savaş diye bağıran dangalakların izlemesi gerektiği dizidir. düşündüğüm kadar mal oğlu mal değilseniz belki savaşın nasıl bir pislik olduğunu bu dizide anlarsınız.
easy taburunun parlattığı amerikan milliyetçiliğinin tavan yaptığı yapım. eleştirirken de hayran oluyorsunuz ki dizi öyle böyle güzel değil. dolu dolu 10 bölüm... bizim gibi ruhsuz birini bile bir sahnesinde ağlatmayı da başarmıştır. ilk kez çikolata yiyen çocuğun, tadına ilk baktığı andaki yüzündeki mutluluk o kadar gerçek olabilirdi. adamlar o yüzdeki duyguyu verecek çocuğu bile bulmuşlar. ayakta alkışlanacak yapım.
Arkadaşımın tavsiyesi ile izlediğim mini bir dizi . 2.dünya savaşında ki kamplardan biri olan easy kampını ele alıp bizi daha çok oradaki askerlerin durumun anlatıyor . izlenilecek belgesel tadında mini dizi .
Richard winters 'in teğmen iken kendisine haksızlık yapan yüzbaşı sobel' a ;binbaşı olduğu zaman ayarın Allah'ini verdiği dizidir. (bkz: we salute the rank not the man)
her amerikan yapımı 2. dünya filmi/dizi/belgeseli gibi bu da taraflıdır. bu kısmı geçiyorum.
ne olur ne olmaz;
--spoiler--
ilk üç bölümünü izledim. 10 bölümde bittiği için diğerlerini izlemeye kıyamıyorum. amerikan askerleri gözünden 2. dünya savaşının avrupa çıkarmasını izliyoruz. her zaman ki gibi savaşın kötü ve pis bir şey olduğunu görüyoruz. insanlar birbirini boş yere öldürüyorlar.
Savaştaki insan psikolojisini de güzel anlatmaktadır. askerlerin yaşadığı travmalar, merhamet ve canilik arasındaki gidip gelmeler. şehir efsaneleri. hepsini bu dizide bulabilirsiniz. izlenebilecek en güzel savaş dizi/film/ belgesellerinden biridir. 2001 yılında böyle kaliteli bir eser çıkması ise şahanedir.
--spoiler--
ardından "the pacific" çekildi. Ardından çekilmedi tabi benzer olarak kategorisel yani. hemen mesaj atarlar şimdi "amk aralarında bilmem kaç yıl var diye" biz bilmiyoruz sanki çok bilmiş pezevenkler. durduk yere kızdırdınız amk bişey yapmadan. ayıp lan yaptığınız. neyse. Ancak the pacific aynı tadı vermedi bir çok izleyiciye.
üzerinden yıllar geçsede dönem dönem izlediğim, gerek oyunculuk gerek görsellik gerekse de kostüm makyaj... gerekse kurgu itibari ile eskimeyecek olan, oyun dünyasına yön vermiş içersinde ki bir çok sahneyi hemen hemen her bilgisayar oyunun klasik geçilmesi zevk veren sahnelerine ilham kaynağı olmuş efsane film-dizi.
izlendiğinde insanı etkisi altına alan dizi.. ikinci dünya savaşına tarih bilgisi olarak bile en ufak, gram ilgim yokken şu an bana 2.dünya savaşı olaylarının bir çoğunu okutmuştur..
ikinci dünya savaşını konu alan 10 bölümlük belgesel niteliği taşıyabilecek dizi.
tamam lan kabul. buram buram amerikan emperyalizmi kokuyor ama güzel yani.
10-12 yaşlarındayken trt de yayınlanırdı bu dizi. o yaşlarda hayal dünyamın geniş olmasından olsa gerek geceleri tuvalete gitmek için korkudan yatağımdan kalkmazdım.
işte bu dizi çocukluğumun en fırtınalı, hayal gücümün -korkularımın- zirvesinde olduğu bir dönemde gece yarısı(tabi o zamanlar gece gibi geliyordu) yayında olurdu. bu dizinin olacağı günler diğer günlerden farklı uyanırdım. okul çıkışında ise diğer günlerden farklı oalrak doğruca eve gelir zaman çabucak geçsin diye uyurdum. akşam olunca da haberlerin bitmesini bekler daha sonra dakikaları saymaya başlardım.
