önce pazar sabahı kovboy filmi eşliğinde ailecek kahvaltı yapar, sonra walkmanden lig maçlarını takip eder, akşam pazar banyomuzu yapar, soba başında ısınır, maraton'dan lig maçlarının özetlerine bakar, sonra bizimkileri izler (bazen de şahane pazar), diziden sonra parliament pazar gecesi sinemasını açar, o muhteşem jeneriğiyle hayallere dalar, filmi bazen bitirir bazen de yarısında uyuyakalarak ertesi sabah erkenden işe gideriz.
cuma günleri veya cumartesi günleri de bir başka gece programı vardı. hafta sonu o programla karşılanırdı, pazar iple çekilirdi banyo kısmı hariç. bizim filmi sonuna kadar izlemeye iznimiz vardı. vaaaay be dedim şimdi dışımdan.
evet ama o dönemlerde çocuk olanlar bunların hiç birinin tadını çıkaramazlardı. çünkü ertesi gün okul vardı. ağız tadıyla izleyemezdik bizimkileri. zaten annenin banyo çığırtkanlığı da izin vermezdi ki.
ekmeği yenmeye doyulmayan mevzuların başında gelir. tıpkı leblebi tozu, tasolar, bir mesajın 2 kontur olduğu yıllar gibi... yeter amına koyiyim ya tamam hepinize benden artı...
klasik koşullanmaya güzel bir örnek olabilecek üçleme. pazar günü tatilin son günü olması sebebiyle insanlarda öfff yani bir sıkıcılık tepkisi oluşur. bu yüzden pazar günü şartsız uyarıcı, "öff" tepkisi ise şartsız tepkidir. banyo bizimkiler parliament üçlemesi ise ilk başta insanlar için nötr uyarıcıdır. bunlar pazar günü ile birlikte sunulduğunda bunları gören insanda zamanla "öff" tepkisi oluşur. bunun sonucunda da bu üçleme şartlı uyarıcı haline dönüşür. çünkü bu üçleme pazar günü ile birlikte sunulmuş ve insanlar şartlı koşullanmışlardır.
(bkz: pavlov terk)
takım pijama giydiğim, harçlıklarımla kokulu kağıt, leblebi tozu aldığım dönemlerin üçlemesidir. ayrıca bunların yanına evin ütü buharıyla dolu olması da eklenebilir.
doksanlı yılların vazgeçilmez üçlüsü. önce annemiz bizi güzelce yıkar ardından sadece tv ışığında bizimkiler dizisiyle güler tam sinema izleyecekken annemizin "yarın okul var" serzenişiyle yataklara geçerdik. biz başımızı yastığa koyarken tv'nin aydınlattığı o odadan "all my life" müziğini duyar rüya alemlerine akardık. bir keresinde batman'i izlerken uyuyakalmıştım. güzeldi doksanlarda çocuk olmak keşke hiç büyümeseydik sözlük bir tarafımız hep çocuk kaldı.