son zamanlarda, içerisinde katledilen insanların türkler tarafından ve hatta binbaşı nihat ilhan tarafından öldürüldüklerine yönelik dedikodular dolaşmaktadır.
içine girip dolaşmaya başladığınız zaman konuşamadığınız,yutkunamadığınız ve o son odaya (banyoya) ulaştığınızda ağlama isteğinizi bastıramadığınız bir adres...
Banyonun hemen önünde dev bir camekanın içinde üç kanlı bornoz durmaktadır...
24 aralık 1963 de binbaşı nihat ilhan ın evini basan rum teröristler, evde bulunan binbaşı nın eşi mürüvvet hanımı ve çocukları murat, kutsi ve hakan ı evin banyosundaki küvetin içine hunharca katlederler.
müzenin içine girip de gözyaşlarına hakim olamamak imkansız, kanlı elbiseler ve banyodaki kan izleri, evin içindeki kurşun izleri gözle görülebiliyor.
ama salonda bulunan küvetin içindeki üç küçük çocuğun kanlar içinde bulunduğunda çekilen fotoğraf hiçbir yoruma gerek bıraktırmıyor. hemen kendinizi dışarı atıyorsunuz ve alenen kafanız aptala dönüyor.
allah şehit olan bu masumlara rahmetiyle muamele etsin, mekanları cennet olsun.
dışardan lefkoşedeki herhangi bir ev gibi görülür. içeri girildiği anda ise insanı darmaduman eden bir müzedir bu. en sağduyulu insanın bile bir an aklından şu sınırı geçip rumları parçalamak geçer.
bir de içinde kanlı bornozların hemen üstünde o evde katledilen çocukların ne şekilde bulunduğunu gösteren bir fotoğraf vardır. en küçükleri, daha en bebek olanları kurşunlardan değil, ölülerin altında kaldığından boğularak ölmüştür.
evdeki kurşun izleri ise saymakla bitmez. sanki o gün o evde yaşananlar, çığlıklar, silah sesleri, kapı kırılmalarının sesleri, korkuyla nefes alışların sesleri kulağınıza kadar gelir...
olay esnasında evde bulunan hasan yusuf güdüm'ün ağzından:
"24 aralık 1963 gecesi, eşim ferideyle komşumuz binbaşı nihat ilhan'ın evindeydik. akşam yemeği yiyorduk. ansızın kanlı dere tarafından eve kurşun yağmur gibi yağmaya başladı. bulunduğumuz yemek odası çok tehlikeliydi. çabucak banyoya koştuk. burasının daha güvenli olduğunu düşünmüştük. dokuz kişiydik. eşimden başka herkes banyoya sığınmış, eşim tuvalete saklanmıştı. korku ve dehşet içinde bekledik. binbaşı doktorun hanımı bayan ilhan banyoda, kollarında çocukları olduğu halde ayakta duruyordu. ansızın sokak kapısının büyük bir gürültü ile kırıldığını işittik. makineli tüfeklerle eve giren rumlar, her tarafı taramaya başlamışlardı. bir ara rumca bir sesin "taksim istersiniz ha!" diye bağırdığını işittim. tekrar kurşun yağmuru başlamıştı. bayan ilhan üç çocuğuyla birlikte küvetin içine yığılmıştı. vurulmuşlardı. bu esnada banyoya giren rumlar silahlarındaki kurşunları tekrar üstümüze boşalttı. binbaşının çocuklarından birinin inlemesini işittim ve kendimden geçtim bayılmışım.
iki üç saat sonra ayıldığım zaman bayan ilhan'ın ve çocuklarının küvette ölü yattıklarını gördüm. ben ve diğer komşular ağır yaralıydık. eşime ne olmuştu acaba? derhal tuvalete koştum. yerde yatıyordu en vahşi bir şekilde öldürülmüştü. sokaktan silah sesleriyle karışık "imdat! yetişin! bizi kurtaracak yok mu" feryatları geliyordu. çok korkmuştum. yatak odasına geçtim ve karyolanın altına saklandım. bir saat daha geçmişti. uzaktan silah sesleri gelmeye devam ediyordu. ağzım kupkuruydu. karyolanın altından çıkıp biraz su içerek tekrar banyoya geçtim. bir saat önceki gibi, herkes olduğu yerde duruyordu. yaralı olanlara su verdim.
sabah saat beşe kadar banyoda bekledik. hiç sabah olmayacak sanmıştım. hepimiz yaralıydık ve hastaneye gitmemiz gerekiyordu. növberle ben yürüyebiliyorduk. orada bazı kimselere rastladık. bizi alıp hastaneye götürdüler. yolda giderken evde daha yaralılar bulunduğunu söyledim.
hastanede üç gün kaldıktan sonra uçakla ankara'ya tedaviye gönderildim. orada 4 ay tedavi gördüm. fakat bir kolumu hala kullanamam. kıbrıs'a dönüşümde uçak alanında rumlar tarafından tutuklandım. bu anlattıklarımı tutukluluğum esnasında rumlara da anlattım. sonra serbest bırakıldım."