bana okuma yazma öğretir misin

    1.
  1. "bana okuma yazma öğretir misin?" dedi;
    bebekken altımı değiştiren, anaokuluna ilk başladığım gün, annem ile birlikte elimden tutup okula götüren,
    onun değil, sadece annemin arkasından ağlamama rağmen ilk gün, annem gittiğinde, okul dağılana kadar, o bankta oturup beni bekleyen,
    3 kuruşluk maaşını aldığı gün, onun deyimiyle; mek donıs'a götüren,
    mızmızlanıp 'yemem' diye ortalığı yıktığım o yemekte ıspanak olan günler, köfte yapıp torununa yediren,
    yanlış telaffuz ettiği kelimeleri zorla söyletmeye çalıştığımda, öff diye kelimeleri söyleyen,
    torunum yüksek lise tutturdu diye övünen, üniversiteyi kazandığımda, göğsünü kabartıp gezinen,
    annemden gizli gizli, hastalandıımda beni dönerciye götüren;
    babaannem...

    ilk sorduğunda, küçüktüm. olur öğretirim dedim. cesaret edemedim.
    sonuçta küçüktüm, ve öğretmenlerimin tavrından aşıladığım kadarıyla kendime, kendimi öğretmekte yetersiz görüyordum.
    ... öğretemedim.

    tekrar sordu bir süre sonra,
    dedim, öğretemem.
    ama neden öğretemem? zamanım mı yok? çok mu çalışıyorum?
    küçücük çocuğum, oyuncaklarımla oynamak dışında ne engelim vardı?
    ilk okuma yazmayı öğrenmiş, kırmızı kudelesi yakasında, en başarılı öğrenci diye gezinirken ben,
    neydi engel bildiğini öğretmeye?
    çocukluk mu?
    peki...

    yıllarca sordu bana arada sırada,
    artık öğretirim deyip bir türlü başlayamamaya gelmişti, bulunduğum nokta.
    nereden başlayacaktım ki okuma yazma öğretmek için?
    ne yazacaktım deftere? ne okutacaktım?
    harfleri mi? heceleri mi? sesleri mi?
    yazmayı mı yoksa okumayı mı?
    ikisini aynı anda nasıl yapacaktım peki?
    çok mu büyüktüm lise yıllarında?
    çok mu aklım başımdaydı, şimdiki aklımın yanında?

    en son, geçen gün sordu tekrar.
    duyunca dondum öylece.

    'neden' ile başlayan sorular hızlıca dönmeye başladı kafamın içinde;
    neden yıllardır soruyor?
    neden, ömrünün sonlarına geldiği halde hala okuma yazma öğrenmek istiyor?
    neden, artık öğrenmeye ömrü yetmeyeceğini bildiği halde, öğrenmeyi denemek istiyor?
    neden ben? neden bana soruyor?
    neden benden daha büyük ya da benden daha küçük torunlarına sormuyor?
    neden oğluna ya da kızına sormuyor?
    neden;

    neden ben öğretmedim?
    neden öğretmeyi denemedim?

    neden üzülüyorum peki?
    neden acıyorum ona?

    yoksa kendime mi acıyorum?
    ben de istediklerimi yapamadan ölecek miyim?
    evet öleceğim, çünkü mutlaka bir şeyler istemeye devam edeceğim...

    kızıyor muyum kendime, ona öğretmedim diye?
    yok yok, neden kızayım? tek öğretebilecek ben değilim neticede.
    ama senden istedi, isteseydin sen de, öğretebilirdin her şeyi.
    nasıl öğreteyim ki?
    neden öğretemeyesin? kendinden başka neydi engel sanki?
    haklısın, içim sızlıyor, susalım en iyisi.

    ...
    babaannemin yüzünde acı dolu bir tebessüm varken söyledikleri,
    neden benim de içimi acıtır ki?
    ben okuma biliyorum, ben yazma biliyorum. kiminden kötü, kiminden iyi.
    ama, neden okuduğuma lanet eder gibiyim ki?
    ...

    en fazla yaşayacağı 10 yılın, son 5 yılında ölmeyi dileyecek yaşlılıkta olan babaannemi,
    bu yaştan sonra kursa göndersem, rahat eder miyim ki?
    neden bu kadar geç kaldım sanki,
    ilk olmasa da, son söylediği zamana kadar müsaittim halbuki.

    ve ben, sizin yazdıklarınızı da okuyabiliyorum, okuyacağınız şeyler de yazabiliyorum şimdi,
    iyi de, ne değeri kaldı ki?

    devam etmek isterdim ancak,
    şu gelen babaannem mi?*
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük