslin bir ferdiyim.
Çünkü ölen Barış Manço değildi aslında... Ölen, mahalle aralarında top oynayan çocukluğumuz, gönlümüze düşen ilk cemre gibi gözlerinde sevgi bulduğumuz o güzelin muhabbetiyle dolu gençliğimiz ve bu kaybolan bütün güzelliklerin ardından kanayan yüreğiyle ağlayan yaşlılığımız... Bir neslin sevdası öldü asıl... Yetmişli yılların utangaç ama bir o kadar da sevdalı, Attila ilhan’ın bir şiirinde bahsettiği ‘ayıpsız ama ellerimizi kirletmeden’ yaşanan aşkları öldü.
O, çocuklara ağız dolusu gülmeyi, gençlere "adam" gibi sevmeyi, yaşlılara ise hayata bağlanmayı öğretti. "Dağlar dağlar"‘da ‘çocukluk aşkımı’ hatırlıyorum; "Hatırlasana"‘yı apansız gidiveren sevgililer için ben yazmışım gibi geliyor; "süper babaanne"‘de babaannemi dinliyorum sanki ve "gülpembe"‘yi duyunca çok sevdikleri insanları apansız kaybedenleri ve onların bu şarkıda nasıl da ince bir üslupla anlatıldıklarını daha iyi idrak ediyor ve anlıyorum. Anlıyorum ve ağlıyorum.
Her şarkısı, buram buram Türk insanı kokuyordu onun... O dünyanın dört bir yanında "bizi, bizimle anlatarak" sanki bir kültür akıncısı gibi sımsıcak yüreğiyle fethetti uzak ülkeleri... Tıpkı, yıllar önce dedelerinin yaptığı gibi... Kılıcının keskinliği ile değil, yüreğindeki sevgi ile...
O son dönemde unuttuğumuz ne kadar "değer" varsa üstünde taşıyordu biz hiç fark edemesek de... O bizim inancımız, hoşgörümüzdü; estetiğimiz, sevgimiz, saygımız, sevdamızdı aslında... O bizim vatanseverliğimiz, milliyetperverliğimizdi. Şarkılarıyla kimimizin ağabeyi, kimimizin amcası, oğlu, torunuydu... Nihayetinde Barış, bizden biriydi. Farkında mısınız bilmem; onun hakkında söz söyleyen herkes onu anlatırken "Barış Ağabey... Barış Amca...” veya sadece “Barış" diye seslendiler ona... Çünkü o halkçı geçinen birçoklarından daha "halkçıydı.”
O bütün bu saydıklarımın hiçbir zaman kuru kuruya borazancısı olmamış, tam tersi onları yaşayarak her birini şahsiyetinde abideleştirmişti.
Hadi onu herkese seslenen gür sesi ile duyabildik. Ya fark edilmeyen ve fark edilmeden bu dünyadan göçen değerlerimiz... Besteleri ile ruh dünyamıza şekil veren Bir Bekir Sıtkı Sezgin’i kaçımız tanıyoruz? Küçük mutlulukların sade ama bir o kadar da derin şairi Ziya Osman Saba, saf ve beklentisiz sevgisini anlatacak okur buluyor mu sizce? Ya ‘gönlünü Bingöl Çobanlarına yayla yapan’, ayrılık ve hasret şairi Kemalettin Kamu, nerede? Ya biz neredeyiz?
Barış, batıdan transfer bir ifade ile "Türkiye mozaiğinin her an dökülebilecek küçük bir parçası" olmayı değil, buram buram Türk kokan bir ifade ile "Türkiye aşuresinin vazgeçilmez bir lezzeti" olmayı başaran sanatkârlardandı. Öteleri anlattı birçok şarkısında bizlere... Hem, ‘unutma ki dünya fâni...’ diyerek bu dünyanın ‘fâni’ olduğunu hatırlattı dünyaya dört elle sarılanlara; hem de ‘Allah’ın verdiği canı almak sana mı kaldı Osman?’ diyerek onu sadece ‘veren Allah’ın alacağını’ anlattı dünyaya küsenlere... Dağların ardında kalan yâri, "son bir olsun" görmenin anlamını bir o biliyordu.
Ondan ve eserlerinden çok şey öğrendik; öğrenmeye de devam ediyoruz. Ruhu şad olsun! inşallah ondan öğrenebildiklerimizi çocuklarımıza öğretebiliriz.
bana hep şarkılarıyla aile kültürümüzü, eski geleneklerimizi, bayramları, anneyi babayı, kardeşi, sevdiğine sevdiğini söylemeyi hatırlatan rahmetli şarkıcı. garip gelebilir belki ama nedense öyle geliyor bilmiyorum. bugün bayram, ahmet bey'in ceketi, işte hendek işte deve, süper babaanne, domates biber patlıcan, benden öte benden ziyade gibi şarkıları hep o havayı veriyor sanki. vefat ettiğinde 7 yaşındaydım. hayal mayal hatırlıyorum. hayatımda ki ilk ölüm haberlerinden biriydi. üzülmüştüm tabii. tüplü kasa monitörlü toplama bilgisayarımız yeni alınmıştı. yeni eşya kokusunu hiç unutmam. o kokuyu da hiç unutmam. bana o günleri hatırlatır. abim, winamp programını kurar, barış manço'dan bir şarkı açar, hoparlörün ses denemesini yapardı. işte o anlar hafızası kalmıştı bende. neyse konu dağılmadan. allah rahmet eylesin tekrardan.