15 yaşındaydım. en çekici dönemlerimden biri değildi elbet. kuşkusuz bundan 16 sene önce
yüzüm çok daha bebeksi, toy, işlenmemiş kenevir sıcaklığındaydı. oysa şimdi daha bi oturmuş,
hatlarım kartal kanadı gibi ayrık ve olgun, çizgilerim granit gölgesi sertliğinde, kır sincapları
tadında bakıyor gözlerim, kimi zaman ürkek, kimi zaman pişkin ama çoğu zaman vurucu,
kudurtucu..
o zamandan beri uzun süreli aşk yaşayan sevgililer ilgimi çeker. ortaokul yılları taşındık. yeni gelmişim bu okula. tanıdığım kimse yok. ilk günden sardılar. mevzu çıktı. dik durdum. dağıldılar. alıştılar sonra bana. içlerine girdim. hayatın her alanı gibi, baktılar yiyemiyorlar, yeseler de sinmiyor midelerine, gel beraber avlanalım dediler. kısa zamanda sevdirdim kendimi. halbuki arkadaşlıkların en sıkı olduğu dönemdir bu. sabittir gruplar. bi kere oluştu mu mezun olana dek pek dağılmaz. hele yabancılar asla giremez. ama ben girdim.
oldum olası namus timsali gösterilen kızlar ilgimi çekmiştir. hedef yaparım onları. acayip bi
odaklanma yaratılar bende. herkesin "ah ne kadar da mutlu çift" diye tanımladıkları bi oğlan-bi de kendini prenses sanan yavruların oluşturduğu çiftleri gördüğümde, duyduğumda, haklarında konuşulduğunda bile uyarılırım.
girdiğim grupta böyle bi çift vardı. herkesin imrenerek baktığı. kızların, böyle bi aşk istediği,
erkeklerin ise "ah abi keşke biz de böyle kaşar olmayan bi kız bulsak" dediği bi kız.
ilk göz göze geldiğimizde göbeğini halının üzerinde öpeceğimi hissetmiştim. haftalar geçti. ince bi işçilikti. gidip geldi. kader anları vardı. kritik süreçler yaşandı. hatta bazen ben bile gitti, bu geceyi atlatamazsak ölür dedim, ben bile umutsuzluğa kapıldım. ama o gün geldi. o gün
belki normalde çok önemli bi şey değildi. hatta hiç önemli bişey değildi. ama bi erkeğin bakmaya, dokunmaya, öpmeye kıyamadığı yavrusunu, sevdiceğini, her şeyini evinden alıp kendi evine götürmenin zevkini, ego doyumunu, o arabada geçen yarım saat, bi saat, ne kadarsa o sürenin yarattığı gücü anlatmanın imkanı yok. dünyanın en güzel, en başarılı, "en" kadını kimse, ona hoplatmaktan çok daha büyük bir şeydi bu. sadece yanımda olması, onu alıp götürmek,
sevgilisinin yıllarca üzerine titreyip gözünden bile sakındığı kıza hayvanca muamele etmek. ahhh
şimdi bile kasıklarımda kutup ayısının dilleri geziyor.
-beni kırmaycanı söz verir misin? beni hiç üzmeyeceksin. söz ver bana nolur?
mutlu olmak istiyorum.
-kırılmak mı!!! ne kırılması yaaa tuzla buz olucaksın. kanıycaksın. ağlamak kesmiycek seni.
huzuru unutacaksın. ruhunda akrep dölleri gezecek. ama bazen de delirceksin mutluluktan.
tutkunun şiddetinden geniz etinde elmalar soyulacak. kokusunu çekeceksin içine. bana öyle sıkı sarılacaksın ki, bi yerlerde bi çocuk konuşmayı öğrenecek. sana gül bahçesi vaat edemem. sana sadece döl bahçesi ve gerçek aşk vaat edebilirim. tutku ve acı. hepsi bu. ve seni uyarıyorum,
"bana çok kötü aşık olursun, dikkat et."
onu o gün orda hoplatmadım. hoplatma dışında her şeyi yaptım ona. hoplatmaktan daha büyük bi zevkti çünkü bu. kaderinin elimde olduğunu bilmek... sevgilisine bağışladım onu. armağan ettim. ayrıca yavruma da bi avunma bırakmak istedim. vicdanını rahatlatma adına. bak her şeyi yaptım ama sonuna kadar gitmedim, dayandım tesellisi. nihayetinde duygusal biriyim. vicdanım var. gece yatağa başımı rahat koymak istiyorum.
hoplatacağına emin olduğun bi kızı hoplatmamaktan daha ihtiraslı bi duygu tanımadım ben. ve o günden sonra tanıdığım her kızı uyardım. dikkat edin, bana aşık olursunuz! vicdanımı rahatlatma adına yapmak zorunda olduğum bi davranış bu.