çocukluk işte.
odada tek başıma korkudan ödüm bokuma karışırdı. ama yine de bekler o geceki bölümü kaçırmazdım.
güzel günlerdi. belki de o yaşlarda hayatımda vaar olan tek eğlenceli şeydi. evet dizi izlemek. kendi irademle yaptığım tek aktivite!
sabah okula okuldan dükkana...
ne diyordum ben?
ah evet, mutlaka izleyiniz.
"from this day, to the end of this world, but we in it shall be remembered,we few, we happy few, we band of brothers. for he today that sheds his blood with me, shall be mybrother ."
william shakespeare ,henry 5. sonlara doğru bi yerde.
ünlü tiradından esinlenilerek isimlendirilmiş abd yapımı dizi. anlatılanlar tamamıyla gerçektir. kendi alanında yapılmış en iyi dizidir. hele ki bir savaşta belirli bir birliği alıp savaş boyunca onun hikayesini anlatmak, çok büyük bir iştir -bi de içine uydurma katmadan-...
garip olan; "the easy company" oradaki hareket halindeki unsurlardan sadece birisidir. 3km güneyden seyreden başka unsurları odak noktasına alıp diziyi onlara binaen yapsalar, bambaşka bir dizi yapacaklardı. fransız köylüleri açısından yapsalar başka türlü yapmak zorunda kalacaklardı.
demek ki ikinci dünya savaşı içerisinde halen daha tüketilmemiş binlerce konu bulunmaktadır. world war 2 insanlık tarihinin tahminen yaşadığı en acı verici ,en çok insanı etkilemiş tecrübedir. türkiye´de bu dizinin ilgi görmemesinin türkiye´nin 2.dünya savaşına dahil olmamasıyla çok ilgisi vardır.
bu savaşa dahil olmuş milletlerin hepsi için easy company´nin serüveni çok acıklıdır. çok gerçektir.
bir dönem ülkemizde izlemeyenin dövüldüğü boş abd propogandası yapan dizi.. ekstra hiç bir yenilik getirmiyor... askerlikte ne varsa onlar.. daha önce çok daha kaliteli bir dolu filmininde yapıldığı baz alınınca gereksizliği bir kere daha kanıtlanıyor.
oldukça güzel. kapatayım işim var diyorsunuz ama olmuyor. dizi sizi adeta sürüklüyor, uykunuz varsa uykunuz kaçıyor. bir de israil lobiciliği sezdim 8 ya da 9. bölümünde. tamam iyi hoş veriler kullanmışsınız da, öldürülen yahudi sayısı 8 milyon küsürken, 14 milyon civarı olarak yansıtılmış. bunlara rağmen izlemeye değer dizi.
tom hanks- steven speilberg ikilisinden er ryan klasiğinden sonra ortaya çıkardıkları bir mükemmel yapıt daha. 6 dalda emmy ödülü başta olmak üzere birçok ödülede layık görülmüştür.
the pacific'e alternatif dizidir. eğer ikisini de izlemediyseniz önce the pacific'ten başlayın . sonra bunu izleyin. bunu önce izlerseniz pacificten tat alamayabilirsiniz.
lamı cimi yok, mükemmel bir dizi. izleyiciyi inanılmaz etkiliyor, sıradan bir dizi gibi tvden haftada 1 bölüm olmak suretiyle değil mutlaka arşive eklenip en fazla 2 günde tok korına tüketilmesi gerekiyor. dizinin bu kadar etkileyici olmasında şüphesiz olayın gerçek tanıklarının (easy bölüğü askerlerinin) röportajlarını bölüm başında izlememiz etkili oluyor. aynı etki the pacific dizisinde de görülebilir.
dizinin bir diğer artısı sürekli bir kişinin ön plana çıkarılıp kahraman ilan edilmemesi. tabi richard winters diğer karakterlere göre biraz daha ön planda ama ilk 5 bölümde bu böyle. tabur komutanı olduktan sonra, ki bastogne adlı bölümde filan çok daha geri planda kalmıştır. farklı bölümlerde iç sesini dinlediğimiz yanlış hatırlamıyorsam en az 4 karakter var (winters, lipton, eugene, webster).
gerçekçilik olarak ise amerikalıların savaşma azmini ve birbirlerine olan bağlılığını abartmadığını söyleyebiliriz ancak aynı şeyi alman askerleri ve özellikle sıradan askerlerden oluşmayan waffen ss'lerin kara murat filmlerindeki figüranlar gibi düşmesi için söyleyemeyiz. söz konusu olan müttefiklerin kabuslarına giren waffen ss yahu. tamamen gönüllülerden seçilmiş, emirleri doğrudan hitler'den alan en elit panzer tümenleri. crossroads bölümünde ss'ler patır patır dökülüyor, bu bölümde heh olmuş diyebileceğimiz tek şey kamufle olmuş tiger tankın amerikan sherman'ları keklik gibi avlaması.
bunun dışında bu diziye yapılan en büyük eleştiri amerikan propagandası yaptığı yönünde ki kısmen doğru olmakla beraber saving private ryan sınıfına da sokmamak gerekir. pek çok sahnede amerikan paraşütçülerinin esir aldıkları almanları bile sorgusuz sualsiz infaz ettiği, ölülerini soyduğu ve hatta sarhoş olup birbirlerini vurduğu-öldürdüğü oluyor.
bastogne ve the breaking point bölümleri tıpkı the pacific'teki guadalcanal bölümü gibi mükemmel olmuş. sıcacık evinizde rahat kanepenizde izlerken bile oradaki askerler kadar üşürsünüz. almanlar ormanı topa tuttuğunda neredeyse yere kapaklanıp miğferimi aramaya başlayacaktım. bunda biraz da ard arda 5-6 bölüm izlememin etkisi de var tabi.
9. bölüm olan why we fight'ın ayrı bir yeri var. izleyiciyi savaş moduna soktuğu anda herşeyi sorgulatıyor. tıpkı Erich Maria Remarque'ın efsanevi romanı batı cephesinde yeni bir şey yok'taki paul gibi bir asker şöyle diyor (öldürülen bir alman askeri için); "eminim başka bir hayatta çok iyi dost olabilirdik, belki o da balık tutmaktan hoşlanıyordu. ama ikimiz de yapmamız gerekeni yapıyorduk" bu sözleri röportajdaki emekli askerlerden birisi de söylüyor olabilir karıştırıyorum belki de.
dizinin en karizmatik ve esrarlı adamı şüphesiz yüzbaşı speirs;
speirs hakkında dolaşan normandiya'da 20 alman esire önce sigara ikram edip daha sonra hepsini infaz ettiği dedikodusu da açıklığa kavuşturulmadı. adamın efsane olmasında biraz da bu etkili oldu ve tabi the breaking point bölümünde aptallaşan teğmenin yerine cepheye koşup çil yavrusu gibi dağılmış easy bölüğünü kurtarması. operasyon sırasında alman askerlerinin arasından koşarak geçip diğer bir müfrezeyle irtibat kurup aynı şekilde geri dönmesini deyim yerindeyse "oha falan olarak" izledim.
dizinin çok hoşuma giden bir ayrıntısı da son bölümde avusturya'da teslim olan bir tabur ya da alay askerin komutanı olan alman generalin, lipton'dan izin alıp askerlerine yaptığı ve bizim Joseph Liebgott çevirisinden dinlediğimiz konuşma. yahudileri buldukları toplama kampında bile bu kadar etkilenmedim; "hepiniz barış dolu uzun bir hayatı hak ediyorsunuz".
ikinci dünyü savaşına ilgisi olanlara tavsiye etmeme bile gerek yok mutlaka izlemişlerdir. konuya ilgi duymayanlar için de tavsiye edilebilecek mükemmel bir dizi. imdb'de yaklaşık 77 bin kişinin oylamasıyla 9.6 puanı var. herhalde dizinin kalitesi hakkında bir fikir verir.
10 mini seriden oluşan steven spielberg ve tom hanks imzalı savaş filmlerine yeni bir tat katan bir seriydi serinin devamı the pacificle devam niteliği taşır herkese rahatlıkla önerebilecegim dizilerdir.
kesinlikle herkese tavsiye edebileceğim kaliteli dizi. ayrıca dizide türk ve amerikan askerleri arasındaki farkları da belirgin bir şekilde görebiliyoruz. avrupalıların amerikan askerlerine tavrını... şöyle ki bazı bölümlerde hollandalı kadınlar yeni tanıştıkları amerikan askerleriyle ulu orta, oracıkta sevişebiliyorlar. ülkesi için onurlu bir mücadele veren asker için sıradışı bir deneyim. ama ne bu dizi ne de yaşananlar amerikanın ne kadar piç bir kültüre sahip olduğunu görmemizi engellemiyor bilakis destekliyor.