saçlarımı okşamıştı bir kulis kapısında. ya 15 ya da 16 yaşımdaydım hatırlamıyorum. sonra öldü dediler barış ağabey... levent camii'nde tabutu başındaydım. çok soğuktu.
yine şubat, yine soğuk. ama artık ne o saçlarım var okşadığın, ne de ellerin var doyamadığım...
sadece barış manço'ya değil yitip giden her sanatçıya duyulan özlemdir. onun tv'de program yaptığı dönemlerde çocuk olanların daha fazla duyduğu özlemdir ayrıca.
barış manço gerçekten farklı bir sanatçıydı. bize bıraktığı zevkle dinlenen onlarca şarkısı var. kültürel ve toplumsal olaylara da duyarlı bir insandı. farklı olmasının en büyük nedeni buydu zaten. bir sanatçıyı sanatçı yapan eserleri olabilir ama onu unutulmaz kılan toplumuna karşı gösterdiği duyarlılıktır çoğu zaman.
barış manço'nun türk insanındaki yeri bellidir. nerede adı geçse rahmetle anılır. bir kuşağa da ismini vermiştir. japonlar bile kendisini sevmiştir. bize sevmemek düşer mi hiç?
hadi bir de ben yazayım. okul servisinde* servis şöförünün domates biber patlıcan, dağlar dağlar ve halil ibrahim sofrası şarkılarını dinlemektir. seneler sonra bu şarkıların neler anlatmaya çalıştığını uzun uzun ders işler gibi irdelemektir.